Ak Parti - Cemaat - CHP üçgeninde iktidar savaşı
Reklam
Erhan Eray

Erhan Eray

Ak Parti - Cemaat - CHP üçgeninde iktidar savaşı

03 Haziran 2014 - 12:48

Son dönemdeki iktidar kavgasında yeni bir şey yok. Bugünü anlamak için 90'lı yılları kabaca hatırlamak yeterli. Terörün en yoğun olduğu dönemde yaşanan derin devlet kavgaları, ardından Susurluk, 28 Şubat ve 2002'de AKP iktidarı ile sonuçlanan süreci yani.

Şimdi yine benzer bir kavga var ve bu kavganın aynen vaktiyle Erdoğan'ın siyaset sahnesinde parlatılması gibi yeni bir yüzün parlatılmasıyla sonuçlanması muhtemel.

Türk toplumunun en temel sorunu bence örgütlenme eksikliği. Türkiye tarihinin en büyük sivil protesto hareketi bile örgütsüz ve spontane gelişmişti, yaz aylarındaki Gezi olaylarından bahsediyorum.

Tartışmalara yön verecek, hiç olmadı müdahil olacak bir örgüt yapınız yoksa sadece izlersiniz. Sizin de belirttiğiniz gibi şu anda yaptığımız sadece izlemek, yıllardır benzer kavgalarda olduğu gibi.

Şu andaki çatışmada gayet düzgün örgütlenmiş bir gücün iktidarla yol arkadaşlığı şeklinde sürdürdüğü süreçte, bu yol arkadaşlığının bitmesi ile bir rant savaşı içine girdiğini görüyoruz. Örgütler toplum içindir, ancak şu an bahsettiğimiz örgütün toplum için bir mücadele verdiğini söylemek bence güç. Tamamen kendisi ve örgütlerinin nihai hedefleri için bir savaş veriyorlar. Özetlersek, bu örgütlü güç aslında yasal olarak yanlış bir şey yapmıyor. Bir yolsuzluk vakası tespit ediyor ve hukuki olarak gereğini yapıyor. Muhtemelen daha önce birçoklarını görmezden geldi. Çünkü dediğim gibi iktidarla bir yol arkadaşlığı, bir ittifak söz konusu idi. Bu ittifak bozulunca, iktidara darbesini vurdu.

Darbenin bir kaset ya da başka bir araç üzerinden yapılmaması özellikle önemli. Yani bu darbenin şekli önemli. Türk halkının en hassas noktası para ve yolsuzluk konusudur. Doğrudan buradan vurdu. Yani ana amacın bir kişinin kasetle gönderilmesi gibi küçük değil doğrudan iktidar gücünü çökertmek olduğu çok açık.

Yolsuzluk konusu 1994'te İstanbul Belediyesinin kazanılması ile başlayan Erdoğan'ın yükseliş döneminin en temel argümanıydı. Yani İSKİ, Göknel ve benzeri yolsuzluklardan bunalan halk yeni yüzler arıyordu siyasette. Şimdi yükselişini inşa ettiği ana temele yönelik bir vurgu var.

Devletin işleyiş biçimine ilişkin kaygılar var. Savcı talimat verecek ve polis uygulamayacak. Muz cumhuriyetlerinde bile olacak şey değil. Ama burada oluyor. Ama dediğim gibi daha önce de oldu. Seçilmiş başbakanlar kendi icraatlarını yürürlüğe koyamadılar ya da istemedikleri şeylere imza atmak zorunda kaldılar. Devlet yara aldı ama yıkılmadı ya da el değiştirmedi. Ne mayası sağlam bir devletimiz varmış gerçekten takdire şayan.

Erdoğan, askerle mücadelesinde "vesayeti kaldırıyoruz, derin devleti bitiriyoruz" demişti. Bir nebze başarılı oldu. Ama misal Veli Küçük'ü tutuklarken Başbuğ'un da tutuklanmasını engelleyemedi. Çünkü bir vesayeti kaldırırken daha örgütlü bir başka vesayet potansiyelinin kurulmasına ortaklık etmişti. Ve şimdi bu potansiyel, gerçek bir vesayet olma isteğini açıkça gösteriyor. Erdoğan'ın işi zor.

Erdoğan'ın ağırlıklı olarak, halk iradesi terimini sürekli kullanarak bu iradenin verdiği yetkinin sınırlarını zorlaması eleştirildi hep. Şu andaki çatışmada eğer bir tarafın kazanması gerekiyorsa, kazanmasını temenni ettiğim taraf Erdoğan'dır şahsen. Çünkü öyle veya böyle sürekli kullandığı halk iradesinin temsilcisidir neticede. Diğer taraf halk içinde çok küçük bir yüzdeye ama devlet içinde büyük etkinliğe sahip ve bu etkinlik bir vesayete dönüşürse bu vesayet on yıllar boyu kalkmaz.

YORUMLAR

  • 0 Yorum