Peri Kızıdır Sanki Urla
Reklam
Harika Külçür

Harika Külçür

Harika’yla yaşama dair

Peri Kızıdır Sanki Urla

13 Şubat 2017 - 23:23

Kol kola girer sandallar İskele’de

Takarken lacivert şapkasını akşamlar

Ay yükselir Urla’ya doğru

Peşindedir yakamozlar

İncirler beklenmektedir

Ağustos, ha geldi ha gelecek

Karantina Adası düşünmektedir

Sadece cırcır böceklerinin kalabalığında

İmbatım

Es şöyle maviden ki

Şeftali kokabilsin çocuklar

Baharlar afacansa

Şımarık ve sokulgandır

Ege’de yazlar.

Evet, şımarık ve sokulgandır Ege’de yazlar. Sıcaktır, davetkârdır, kadındır. Hele Urla… İzmir’imizin maviş gözlü, biraz kasabalı, biraz şehirli peri kızı. 750 km’lik kıyı şeridiyle en uzun sahil bandına sahip ilçe. Yarımadanın şimdilerde parlayan yıldızı.

Çok değil yirmi yıl öncesine kadar kapalı, insanı ve yaşantısıyla kendi halinde ortadirek bir aile görünümündeydi Urla. Nüfusunun kökenini Selanik, Kavala, Girit gibi yerlerden almış; içinde Boşnak ve Arnavut kökenli vatandaşlarımızı barındıran bir nüfusa sahipti. Mübadele ile giden Rumların boşalttığı arazilerin kullanıcısıydı bu çoğunluk. Şimdilerdeyse yoğun bir emekli göçünün yaşanmasıyla kasabalılığını unutmayan, geleneklerine yine de sevgi duyan, ama modern yaşamı da öğrenmiş bir yapı sergilemekte. İstanbul, Ankara gibi büyükşehir yaşantısından bunalmış, kaçış özlemindeki insanlarımızın sığınak limanı. Bu kaçışta son dönemlerde buralarda çekilen dizi ve filmlerin etkisi büyük.

İşlerini biliyor film yapımcıları. Güzel yerleri hemen keşfediyorlar. Güvendik tepesinden şöyle bir bakıverin aşağı denize. Adaların göz kırptığı mavilik bir harikadır. Hele de gün batımında. Sonra Çeşmealtı’ndan Gelinkaya’ya inişteki o görüntü. El eder muzipçe size duraklayıp nefeslenmeniz için. Sonra Demircili koyu. Yeşilin maviye kur yaptığı, suyunun çivi gibi dipdiri canlandırdığı yer. Sonra şipşirin köyler… Yok, köy dememek gerekiyor aslında. Çünkü Büyükşehir Belediyeleri Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle köy kalmadı artık Urla’da. Her yer mahalle. Uzun yıllardır bu beldede yaşayan birisi olarak, göç yoğunluğundan, her ne kadar tedirgin olsam da hâlâ doğal, hâlâ masum, hâlâ şefkatli Urla. Ancak doğası ve kültürel özelliklerinin de korunmaya çok ihtiyacı var. Bunda yerel yönetimin ve tabii ki halkın üstüne düşen sorumluluk fazla.

Havasından, suyundan mı bilinmez pek çok sanatçı yetiştirmiştir güzel yöremiz. Bunların başında da Necati Cumalı geliyor. Rüzgarın Şarkısı dizelerini fısıldıyor bize usulca:

“Bir köşesinde yüreğimin

Gider gelir Urla’nın denizleri

Kimin bu kıyıdaki ayak izleri,

Bu kum zambakları kimin?

Bir köşesi çayır, çimen.

Yüzüne baksam esintilenir,

Analı, babalı bir evin

Uzanmış penceresinden.

O kırlar, o kıyılarda ben,

Tohumlar, soğanlar ektim.

Şimdi sevgiyim büyüyen.

Barış isteği, mutluluk isteğiyim”.

İki katlı, avlulu güzel evi yıllardır müze olarak edebiyatseverleri ağırlıyor. Zaman zaman da şiir etkinlikleri gerçekleştiriliyor bu evde, genellikle bağbozumu şenliğinde. Adına her yıl dönüşümlü şiir, roman ve öykü yarışmaları düzenleniyor Belediye tarafından. Vefayı yaşatmak için.

Sonra dünyaca ünlü Yorgo Seferis. İskele’deki evi otel olarak işletiliyor. Aynı zamanda sanat galerisi ve kafenin bulunduğu sokağın ismi de yine Nobel ödüllü şairin adını taşıyor. Evin duvarları Seferis’in dizeleriyle süslü. İşte bunlardan biri:

“Nasıl ki

kalkar, doğup büyüdüğün şehre

gidersin bir gece

ve bakarsın temelinden yıkılıp yeniden

kurulmuş o şehir

ve yakalamaya çalışırsın geçen yılları

onları yeniden bulmanın umudu içinde”.

Ve müziğimizin yüz akı… O derin mavi gözlerin sahibi, kendini tanıma şansı yakaladığım Tanju Okan. Kim bilir Kadınım şarkısının gerçek muhatabı Urla’dır belki de. Neden olmasın? Daha nice şair, yazar ve müzisyen yetiştirecektir bu güzel topraklar, eminim.

Enginarın kentidir aynı zamanda Urla. Bamyanın, o güzelim şevketi bostan, arapsaçı ve radikanın. Pazarlarında görebildiğiniz en temel renk yeşildir bu yüzden. Bu yüzdendir taptaze balığın yanına meze edilmesi türlü çeşidiyle otların. Deniz börülcesi vardır mesela. Bakliyat olanından değil ama. Haşlanıp dış kısmının sıyrılarak sarımsaklı yoğurt veya zeytinyağı-limonla servis edilmesiyle oluşur ve ekşimsi hoş tatbırakır ağzınızda. Halkının en çok tükettiği mezelerin başında gelir rakının yanında.

Ölmez ağaç olarak bilinen, bereket timsali zeytinin memleketidir burası bir de. Anadolu’nun en eski zeytinyağı işliğinin İskele’deki Klazomenai şehrinde olması tesadüf değildir. Hummalı çalışmalar yapılmaktadır arkeologlar tarafından bölgede. Binlerce yıllık kültüre ışık tutmak adına hem su, hem de yer altında sürmektedir kazı faaliyetleri. Tarih kokar o nedenle sokaklar. Anforalar, şarap küpleri, çömlekler kolayca görebileceğiniz kadar çokturlar.

Zafer Caddesi, şimdilerin Sanat Sokağı. Restore edilmekte olan gösterişli evleri, sanat galerileri, yöresel yiyeceklerin sunulduğu kafeleriyle beklemektedir konuklarını. Oraya gelmişken Postane Sokağını sakın es geçmeyin ziyaret etmeden. Eski yıllara sokulursunuz adeta. Sade, mum kokulu, duygu yüklü anılara. Yürüyüşü biraz uzatıp Malgaca Pazarına uğranmalıdır sonra. Şirin arastası, köpüklüsünden kahve içebileceğiniz otantik mekânlarıyla nostaljinin tavan yaptığı alandır.

Bin bir türlü özelliğiyle güzel İzmir’in güzel kızı Urla. Edalı, hoş, her şeye rağmen kasabalı. Özüyle bir ve barış içinde. Huzurlu. Yüzü gelişmeye dönük. Rüzgârla dağılsa da saçları; ara sıra tozlu olsa da üstü başı Peri kızı işte. Onu yaşamalı ve yaşatmalı…

YORUMLAR

  • 0 Yorum