FETÖ'NÜN HİNDİSTAN'DAKİ HÜKÛMET DARBESİ
Reklam
Muhammed Gömük

Muhammed Gömük

FETÖ'NÜN HİNDİSTAN'DAKİ HÜKÛMET DARBESİ

26 Mart 2018 - 18:05

Gazeteci Fuat Uğur, birkaç gün önce FETÖ’nün Özbekistan’daki darbe girişimini satırlarına taşımıştı. Ne diyordu UĞUR: “Örgüt adeta 15 Temmuz darbe girişiminin provasını 1999 yılının 16 Şubat'ında Özbekistan'da uygulamaya sokmuştu. Hedef Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov'du. O gün Başkentte başlatılan bombalı saldırılar herkesi şoka uğrattı. Ülkede ‘Cemaat okulları’ vardı ve öteden beri Kerimov'un takibindeydi ama böyle bir darbe teşebbüsü olabileceği tahmin edilmiyordu.”

FETÖ’nün Özbekistan’da çevirdiği dolaplar ve sonrasında merhum Kerimov gibi basiretli bir liderin net tavrıyla burnunun yerde sürtmesi, Türk kamuoyunda az çok bilinir. Hatta Türkiye-Özbekistan ilişkileri bu nedenle buz gibidir. Ancak FETÖ’nün kamuoyunda hemen hemen hiç bilinmeyen, bilenlerce de henüz dillendirilmeyen ve Türkiye’nin başını uluslararası camiada derde sokan bir münafıklığı daha var: 1996’da Hindistan’da muhalif gruplarla işbirliği yapılarak gerçekleştirilen Hükûmet Darbesi.

Bir farkla, Hindistan’daki vakıa başarısız bir girişim değil; maalesef sonuna kadar başarılı olmuş fütursuz, pervasız, ahlaksız bir darbedir. Darbenin detaylarına ve FETÖ ile ilgisine geçmeden önce Hindistan’ın yakın geçmişini çok kısaca anımsamakta fayda var.

Hindistan’ın milli kahramanı ve büyük lideri Mahatma Gandi 1948’de kurşunlanarak, halefi Cevahirlal Nehru 1964’de şaibeli bir kalp krizi geçirerek, onun halefi İndira Gandi 1984’de kendi korumalarının suikasti sonucu, yerine geçen oğlu Rajiv Gandi ise 1991’de bir seçim gezisi sırasında bombalı saldırıya uğrayarak öldürülmüştür. Gandi ailesinin siyasi çizgisini takip eden Narasimha Rao ise 1996’da patlak veren bir yolsuzluk iddiasıyla istifa etmek zorunda kalmış ve yerine radikal Hindu ve aşırı milliyetçi bir siyasal akım olan Bharatiya Janata Partisinin (BJP) lideri Atal Bijari Vajpayee yönetimi ele geçirmiştir.

1996 yılında Hindistan’da gerçekleştirilen darbenin iki aktöründen biri, işte bu Vajpayee yönetimidir. Diğeri ise FETÖ’dür. FETÖ’nün rolünü ve darbenin gelişimini anlatmadan önce neden böyle bir darbeye gereksinim duyuldu sorusunun cevabını vereyim:

Gandi çizgisi, geçmişe sünger çekip Pakistan ile iyi ilişkiler kurmayı hedefleyen bir politika izliyordu. Nükleer programlar konusunda da çok istekli görünmüyordu. Oysaki ülkenin derin devleti konumundaki Hindistan İstihbaratı (RAW), başta Vajpayee’nin partisi BJP olmak üzere aşırı milliyetçi oluşumları destekliyor, yayılmacı temellere sahip şahin bir politika izlenmesini savunuyordu. Kaldı ki Vajpayee’ye gelinceye değin Hindistan liderlerinin nasıl bir sona uğradığını az önce kısaca belirttim. 1996 yılının başlarında Hindistan’ı yöneten Rao Hükûmeti, iktidarı boyunca RAW’ın kontrollü eylemleri, komploları ve kumpasları ile uğraşmak zorunda kalmıştı. Keşmir’de patlayan ve halkı provoke eden bombaların altından da Ayadha şehrindeki tarihi Babür Camii’nin yıkılmasının altından da RAW çıkıyordu. RAW’ın kışkırtmalarına kurban giden Hindular, Müslümanlar ve Sikhler arasındaki kontrollü çatışmalar bitmek bilmiyordu.

Nihayet RAW’ın iktidarı devirmek için düğmeye basma zamanı gelmişti. Ama yeni bir kurban lazımdı. O sıralar Hindistan ile büyük ölçekli ticari ilişkileri olan Türk iş adamı Tuncay Alankuş’un adı gündeme geldi. Bu kişi, Türkiye’de fetullahçı teröristlere haraç (himmet) vermeyi reddettiği için onlarla sürekli didişmek zorunda kalıyordu. Daha fazla zarar görmemek için yatırımlarının bir kısmını Rusya’ya kaydırmış, orada bir fabrika kurmuştu. Tuncay ALANKUŞ 37,2 milyon USD bedel karşılığında 200 bin ton gübre satmak için Hindistan’ın kamu iktisadi kuruluşu National Fertilisers Limited (NFL) ile anlaştı. Gerekli prosedür aşıldıktan sonra ilk parti 100 bin ton gübre Hindistan’daki alıcı şirkete teslim edildi. İkinci parti 100 bin ton gübre ise Hindistan sınırı girişinde ülkeye kabul edilmeyerek sebepsiz yere bekletildi. 100 Bin ton gübrenin bir şekilde bozulmasına neden olundu. İşte Hindistan’daki hükûmet darbesinin fitili de bu olaya dayandırılarak ateşlendi. İkinci parti gübrenin bozuk mal olduğu, dahası Alankuş’un Hindistan’a hiç gübre sevkiyatı yapmadığı, hesabına geçen 37,2 milyon USD’nin de haksız bir ödeme olduğu gazete manşetlerine taşındı. Güya iktidardaki Rao’nun oğlu Prbhakar RAO ile NFL Başkanı’nın oğlu Chandra Yadav, gübre ihalesini kazanan Alankuş’a peşin ödeme yaparken kendileri de bu işten yüklü komisyon almışlardı. Hindistan’da kızılca kıyamet koptu. Hükûmet istifa etmek zorunda kaldı. Tuncay Alankuş ve ortakları hakkında kırmızı bülten çıkarıldı. Zaten iyi olmayan Türkiye-Hindistan ilişkileri iyice gerildi. Türkiye, mevcut durum zaten yeterince hassas olduğu için Türk şirketinin haklarını hiçbir şekilde savunmadı.

Tuncay Alankuş’un hak arama süreci ilerledikçe işin içinde FETÖ olduğu anlaşılmaya başlandı. Hindistan’daki FETÖ yapılanması, iyi ilişkileri bulunan RAW’a, düşmanları Alankuş’u kullanmalarını tavsiye etmişti. Alankuş, kendilerine haraç (himmet) ödemeyi kabul etmediği gibi FETÖ’nün en büyük düşmanı olan Rusya’da da tesisler açan ve Hindistan’a Rus gübresi ihraç eden –başka bir tabirle- çizmeyi aşan bir isimdi. Şefkat tokadını –cezalandırılmayı- hak ediyordu. Neden bir taşla iki kuş vurulmasındı!

Hindu İstihbaratı, Hindistan’daki FETÖ organizasyonu üzerinden Türk Dışişleri Bakanlığı’na, MASAK’a ve Türk yargısına nüfuz ederek Tuncay Alankuş’un temize çıkma sürecini baltalamaya başladı. Eğer komploları ortaya çıkarsa Rao’nun devrilmesiyle yönetimi ele geçiren İsrail yanlısı Vajpayee Hükûmeti çok zorda kalırdı. Bu muvacehede çok ilginç gelişmelere şahit olduk. Dışişleri Bakanlığımıza bağlı Konsolosluk Asya ve Afrika Dairesi Başkanlığı’nın 29 Haziran 2012 tarihli 2012/3390690 sayılı MASAK’a hitaben yazısında; Türk Dışişleri Bakanlığı görevlilerinin Hindistan Dışişleri Bakanlığı Orta Avrupa Müsteşar Yardımcısı Harrison-Bose’nin daveti üzerinde 22 Haziran’da bir görüşme gerçekleştirdiği ve bu görüşmede Türk makamlarından Hindistan şirketi NFL lehine karar çıkarılması için yardımcı olmalarının rica edildiği belirtiliyordu. Bizatihi MASAK’a yazılan yazı da bu yardım sürecinin işlediğinin bir göstergesidir. Söz konusu yazıyı, Alankuş’un avukatı tarafından Hâkimler Savcılar Kurulu’na 11 Nisan 2016 günü 31933 sayılı evrak ile verilen şikâyet başvurusunun eklerinde bulabilirsiniz. Hindistan Hükûmetinin Türk yargısına müdahalesi elbette bu kadarla sınırlı değildi. Hindistan şirketi NFL’nin Türkiye’deki avukatı Yavuz Selim Sarıibrahimoğlu -ki FETÖ’den derdest edilen Zaman Gazetesi Yazarı Lale Sarıibrahimoğlu’nun kardeşidir- 19 Mart 2012 tarihli gazetelere düşen bir habere göre Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir mektup yazarak yargı sürecine müdahil olmasını istemişti. Haberlerde geçen mektup metnini aynen aktaralım:

“Hindistan Devletine ait olan paraların, bu devlete ait şirketi dolandıranlara teslim edilecek olması dolandırıcının eline mağdurun parasını teslim eden bir sonuç doğuracaktır. En azından hesaplardaki paraların çekilip kaçırılmasının önlenmesi için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başı olarak yüce makamınızdan, ileride bu kararın yaratacağı menfi etkileri en aza indirecek bir adım atmanızı istiyoruz.”

Oysaki Tuncay Alankuş’un olayda hiçbir kusurunun bulunmadığı, sözleşmede yetkili tayin edilen İsviçre yargısında ispatlandı. İsviçre yargısının verdiği karar Türk makamlarınca tanındığı halde yeni alacak davaları açılarak yargı süreci bulandırılıyor. Kesin hüküm itirazları dikkate alınmıyor, hukuk ayaklar altına alınıyor. Tuncay ALANKUŞ, aleyhinde yürütülen tüm ceza davalarından da beraat etti. Böylelikle iddia olunan zarar ile iddia olunan haksız fiil arasında illiyet bağı da kalmadığı hâlde Alankuşlar’ın tüm malvarlığına ihtiyati tedbirler konuyor, ihtiyati hacizler yapılıyor. Alankuş tarafı hukuki mücadeleyle ihtiyati tedbir kararının fekkine dâir karar alsa dahi gittikleri bankalar hesaptaki blokajı kaldırmayı kabul etmiyor, “emir büyük yerden, boşuna uğraşmayın” cevabı veriyor.

Satır arası yaparak Avukat Yavuz Selim Sarıibrahimoğlu hakkında üç beş kelam edelim.

Hatırladığım kadarıyla adını ilk defa 2001 yılında Danimarkalı Gazeteci Robert Ellis’i tehdit ettiği iddiasıyla duyduğum şahıs (16 Şubat 2001 tarihli bültenler), batık İnterbank'taki ödeme skandalında ülkenin gündemine oturmuştu. Sarıibrahimoğlu’na TMSF tarafından 2 yıl içinde toplam 1.746.000 USD aktarıldığının belgelenmesi üzerine küçük bir skandal patlak vermiş, Sarıibrahimoğlu Hukuk Bürosuna yapılan ödemelerde avans ve ikramiyelerin önemli bir yer tuttuğu saptanarak avukatlık ikramiyesi için 277.430 USD ve yurtdışındaki paravan firmalardan alacak tahsili için 110.000 USD ödendiği haberlere yansımıştı (4 Eylül 2004 tarihli bültenler). Aynı Sarıibrahimoğlu’nun Şubat 2014’de Türkiye’ye veda eden Hindistan Müsteşarına Hilton Otel’de bir davet verdiğini basından öğrenerek adı geçen şahısla Hindistan Hükûmeti ile arasında ne denli sıkı fıkı bir ilişki olduğunu tecrübe etmiş olduk.

İşte bu şahsı kendine avukat tutan Hindistan tarafı, FETÖ’den ihraç edilen Anayasa Mahkemesi üyeleri Alparslan Altan ve Erdal Tercan’ı atayan Cumhurbaşkanı Gül’den ayan beyan yargıya müdahale talebinde bulunabilirken Alankuş tarafı sanki cüzzamlıymış gibi her kapıdan kovuluyor.

İsrail yanlısı ve Hindu milliyetçisi Vajpayee Hükûmeti, 1996’da bir FETÖ-RAW komplosuyla işbaşına geldikten sonra neler yaptı? Vajpayee, 16 Eylül 2003'de Ankara'ya geldi; temaslar sonucunda Türkiye-İsrail-Hindistan eksenli ilişkilerin geliştirilmesine karar verildi. Dikkat ediniz; FETÖ’nün her türlü at oynattığı zamanlar..! İsrail ile Hindistan arasında nükleer işbirliği anlaşmaları imzalandı. Öte yandan Hindistan’da Pakistan karşıtı eylemler ivme kazandı, Müslüman karşıtlığı zirve yaptı. Hindistan toplumunda artan cinayet ve tecavüzleri de söylemeden geçmemek gerekir. Örneğin Hindu fanatikler, 11 Eylül 2016’da Hindistan’ın Mewat bölgesinde 20 yaşındaki bir kadına ve 14 yaşındaki kuzenine, sırf inek eti yediği iddiasıyla tecavüz edip bu kadının amcası ve halasını ise yine aynı iddia ile linç ettiler. Hindistan’da dirlik düzen bozuldukça bozuldu ve Türkiye-Hindistan ilişkileri de 2003’deki dostluk antantına rağmen bir türlü gelişmedi, aksine gerildikçe gerildi. Nasıl gelişsin ki, düşmanı Pakistan’ın dostu Türkiye’yi sevmeyen ve milliyetçi şahinlerin yönettiği bir Hindistan’dan bahsediyoruz.

Şu anda Tuncay Alankuş, haksız hukuksuz şekilde Hindistan’da alıkonuluyor. Kendisinin ve ailesinin tüm malvarlığı dondurulmuş. Hukuk mücadelesi, tüm kirli oyunlara rağmen devam ediyor. 15 Temmuz’dan sonra Hindistan’da toparlanmaya başlayan ve sermayelerini Hindistan’a aktaran FETÖ militanlarının Hindu Hükûmeti tarafından nasıl himaye edildiğini ve oradaki FETÖ’cülerin Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın Hindistan ziyareti esnasında onunla fotoğraf çekindikten sonra arkasından nasıl el kol hareketleriyle dalga geçtiklerini görüp içi kan ağlıyor.

Bakalım daha neler olacak neler... Mevlâm görelim neyler, neylerse güzel eyler.

YORUMLAR

  • 0 Yorum