YARGITAY ONALTINCI CEZA DAİRESİNİN SON FETÖ KARARINA...
Reklam
Muhammed Gömük

Muhammed Gömük

YARGITAY ONALTINCI CEZA DAİRESİNİN SON FETÖ KARARINA İTİRAZLARIMIZ

27 Kasım 2017 - 16:05

Yargıtay 16. Ceza Dairesinin Fetullahçı Terör Örgütü hakkında verdiği ve FETÖ ile mücadele eden tüm çevrelerde infiale neden olan 26/10/2017 tarihli, 2017/1809 Esas ve 2017/5155 Karar sayılı nihaî hükmü hakkında 31 Ekim 2017 tarihinde Hâkimler ve Savcılar Kuruluna FETÖ ile Mücadele Platformu olarak şikayette bulunmuştuk. Söz konusu karar, “FETÖ ile mücadelede çözüm sürecine mi giriliyor” veya “sıranın kendilerine geleceğini düşünen diğer bazı cemaatlere mensup siyasiler tedbiren yargıya baskı mı yaptı” şeklinde çeşitli spekülasyonlara neden oldu. Son olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcısı, değerli hukukçu Yüksel KOCAMAN’ın karara ilişkin itirazlarını basından okuduk. Daha öncesinde ise İstanbul Adliyesi'nde görevli terör ve örgütlü suçlara bakan ihtisas mahkemelerinin de aralarında bulunduğu 27 ağır ceza mahkemesi başkanının verdikleri kararların birçoğunun istinaf ceza dairelerince usul ve yasaya aykırı şekilde bozulduğu gerekçesiyle tutanak tuttuğu ortaya çıkmıştı. Bu gelişmeler her ne kadar ulusal basında küçük puntolarla geçiştirilse de son derece önemli olduğunu düşündüğümüz ve doğrudan FETÖ mücadelesinin bam teline temas eden mevzulardır.

Üç sayfalık Yargıtay kararının gerekçesine kısaca değinmek isterim.

Öncelikle Fetullahçı Terör Örgütünden “başlangıçta ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıktığı” iddia ediliyor ve devamında “toplumun her katmanının büyük bir kesimince de böyle algılandığı” öne sürülüyor. Bu sübjektif açıklamalara neden özellikle yer verildiğini bilemeyiz ancak kesin ve net şekilde haykırmak istiyoruz ki FETÖ hiçbir zaman ahlak ve eğitim hareketi olmamıştır. Bu düşünce, çok büyük bir gaflettir. FETÖ, en başından beri sinsi faaliyetler yürüten, inlerine girip çıkan herkesten acaba MİT’çi mi diye şüphelenen, abi-abla unvanlı militanların daima kod adı kullandığı, kendilerinden olmayanlara selam dahi verilmeyen ve doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya odaklanan bir şer odağıdır. Toplumun her katmanının büyük bir kesimince başlangıçta ahlak ve eğitim hareketi olarak ortaya çıktığının ileri sürülmesi de çok talihsiz bir beyandır. Toplumumuzun her katmanının büyük kesimi, fetullahçı teröristlerin hainliklerini, sinsiliklerini ve hem topluma, hem devlete ve hem de dinimize verdikleri zararı çok iyi biliyordu. Toplumun ancak oldukça küçük ve aynı zamanda menfaatperest ve ahmak bir kesimi, fetullahçı teröristleri adam sanmıştır. Mahkeme heyeti bu sübjektif tespitine nereden, nasıl ve niçin ulaştı; anlayabilmiş değiliz. Anlayabilene de aşk olsun.

Karar gerekçesinde devamen deniyor ki sanığın hükme esas alınan İKRARI ve HTS kayıt içeriği olsa bile ve hatta resmi görevli olduğu dönemde FETÖ’nün ilçe imamı olduğu iddia edilen ve örgütün ilçe yapılanması içerisinde görevli oldukları iddiasıyla haklarında soruşturma yürütülen şahıslarla telefonlaşarak irtibatlı olduğu ve hatta çoğunluğu kamuoyu nezdinde örgütün gerçek yüzünü ortaya koyan ve hukuki kılıflarla kamu görevlileri ve sivil şahıslara yönelik bir kısım operasyonlara başladığı 2013 yılı öncesinde olmak üzere BİRKAÇ KEZ DE BU TARİHTEN SONRA örgütün dini sohbet toplantılarına katıldığı ve hatta örgüt tarafından çıkarılan gazetelere gerçek ismiyle abone olduğu ve hatta çocuğunu örgüte müzahir olması nedeniyle kapatılan okula gönderdiği SABİT OLSA da sanığın konumu ve kişisel özellikleri dikkate alındığında bütün bu eylemler FETÖ’ye sempati ve iltisak boyutunu aşmaz, bunca eylem FETÖ üyesi olunduğunu ispata yeterli değildir.

Ceza hukukunda terörden yargılanan sanıklar ne zamandan beri konumlarına ve kişisel özelliklerine göre ayrılıyorlar, onu da bilemeyiz, ancak; sanığın elde tapu gibi bir ikrarı yani suç kabul ettiğini anlıyoruz. Sanık aleyhine çeşitli HTS kayıtları olduğunu anlıyoruz. FETÖ’cü ya da FETÖ’cülükten yargılanan şahıslarla öyle ya da böyle ilgisi ve kontağı olduğunu anlıyoruz. Terör örgütünün sözde dini sohbet denen örgütsel faaliyetlerine katıldığını anlıyoruz. Kararda 2013 yılından sonra birkaç defa denerek örgütsel faaliyetlere katılma olgusu sınırlıymış gibi ya da önemsiz gibi gösterilmiş. Ama sonuçta bu eleman terör örgütünün faaliyetlerine hem de 2013 yılından sonra hem de birkaç defa katılmış mı katılmamış mı? Katılmış! Hem de tespit edildiği kadarıyla… Ya tespit edilemeyenler? Elbette sadece tespitlere göre hareket edebiliriz ama işte o mevcut tespitler de neden normal bir davranışmış gibi algılanmış ve aktarılmış, anlayamadık!

Gel gör ki sanığın eylemlerinin daha devamı var: FETÖ tarafından çıkarılan gazetelere abone olmuş, hem de gerçek adıyla! Vay vay vay… Şimdi diyeceksiniz ki Zaman Gazetesine abone olmayan mı vardı? Elbette vardı! Milletin başına abone olacaksın diye silah dayamıyorlardı ya! Bal gibi de FETÖ’ye destek olmak için Zaman Gazetesi’ne abone olunmuştur. Nitekim çoğu Zaman Gazetesi’ni sağda solda paçavra gibi bir köşeye atılmış, hiç açılıp okunmamış şekilde görüyorduk. Okunacak bir tarafı da yoktu ki… Bol bol zırvalık, vatan-millet düşmanlığı… Ne yani, binasının önüne bırakılan Zaman Gazetesini yırtıp attı diye hakkında dava açılıp ceza verilen vatan sevdalılarını da mı unutacağız? Onları övgü ve şükranla anmayacak mıyız? Zaman Gazetesine ve sair FETÖ yayınlarına bu ülkede kimler abone olmuştur. Fetullahçı teröristler bir, Nurcular iki! Zaman Gazetesi’ne abone olduğu kesinleşen birinin FETÖ militanı olmadığını ileri sürmek için onun Nurcu olduğunu ispatlamak gerekir. Şu sıra Yeni Asyacı gruplar yani Nurcular, sırf Mustafa Kemal Atatürk lehine açıklamalar yaptı diye Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’a bir ton küfür ve hakaret yağdırıyorlar. Bunları da tek tek not ediyoruz. Korkunun ecele faydası olmadığını o korkaklar zamanı geldiğinde çok iyi anlayacak. Ama konumuz bu olmadığı için tekrar sadede geliyorum.

Dava konusu sanık, bir de tutmuş çocuğunu FETÖ’nün mektebine göndermiş. Bir insan çocuğunu neden FETÖ’nün mektebine yani terör kampına gönderir? İyi desen iyi değil, ucuz desen ucuz değil, alternatifsiz desen alternatifsiz değil… Fakir ailelerin kafası çalışan çocuklarını toplarlar, onları vitrine koyarak biz iyi eğitim kurumuyuz diye reklam yaparlar; ama hepimiz biliriz ki iç tarafı bomboştur ve tam bir beyin yıkama enstrümanıdır. 15 Temmuz’da başımıza bomba yağdıran üniformalı it sürüsü, vakti zamanında fetullahçı terörist eğitim kamplarında yani FETÖ okullarında tedrisattan geçmemiş miydi?

İşte bu kadar eylemin içinde yer almış; hani sadece çocuğu terör kampına göndermek ya da teröristlerin gazetesini almak olsa anlarım; teröre dair ne varsa hemen hemen hepsine katılmış bir sanık var karşımızda. Bu sanık daha ne yapacaktı da FETÖ mensubu addolunacaktı? Ağzıyla kuş mu tutacaktı? İkrar etmiş, telefon kayıtları çıkmış, görüşmeleri tespit edilmiş, örgütsel faaliyetleri tek tek sıralanmış… Ama sonuçta mahkumiyet kararının BOZULMASINA karar verilmiş. Bak hele, bak bak bak…

Kararda çok gereksiz şekilde hiyerarşi içinde yer alıp almama tartışmasına girilmiş. Önceki kararlardan ve çeşitli hocaların görüşlerindan bahsedilmiş. FETÖ gibi sofistike ve ultra profesyonel bir terör ağında hiyerarşi tam olarak neyi ifade eder, nasıl tespit edilir; bunu değerli okurlarımızın takdirine bırakarak karara dönüyorum. Kararda deniyor ki:

“Örgüt üyesi, örgütün hiyerarşik yapısını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensupların emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dâhilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir. … Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir.”

Yukarıda örgütsel eylemlerini saya saya bitiremediğimiz sanığın durumu; “örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir” diye düşünülüp değerlendirilmiş. El insaf diyoruz. Bir tane FETÖ iltisaklısı kişi gösterin ki örgüt yöneticilerinin emir ve talimatlarını beklemiyor; ona göre hareket etmiyor olsun! FETÖ gibi örgütte böyle adamların dünyasını hemen karartırlar; parasından pulundan evindeki yaşantısına kadar her şeyini mahvederler. FETÖ gerçekleri düşünülmeden bu kararın verilmiş olduğunu düşünüyoruz ki böyle bir düşünce dahi konuya en nazik, en yumuşak yaklaşım olur. Hem bu gerekçe, aynı Dairenin 2015/3 E., 2015/3 K. sayılı yüz küsur sayfalık ilke kararı ile de çelişmektedir. Mezkur ilke kararda denmektedir ki:

“Dairemizce de benimsenen, istikrar kazanmış yargısal kararlarda da; silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da (ki olayımızda vardır) ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir.”

Örgütsel toplantılara (sözde dini sohbetlere) katılmak, hem de 2013’den sonra –tüm maskeler düşmüşken- katılmaya devam etmek, ancak FETÖ militanları tarafından gerçekleştirilebilecek bir eylem değil midir? Sanığın FETÖ inlerinde işi neymiş? Evet, cevap bekliyoruz, davaya konu sanık, FETÖ’nün inlerinde ne arıyormuş? Yalnızca örgüt üyelerinin işleyebileceği “örgüt inlerine girip örgütsel faaliyetlere katılmak” eyleminin faili, nasıl oluyor da örgüt üyesi addolunmuyor! Biz akıl sır erdiremedik, siz erdirirseniz söyleyin dostlar…

Kararda başkaca çelişkiler de var. Mesela adı sanı hukuk camiasında hiç duyulmamış bir hocanın bir makalesinden bir paragraf alıntılanarak sanığın hiyerarşik yapı içinde olmadığı, örgüte destek sağlamadığı vurgulanmış. Ancak söz konusu hocanın ilgili makalesine baktığımız zaman Yargıtay kararında alıntılanan paragrafta sadece belli bir görüşün yansıtıldığını ve devamında başka görüşlerin de sıralandığını görüyoruz. Devam eden paragrafta ise söz konusu Hoca Abla baka bir görüşü daha yansıtarak şöyle demiş ama Yargıtay kararında bu paragraf atlanmış:

“Örgüte üye olarak kabul edilmek için norm tarafından korunan hukuksal değeri ihlal edecek şekilde örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel açıdan değer taşıyan somut bir katkı sağlanması gerekir.

Bizim sanığımız da gerek örgütün okuluna çocuğunu göndererek, gerek gazetesine abone olarak FETÖ’ye maddi bir katkı sağlamış mı, sağlamamış mı? Daha nasıl katkı sağlayacaktı? İlla 15 Temmuz’da üniformalı it sürüsünün yanında pozisyon alıp millete ölüm kusması mı gerekiyordu? FETÖ gibi kumpaslarla, ajanlarla, algı operasyolarıyla, pusuda emir bekleyen haşhaşileriyle iş tutan sofistike bir örgüt ile PKK gibi dan dun bir örgüt aynı kefeye konarak ve aynı değerlendirmeye tabi tutularak haksız bir senteze ulaşılmıştır diyeceğim ama onu da diyemiyorum; zira bir PKK’lı örgütün eğitim kamplarına katılsa, örgüte dolaylı olarak maddi destek sağlasa ve örgütsel faaliyetler içerisindeyken yakalansa çok güzel yargılanır, fıstık gibi de cezasını alır… Ya da alırdı! Çünkü eleştirdiğimiz bu kararı emsal alıp; ben hiyerarşi içinde yer almıyorum, benim organik bağım yok, ben pasifim derse bundan böyle beraat edecektir. Vicdanlar kanıyor vicdanlar…

Görüldüğü üzere kendi içinde çelişkileri olan ve her halükârda FETÖ’nün işine yarayacak ve FETÖ ile mücadeleye büyük darbe vuracak bir karar ile karşı karşıyayız. Bu karara ilk derece mahkemesinin uymayacağını ve akabinde verilecek bir Ceza Genel Kurulu Kararı ile FETÖ mücadelesinin tekrar rayına oturacağını ümit ediyoruz. FETÖ ile organik bağ nasıl kurulur, FETÖ hiyerarşisi nasıldır gibi soruların cevabını bulması için de yine Saygıdeğer 16. Ceza Dairesinin aydınlatıcı kararlarını dört gözle bekleyeceğiz.

Türk Milleti’nin yüreğini ferahlatan daha güzel kararlarda görüşmek dileğiyle…

YORUMLAR

  • 0 Yorum