Kitap'sızsın Ülkem
Reklam
Neslihan Aydın BATOK

Neslihan Aydın BATOK

Mürekkep İzi

Kitap'sızsın Ülkem

27 Şubat 2017 - 23:54

“Düşünüyorum, öyleyse varım” demiş Descartes, 1637 yıllarında yazdığı “Metod Üzerine Söylevler” adlı kitabında. Ben de Descartes’e “Okuyorum, öyleyse yaşarım” demek istiyorum. Nitekim birileri okumuş ki bu zatı-MUHTEŞEM’in kitabını, kitaptaki cümleler beden bulup yaşamaya başlamışlar. Hatta ölümsüzlüğü de bulduklarını iddia edebilirim ;) Yaşamak dedik, ölümsüzlük dedik, okumak dedik.. Peki ne demek istedik? Elimden geldiğince, dilim döndüğünce okumanın yaşamak kelimesi önüne koyduğu sıfatları yüzeysel de olsa açıklayacağım.

Öncelikle bir isyanımı dile getiriyim. Bu isyan Türkiye’nin yakalandığı veba hastalığı diyebilirim. OKUMUYORUZ. Bu acı gerçek beni o kadar bedbaht yapıyor ki, hiçbir kelimenin kombinasyonu bunu açıklamaya yetmez. Bizim ülkemizde kitap okumak ihtiyaç listesinin 235. sırasına atılmış. Bu sayıyı yazarken bile tüylerim ürperdi. Baştaki ‘2’ yi atsam dahi bu ürpermeye mani olamıyorum. “235’e gelene kadar sıraya ne koydunuz bre vicdansızlar” demek istiyorum. Bu vicdansızlar arasında benimde anam, babam, bacım, gardaşım var malesefki :( İğneyi kendime de batırıyorum, kendimi de aynı kefeye koyuyorum. Kitap okuma oranımıza gelirsek o da içler acısı. Binde bir!! Bunu idrak edebilmeniz için Diğer ülkeleri saymam daha doru olur. Dünya sıralamasında ilk üçü söylüyorum; Fransa, İngiltere, Japonya. Bu ülkelerde oranlar %21-%15 arasında geziniyor. Peki bu ülkelerin dünyaya hakim ülkeler olduğunu biliyor muydunuz? İşte bunu biliyorsunuz! Şimdi daha net kıyaslamanız için bizim oranımızı ellerim titreyerek rakamsal olarak; %0.1 yazsam ne dersiniz? Hiçbir şey diyemezsiniz. Çünkü bir şey diyebilmek için ihtiyaç listenizde revizyona gitmeniz, okumanın sırasını 5 veya 6 ya çekmeniz gerek. Çoğu için “Amannn ne gerek”

Ne mi gerek? Bakın şimdi anlatıyorum.

Bütün güzelliğiyle kitap okumanın yaşamımıza kattığı değer ve kaliteyi kısmen kendi yaşantımdan kısmen karşılaştığım yaşantılardan feyz alarak aktarmak en etkilisidir diye düşünüyorum. Bu yüzden kendimden bir genelleme yaparak başlıyayım. Ben ilkokul 5’te başladım okumaya. Bence çoook geç. Ama çevrem de bir kitap okuyanı geçtim bir kitabı olan dahi yoktu. İnsan varlığından haberi olmadığı bir şeyi alıp bağrına basabilir mi? Demem o ki kendi çabamla bir yerden tutunmuşum. İlk tanıştığım romanda “Jene Eyre” olmuştu. O kitap beni nasıl yaşama bağladı tahmin dahi edemezsiniz. Biz doğulu bir aileyiz. Batıda büyümüş olmam ailemdeki köklü kaideleri yok etmedi. Daha doğrusu zamanla değişebildiler fakat bu zaman diliminin başları benim için zordu. Kız çocuğu dışarı çıkamaz, oyu oynayamaz, gezemez, arkadaşlarına gidemez…İşte “-MEZ” lerle dolu bir yaşantı düşünün. Bu kitap beni aldı gezdirdi, oyun oynattı, güldürdü, ağlattı. Öyle ki bırakın kapı dışına çıkmış olmayı bana ülke değiştirdi :) Sanki sihirli bir değnek bulmuştum, sert kapaklı içinde kelimeler dolu sayfaları olan. Haklı yanlarımın, haklı isyanı nasıl yapılır onu öğretti, nasıl sabredilir, nasıl hırs edilir bunları aşıladı. Ve bunları belki de sadece bir haftada öğretti bana. Bitince gittiğim yerlerden geri ışınlanmışım gibi geldi ve gerçeğe dönüş beni mutsuzlaştırdı. Sonra hemen gidip uçak biletimi alıp başka ülkelere başka diyarlara uçmam gerektiğini hissettim. Biletim kütüphanedeki bir rafta beni bekliyordu. Gittim, aldım ve bambaşka bir diyardaydım artık.

Ben yalanın kötü olduğunu da kitaplardan öğrendim, ahlaklı olmanın faydalarını da. Yazma ve hitap kabiliyetim de bilin ki onun eseridir. Araştırma yetisini de o kazandırdı, yaratmayı da. Şimdi belki bazılarımız sen bunları okulda kazanmadın mı? Diye sormak isteyecekler. Evet okul bu imkanları barındırabilir ama maalesef ki aşılamak için çabalayan eğitmenlerimizin sayısı da binde bir :(

Bu anlattıklarım başlangıç. Gelişmeyi geçiyorum ve son bölümde bana kazandırdıklarına geliyorum. Başlangıç noktasıyla bitiş noktasını birleştirerek bir doğru oluşturmayı size bırakıyorum İ;) Artık biraz daha evrensel konuları içeren kitaplara yöneldim. Demem o ki hayal gücüyle gerçek bilgileri karıştırmış ya da gerçek bilgileri güzel bir üslupla anlatmış kitaplara doğru çevirdim yüzümü. Örneklerle özetlemem gerekirse, ben İtalya’daki San Marco Meydanı’nda bulunan at heykellerinin Konstantinopolis olarak bilinen İstanbul’u Haçlıların yağmalaması esnasın çaldıklarını da kitaplardan öğrendim, Einstein’ın bir botanikçi, bir müzisyen olduğunu da, Hatta çocukken gittiği bir okul gezisinde bitkilere olan bu ilgisinden, bir uçurumun yamacında duran kardelen çiçeğine bakmak için eğildiğinde ayağının kaydığını ve uçurumdan düşmek üzereyken sınıf arkadaşının onu kurtardığını (bir an olsun bu kısmı okurken hayal ettiniz mi arkadaşı onu kurtarmasaydı kimyasal silahların babasının ölmüş olabileceğini) da kitaplardan öğrendim, Faraday’ın fakir bir aileden geldiğini ve hiç eğitim görmediğini, öğrendiği her şeyi o dönem gündemde olan bilim kitaplarını, para kazanmak için çiltlerken merak edip, okuyarak edindiğini ve bu vesileyle bilim adamı olduğunu da kitaplardan öğrendim… Daha sayamadığım nice dünya ya bedel bilgiyi işte…

Araya sıkıştırmak istediğim o kadar şey var ki… Ama maalesef her şeyde olduğu gibi bu yazının da sınırları var. Ve o sınırlara uymak zorundayım. Zaten kitap okumayı anlatmak bir köşe yazısına sığmaz. Bunun için bile kitap yazmak gerekir. Anlatmak için heves edip anlatamadığım kısımlar için affınıza sığınıyorum. Konu çok net ve açık. Kitap okuyarak yaşam kelimesini “mutlu yaşam, kaliteli yaşam, bilgi dolu yaşam, zeki yaşam…” nice güzel sıfatla telaffuz edebilirsiniz. Türkiye’deki bu vebanın yayılmasına engel olmak için, sizdeki vebanın sizi öldürmeden tedavisine geçmelisiniz. Sizlerin çabasıyla bir ivme kazanırsak belki o ivmeyle ışık hızına ulaşabiliriz ;) Bu hız bizi hem aydınlatır hem ilerletir. Bence artık yerimizde sekmeyelim ve OKUYALIM,OKUYALIM, OKUYALIM…..

YORUMLAR

  • 0 Yorum