Reklam
Neslihan Aydın BATOK

Neslihan Aydın BATOK

Mürekkep İzi

PANSPERMİA

20 Haziran 2017 - 10:07

Sevgili okurlarım uzun süredir yoğunluktan köşe yazısı yazamıyorum… Bu yoğunluk henüz geçebilmiş değil. Bu yüzdendir ki bende sizlere zamanında kaleme almaya başladığım ama henüz bitiremediğim romanımdan bölümleri sevgili Salih Erkek desteğiyle Gazetemİzmir de sunmak istiyorum. Sizlerden tatmin edici bir ilgi görürsem belki de bitirme şerefine sizlerin sayesinde erişebilirim… O değerli vaktinizi ayırıp okuduğunuz için hepinize şimdiden teşekkür ederim….saygılar…

PANSPERMİA

ÖNSÖZ

Biz homo sapiensler doğayı algılamak, onu tanımlamak, sırlarını çözmek ve ona karşı kullanmak için yaratılmışız. Diğer tüm canlılardan üstün olmamızın elbette ki bir sebebi var. Aklımız ve zekâmız... Aklın ve zekânın bir arada olduğu insanlar zaten bu gezegene altın harflerle adlarını hiç yok olmayacak şekilde kazımışlardır. Bu iki yeteneğe ek olarak bir de fiziksel güç katarsak işte o zaman karşımızdaki ya büyük bir tehlike ya da muhteşem bir kurtarıcıdır.

Bu kitapta bilimin sınırlarını kurgularla zorlandığını, insan da ki akıl zekâ ve kasların üçlü ittifakından doğan gücünü, sürükleyici olaylar ve fantastik denebilecek karakterlerle kaleme aldım. Eğer siz de okurken heyecanlanmayı ve gerçek bilgiyle harmanlanmış bilim kurguyu seviyorsanız o zaman kemerlerinizi sıkın! ivmesi yüksek bir serüvene atılacaksınız, yaşanacak kazalardan sağ çıkmanızı istiyoruz :)

ECEL TERİ

Yıllardır bu anı bekliyordu. Nihayet o an gelmişti. Gelmişti gelmesine ama Arel heyecandan ne yapacağını bilmiyordu. Oysa yeterince eğitimli ve kendini geliştirmiş bir gençti. Hemen bu kriz anını yönetmeliydi. Ciğerlerine derin bir nefes aldı ve "Merhaba Ben Arel " dedi. Karşısında insan zekâsının sınırlarını zorlamış, Amerikan Bilimler Akademisinden sayılamayacak kadar ödül almış, sıra dışı araştırmaları ve çalışmalarıyla dünyaya adını duyurmuş bir bilim adamı; Christopher Daniel Kenneth vardı. "Merhaba delikanlı" dedi. " Şanslı Türk sensin galiba " diyerek gülümsedi. Bu gülümsenin ardında yatan yergi ile övgü birleşiminin tadını alabiliyordu Arel. O da bunu anladığını belirtmek adına " Kilitli kapıları açıp gelebildik " diyerek kendi safından gelen değil karşı taraftan gelen engeller yüzünden bir gecikme imiş havasına girerek gururunun incinmesine müsaade etmedi. Bu gurur Daniel' in hem hoşuna gitmişti hem de Arel'in verdiği tepki onu şaşırmıştı. Belki de sessiz kalıp sineye çekmesini bekliyordu. Ne de olsa asırlardır Türklerin bu taraklarda pek bezi yoktu. Arel sessiz kalıp Daniel' in ona diyeceklerine odaklanmıştı. Daniel " bu ekibe neden katılmak istedin" diye net bir soru sordu. Arel daha çok kelime oyunları, kafa bulandırıcı sorular, bilgi ölçen sorgular bekliyordu. Daniel net olunca Arel de onun gibi net olmalıydı. Kinaye olmamalıydı, tereddüt ve şüpheye yer vermemeliydi. Bunları hissettirecek her hangi bir çelişkili ya da kararsız cümle Arel'in belki de bütün emeklerini boşa sarf edecekti. karşısında insan aklının bilinmeyenleriyle uğraşmış bulduklarıyla herkesi şaşırtmış bir deha duruyordu.. Arel ne demeliydi? Bu düşüncelerin hepsi sanki bir dönme dolaba bindirilmiş gibi Arel'in kafasında hızla dönüyordu. Bu adama hiçbir afilli cümle sökmezdi. Arel kararını verdi ve "Siz bu gurubu neden kurduysanız bende aynı sebepten katılmak istedim" dedi. Daniel Arel'e döndü ve baktı. Bu bakışın arkasında ne gizleniyordu, memnuniyet mi, öfkemi yoksa hiç bir şey mi?. Arel çözümleyemiyordu. Ama Danile de bu hislerin yansımasını istemiyordu. İki kovboyun silahıyla arkalarına dönüp adım sayarak birbirlerini vuracağı bir sahne gibiydi ortam. Hangisi önce çekecekti silahı belli değildi. Sahne dondu. Tetiği çeken de olmadı. Çünkü Daniel "Yaşın küçük. Seni ekibe almamda etkili tek bir faktör var. Türklerin zekâsını hafife almamam gerektiğini gösteren ilk insan Mustafa Kemal'se ikincisi hocan olacak Hikmet Bey' dir. Burada bulunma sebebini de unutmamak adına her gün hocanın adını zikredebilirsin. Sende bir ışık görmeseydi ki belki de sen bile o ışığı kendinde göremezsin, asla burada olamazdın. Çünkü beni etkileyecek bir geçmişin yok. Hikmet de eğer yaşlandığı için bir hata yapmadıysa, sabırla beni etkileyeceğin günü bekliyorum bilmeni isterim." dedi tebessüm ederek. Arel anladı ki kendi kimliğini burada da yaratması gerekiyordu. Bu da hayata yeniden başlamak gibiydi. Arel o dakika yeni hayatına merhaba dediğinin farkındaydı. Kendi kendine " korkmanız gereken üçüncü Türk ile tanıştınız" diyerek yüzüne vuran bir gülümsemeyle Daniel'e " burada bulunuyorsam bir sebebi vardır. Ben bu sebebin iyi bir sebep olması için elimden geleni yapacağıma inanıyorum. Sizin de bu konuda güveninizi hissetmek istiyorum" dedi. Daniel kendine bu kadar güvenen bir çocukla nasıl başa çıkacağını düşünerek konuyu uzatmadan " göster" dedi. Beraber Daniel'in odasından ayrılıp ekibin geri kalanının yanına gittiler.

Salonda en az elli kişi vardı. Bu kadar insan gerekli miydi diye düşündü birden Arel. Araştırmanın konusunu biliyordu ama bu kadar kapsamlı olduğunu bilmiyordu. Daniel’i kendisine ayrılmış kürsiye doğru giderken izledi. Adamda bir gariplik vardı. Adımları ileriye gitse de sanki kendisi geriye gidiyormuş gibiydi. En azından Arel'e böyle hissettirdi. Mikrofona doğru yaklaştı Daniel konuşmaya başlamadan önce önündeki kalabalığı otuz saniye kadar süzdü, elindeki kâğıtlara baktı ve " Herkes ana grupta kimlerin isminin olduğunu merak ediyor bunu biliyorum o yüzden uzatmayacağım" deyip. Arel'inde içinde olmadığı 4 kişilik bir liste okudu ve ekledi " Geri kalanlar Bay Steven ile birlikte gurupları belirlesinler" dedi. Arel şaşkındı. Bu ne demekti. Vatanından ayrılıp onca yol kat edip bilmediği, dillerini bile tam manasıyla anlayamadığı bir ülkeye gelmişti. Chrisopher Daniel Kenneth ile yan yana çalışmayı hayal ederek geçirdiği dakikaları günleri ayları geride mi bırakacaktı. Bu olmamalıydı. Arel yerinden doğruldu ve " seçtiğiniz dört kişinin bizden farkını söyleyebilirseniz bizde benzer farklılıklarla gurupları oluşturabiliriz" diye kinayeli bir söylemde bulundu. Kürsüden inmek üzere olan Daniel gözlüklerini hafif öne doğru çekti. "Sen o dört kişinin özelliklerini nasıl hayal ediyorsun genç çocuk" dedi. Arel " Türk olmadıkları kesin " dedi. Birazda kızgınlığını belirtti. " Türk olmadıkları için burada olduklarını düşünüyorsan o zaman o gurupta bulunmaman gayet mantıklı değil mi?" diye aslında soru niteliğinde olmayan bir soru sordu. Arel de " Amerikan vatandaşı olmam için kısa bir yol gösterirseniz otobüsler hareket etmeden bende beşinciniz olabilirim" dedi. Bu ısrarcı tavrı Daniel'i etkilemiş olsa gerek ona bir şans vermek istedi tabi bunu kendi kararına saygısızlık yapmamak adına farklı bir yolla Arel'in elde etmesini sağladı. Saatine baktı " Yarın sabah 11 de otobüs hareket eder. o vakte kadar beni şaşırtmanın bir yolunu bulursan derecesi düşükte olsa beşincimiz olabilirsin" diyerek güldü. Salondakiler de hem şaşkındı hem de hocanın bu alaycı tavrı karşısında gülmeye eşlik etmekten kendilerini alıkoyamadılar. Arel bile aslında alay konusu kendisi olmasına rağmen bir fırsat yakaladığı için salonun ona gülmesini umursamadan yüzünde bir tebessümle Daniel'in gidişini izledi. Daniel gözden kaybolunca Arel'in üstündeki büyü kalkmış olsa ki birden yüzleştiği gerçeğin üzerinde yarattığı korkuyla irkildi. Çünkü Daniel'i nasıl etkileyeceğini bilmiyordu. Fırsatı kapmıştı kapmasına ama hem değerlendirme süresi çok kısaydı hem de bu bilimin yaşlı kurdunu ne etkileyebilirdi ki. Durum oldukça zorlaşmıştı. Derken omuzuna dokunan bir elle Arel irkildi. Bu sempatik ve güvenilir bir his veren yüze ait bir elin dokunmasıydı. Karşısında ona tüm sıcaklığıyla " Amerika ya sorun yaratmaya mı geldin kardeşim" diyen bir silüet duruyordu. Arel bu ifadenin altında alaycı bir tavır değil onunla konuşmak isteyen samimi bir duygunun olduğunu hissetmişti. "Sorun yoksa biz neyi çözeceğiz dostum" diyerek gülümsedi ve ekledi " Ben Arel". "Ben Kevin" dedi samimi silüet. "Neden Profesörün ekibinde olma zahmetine giriyorsun ki. Orada olsan da olmasan da araştırma ekibinde aynı şekilde adın geçecek. Değişen bir şey olmayacak." dedi. Arel de ondan anlamasını pek beklemiyormuş gibi " Ben Hocadan kapabileceğim ne varsa kapmak istiyorum. Buraya adım makalede, dergide orada burada geçsin diye değil çalışmanın içeriğine satırlar arasına yazılsın diye geldim " dedi. "peki hocayı nasıl etkilemeyi düşünüyorsun" diye sordu. Arel de çaresiz bir bakışla " henüz düşünmedim demek daha doğru olur" deyip Kevin'a göz kırptı.

YORUMLAR

  • 0 Yorum