Türkiye artık tedbirli olmayı öğrenmelidir
Reklam
Rifat Sait

Rifat Sait

Türkiye artık tedbirli olmayı öğrenmelidir

02 Ocak 2017 - 19:18

Türkiye üst üste acı olaylar yaşıyor. Allah yar ve yardımcımız olsun. Gaziantep'teki patlama, Ankara Gar'ındaki intihar eylemi, Kayseri'de askerlerimize karşı bombalı saldırı, İstanbul Beşiktaş stadındaki patlama, Rus Büyükelçisine yapılan suikast ve şimdi yılbaşında İstanbul'da Reina'daki terör saldırısı. Hepsi hunharca ve kalleşçe yapılan saldırılar. Türkiye'ye karşı topyekun bir saldırı harekatı. Bütün bu saldırıların arkasında kesinlikle sözde dost dediğimiz bazı ülkelerin olduğunu artık herkes biliyor. Zaten onlar da artık bunu saklamıyorlar. Bakınız ABD, Suriye'de PKK terör örgütünün uzantısı PYD/YPG 'ye silah desteği verdiğini kendi kabul ediyor. Ben bu yazımda bunlardan bahsetmeyeceğim. Zaten bir çok yazar arkadaşımız bunların detaylı analizini yapacaktır. Bizim burada dikkat çekmek istediğimiz konu TEDBİR'dir. Sürekli ihmal ettiğimiz ama mutlaka uyulması gereken can simidimiz, TEDBİR. Biz devletimize sonuna kadar güveniyoruz. Ancak Türkiye artık inşallah tedbirli olmayı öğrenmelidir, öğrenmek zorundadır.

Bütün AVM'lerdeki, bütün Büyükelçilikler ve dış misyon şefliklerindeki, bütün devlet dairelerindeki, bütün valiliklerdeki , bütün askeri yerleşimlerdeki, bütün üniversite girişlerindeki, bütün siyasi parti merkezlerindeki, bütün hastahanelerdeki, bütün stadyumlardaki güvenlik görevlisi, polis ve askerlerimiz bundan sonra değil aslında bundan çok daha önce tedbirli olacaklar, her an kırmızı alarmda ve uyanık , bulundukları nöbeti hassasiyetle tutacaklar, tutmak zorundalar. Amerika'da yaşadığım bir olayı paylaşmak isterim. Bundan 4 yıl kadar önce ABD'ye gitmiştim. New York'ta alelade bir yerde devriye görevi yapan bir polise yaklaşıp, birlikte fotoğraf çektirmek istemiştim. Türkiye'de böyle bir şey isteseniz polis kardeşimiz yüzü gülerek hemen buyur der. Ancak Amerikalı polis bir elini derhal silahına dayadı, diğer eliyle bana dur dercesine bağırarak "STOP" dedi. Biraz korkmuş ve sinirlenmiştim. Ama şimdi haklı olduğunu düşünüyorum. Ders aldık mı bilmiyorum ama bakın bütün bu olaylara rağmen şimdi mesela Ankara'da bulunan Büyükelçiliklerin önündeki polis kulübelerinde oturan polis kardeşlerimize yavaşça yaklaşın. Örneğin bir adres sorun. Nasıl bir tepki verecekler ya da nasıl bir tutum içinde olacaklar? Madem ki Türkiye'ye karşı topyekun ciddi bir saldırı var, güvenlik görevlilerimiz her an teyakkuzda olmak ve ciddi tedbirler almak zorundalar. Buraya olmaz demeyecekler, şimdi olmaz demeyecekler, her an her yerde her şeye hazır olacaklar. TEDBİRLİ olacaklar. Allah onları korusun, devletimize ve milletimize başka acılar yaşatmasın inşallah.

Son günlerde yaşadığımız terör olayları bize ısrarla üstelik neredeyse kulağımızın dibinde bir şeyleri anons ediyor. Ama duymamakta ısrar ediyoruz vesselam. Bütün bu terör olaylarından sonra her şey konuşuluyor ama “ tedbir” nedense konuşulmuyor, konuşulsa bile uygulanmıyor. Daha önce çalıştığım özel sektör pazarlama dünyasında bize “Şeytan detayda gizlidir”tedbiri alın ve dikkatli olun derlerdi. Bizden uzak dursun ama durması için de tedbiri almak gerekmiyor mu? Ders almaktan bahsederiz ama bu da sanki ilkokulda alınan hayat bilgisi dersi gibi anlaşılır ve unutulur. O, meşhur sözü hepimiz biliriz, bilmesine ama uygular mıyız? … "Tarih’i "tekerrür" diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi? Yazın orman yangınları çıkana kadar her şey serbest, sonra bir yangın çıkar, anonslar, uyarılar, televizyon duyuruları peşi sıra devam eder. Oysa 3 şey çok önemlidir. Her zaman, her yerde ve sürekli alacaksın, o kadar. Tedbirin zamanı yok. Hiçbir istisna tedbiri almanı engellemeyecek. KESİNLİKLE!

Peki tedbir alıyor muyuz? Daha bir kaç gün önce Kosova Cumhurbaşkanı onuruna Cumhurbaşkanlığı külliyesinde verilen akşam yemeğine davetliydik. Bu vesileyle davetinden dolayı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a çok teşekkür ediyorum. Ayrıca ilgi ve alakasından dolayı özel kalem müdürü Büyükelçimiz Sayın Dr.Hasan Doğan'a da teşekkürü bir borç bilirim. Külliye kapısındaki polisler bize sordular, biz de kim olduğumuzu söyledik. Çek ettiler ve beni, yanımdaki arkadaşımı ve şoförü içeri aldılar. Şoförümüz bizi bıraktıktan sonra geri döndü ama ben arkadaşımla birlikte külliyeye girdim. Tamam, bizde sorun yok ama kimlik kartı sorsana be mübarek insan. Ya kötü adam olsaydık. Benim külliyeye davetli olduğumu bilen herhangi biri de bu şekilde girebilirdi. Yine iki hafta önce Sayın Başbakanımızla görüşmek üzere AK Parti Genel Merkezine gittik. Bir siyah Mercedes vito kiralamıştık. İçi pek görünmüyordu. O gün Genel Merkezde MYK toplantısı vardı. Sayın Başbakanımız ve birçok bakanımız Genel Merkezdeydi. Genel Merkezin dışardaki otoparkına gittik. Şoför, otopark görevlisine içerde milletvekili var deyince rahatlıkla içeri girdik. Evet, minibüsün içindeydim ve eski bir milletvekiliydim. Ancak görevli yine de içeri bakacak, tanımıyorsa kimlik soracak. Bizim arabada tonlarca patlayıcı olsa ne olurdu? Ya da TBMM’ye girerken girişte bizim arabanın şoförü, polislere milletvekili içeride deyince, salıveriyor hatta üstüne selam çakıyor. Tamam, sevgili polis kardeşim saygına saygı duyuyoruz da, kimlik sor be mübarek. Hatta arabayı ara. Bugün bir polis çıkıyor ve suikast yapıyor, yarın ismini vermeyeyim falanca bir partinin (siz onu anladınız) bir vekili içeri PKK’lı sokmayacağı ne malum? Hatırlayın Mısır’ın eski Başkanı Enver Sedat’ı kendi askeri bir törende vurmamış mıydı? Ya da rahmetli savcıyı katleden DHKP-c eşkıyaları avukat cüppesiyle adliyeye girmemiş miydi? Bu olaydan sonra tedbirler alındı, ama aradan zaman geçti olay soğudu, şimdi yine cüppeyi giyen elini kolunu sallayarak içeri giriyor. Uğurlar ola.

Darbe girişiminde Sayın Cumhurbaşkanımıza en yakınındaki yaverler hainlik etmediler mi? Peki ama nerde tedbir? Bunlar oralara alınırken tedbirli davranıp, niye dikkatli bir mülakat ve güvenlik araştırmasından geçmediler? Arkadaşlarım bilir, bana bir konuda bir vatandaş geldiğinde başta teşkilatlarımız ve devlet kurumlarımız olmak üzere önce referans isterim. Ya şu falanca hocanın damadı, filancanın çocuğu, şunun komşusu… Eeee ne olmuş. Ebu Cehil de Peygamber efendimiz ’in (SAV) öz amcası değil miydi?

Kayseri’de şehit edilen askerlerimiz, (Hepsine Allah’tan rahmet diliyorum) ve yaralı askerlerimiz (Allah şifa versin) bir otobüse bindirilip topyekûn şehre gönderilmiş. Şimdi rahatlamak için suçlu arıyoruz ya, bunları kim gönderdi diye soruyorlar. Aslında askeriyede hep böyledir ama yanlış işte. Hatta askerler sivil giyinip asker oldukları dahi anlaşılmaması gerekiyor. Tedbir, tedbir, tedbir. Bakın zaman geçsin, bu olaylar soğusun, yine her şey unutulacak ve belki de alınacak bu tedbirlere sıkıcı belki formalite diyenler olacaktır. Asla vazgeçmemek gerek.

Geçenlerde İstanbul’da Afrika zirvesi vardı. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu zirveyi şereflendirdiler. Zirve sonrası Sayın Cumhurbaşkanımıza yaklaşmaya çalışan Afrikalı bakan olduklarını iddia eden (Belki de öyleydiler) bazı esmer kardeşlerimize Cumhurbaşkanımızın korumaları tarafından gerekli uyarılar yapılarak uzaklaştırıldılar. O anda acaba diplomatik kriz çıkar mı diye korktum ama şimdi anlıyorum ki çok doğru yapmışlar. Helal olsun koruma kardeşlerime. Bu tedbir her zaman ve istisnasız yapılmalı. Korudukları kişinin bizim ve tüm İslam âlemi için ne kadar değerli olduğunu unutmayacaklar.

Temel, Fransız ve İngiliz askere gitmiş. Askerde ilk eğitim Kamuflaj eğitimiymiş. Herkesin bir çuvalın içine girip kendi kimliğini saklaması gerekiyormuş. Komutan ilk önce Fransız'ın olduğu çuvalın başına gitmiş ve bir tekme atmış Fransız "Hav! Hav!" diye ses çıkartmış; Komutan köpek olduğunu sanıp, İngiliz'in olduğu çuvalın başına geçmiş, Bir tekme de İngiliz'e atmış. İngiliz "Miyav! Miyav!" diye ses çıkarınca komutan bunda da kedi var zannetmiş. Daha sonra Temel! İn olduğu çuvala gelmiş. Çuvala tekmeyi atınca Temel hemen bağırmaya başlamış: Patates! Patates! … Tedbir almak böyle Temel gibi çuvala girip sözde gizlenmiş olmak ve sonra patates diye bağırmak değildir.

Resulullah (SAV) efendimiz, bir köylüye, (Deveni ne yaptın?) diye sorunca, o da, (Allah’a tevekkül edip, kendi haline bıraktım) dedi. Bunun üzerine köylüye, (Deveni sıkı bağla ve sonra tevekkül et!) buyurdu. (İbni Asakir)
Kaza ve kaderimizi, başımıza gelecekleri bilmediğimiz için, tedbir almak gerekir. Tedbir almak, sebeplere yapışmak dinimizin emridir. (Dürer) . Kötü kimselerle gezip, kötü işler yaptıktan sonra, (Kaderim kötüymüş) diyerek suçu kadere yüklemek, cahillikten, ahmaklıktan başka şey değildir. Tedbiri alacaksın ve Allah’a tevekkül edeceksin. Tevekkül, insanın kendisine düşen vazifelerin tamamını yaptıktan sonra işin neticesinin Yaratanına bırakmasıdır.

Bir binayı sağlam yapmayan müteahhit, tarla ekimini, tohum seçimini, sulamayı ve gübrelemeyi doğru yapmayan çiftçi, kendine emanet edilen kamu işini hatalı veya kendi çıkarı doğrultusunda yapan işçi ve memur, derslerine gerektiği gibi çalışmayan öğrenci, ticaretini aldatma üzerine kurmuş tüccar ve daha nice hayat sahasında bulunan insanlar, sorumluluklarını bırakıp, gerekli çalışmayı göstermeden suçu hep başka sebeplere attıkça, dünya ve ahirette mutlu bir sonuca eremeyecektir. Sebeplere sarılmak ise, her türlü doğru gayreti göstermek demektir.

Türkiye son derece önemli bir süreçten geçiyor. Hepimiz dikkatli ve tedbirli olacağız. Kendimiz için, ailemiz için, ülkemiz için, tüm insanlar için. Bu konuda istisna yok, boş vermişlik yok, ciddiyetsizlik yok. Detaylara dikkat edilecek. Farklı ve şüpheli olan en ufak bir şey ihbar edilecek. Stratejik öneme sahip yerleri koruyanlar eğer ihmal ediyorlarsa onları da uyaracağız.

Nisa süresinde Allah (CC) şöyle buyurur: “Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse nefsindendir.”

YORUMLAR

  • 0 Yorum