İnsanın kelimelerle, sessiz kalmak veya kalmamak ve kendi iç sesiyle imtihanı vardır hep.
Hayatın bir yerinde, herkes bir an gelir “Susmalı mıyım, yoksa konuşmalı mı?” diye düşünür. O an öyle hassas, öyle ince bir çizgidir ki; bazen bir kelimeyle bir hayat değişir, bazen sessiz bir duruş ile gönül kırılır.
Susmak her zaman korkaklık veya bir kaçış değildir. Kimi zaman susmak, sözcüklerin sığ kalacağı derinlikleri anlatmanın tek yoludur.
Bir annenin çocuğuna kızdığı halde gözlerinden dökülmeyen yaşta vardır suskunluk…
Bir dostun, kırılmasın diye içine attığı sitemde…
Ya da bir insanın kendine söylediği “Boş ver, değmez” cümlesinde gizlidir.
Bazen de konuşmak gerekir. Çünkü sessiz kalmak, yanlışa onay vermek gibidir.
Bir haksızlığa tanık olur, içimizde fırtınalar kopar; ama dilimiz tutulur.
Korkular, çekinceler, “ne derler”ler arasında yitip gideriz. Peki susmak doğru mudur?
Oysa bazı kelimeler, dünyayı değiştirecek kadar güçlüdür.
Bir “hayır” bile bazen bir zinciri kırar.
Bir “yeter” kelimesiyle insan, hem kendi sınırlarını hem de başkalarının haddini çizer.
Susmakla susmamak arasındaki o ince çizgi, iç sesimizin terazisi gibidir aslında.
Eğer sustuğunda iç huzurun varsa, doğru yerde susmuşsundur.
Ama sustuktan sonra yüreğin sıkışıyor, kendinle savaş veriyor isen; işte o zaman susmaman gerekir.
Aslında sessiz kalmak hayli ağırdır ve söyleyemediğin kelimelerden daha ezicidir.
Çünkü söylenmemiş her söz, içinde birikir, bir gün hiç beklemediğin anda bir nedenle dışarı taşar.
Ve sen bile şaşırırsın: “Bu kadar dolmuş muydum?” dersin.
"İnsan, kelimelerin hem sahibi hem mahkûmudur" diye bir ifade okumuştum bir yerlerde.
Zaten hayat, tam da bu dengeyi bulabilme çabası değil midir?
Ben bazen susmayı seçiyorum. Çünkü konuştuğumda
karşımda anlayacak yürek olmadığını düşünüyor boşa kendimi yormak istemiyorum. Bazen de çözüm yerine karmaşa yaratabilir endişesi taşıyorum.
Ama bazen de susmuyorum.
Çünkü içimdeki adalet duygusu, sessiz kalmaya izin vermiyor.
Nihayetinde, susmakla susmamak arasındaki çizgi, aslında bir kalp çizgisidir.
Kiminde derindir, kiminde silik.
Belki de en doğru söz şudur:
“Ne zaman susacağını bilmek kadar, ne zaman konuşacağını bilmek de bir sanattır.”
Ve bu sanat, sadece yaşayıp yanıldıkça öğrenilir.
Belgin Koçer


