CEMİYET HAYATI


Son zamanlarda bir kısım medyanın yeni bir ilginçliğiyle karşı karşıyayız. Boğaza nazır gökdelenlerden Türkiye’ye ayar vermeye çalışan, kendi oylarıyla çobanlarının oylarının bir görülmesini hazmedemeyen bu sevimsiz güruh, şuralarından buralarından sosyal söylem icatları çıkarmaya bayılıyorlar.

İyi de Türkiye Nişantaşı’ndan, Maslak’tan, Bebek’ten ibaret değil ki... Bu sevimsiz medya güruhu at gözlüklerini çıkarıp Anadolu’yu ve hatta Trakya’yı biraz daha insancıl değerlerle gözlemlemeye çalışsalar düştükleri gülünç durumdan utanırlar.

Nedir cemiyet hayatı? Bir kısım medya, güya jet sosyetenin lüks ve şaşalı hayatını ifade etmek için bu uyduruk tabiri kullanıyor. Hâl böyle olunca bir de jet sosyeteyi açıklamak gerek. Jet sosyete ya da kısaltılmış adıyla jetset, ünlü popçuların, çok kazanan topçuların, elit iş adamlarının ve bunların yancılarının oluşturduğu hayali bir kitle. Söz konusu kitlenin başını çeken esas unsur ise o elit iş adamlarının sergiden sergiye, konserden konsere, açılıştan açılışa, davetten davete, balodan baloya koşturup duran först leydileri. Sizi gidi leydiler... Avrupa’da sıradan hatunlar iki üç dil bilirken acaba bu först leydiler kaç dil konuşabiliyor? Kaç dil konuşabildiklerini tartışmaya açarsak bu tartışma öncelikle Türkçe’lerinden başlamalıdır. Nerede o eski İstanbul hanımefendileri, su gibi konuşan, bülbül gibi şakıyan… O devirler geride kaldı maalesef, artık jet sosyetenin kırk-elli kelimeden ibaret absürt Türkçe’sine talim etmek zorundayız.

Cemiyet hayatına geri dönelim… Acaba bu uyduruk tabirde “cemiyet” mefhumuna ironik bir gönderme yapılmış olabilir mi? Zira cemiyet denince o cemiyete özgü bir kalite, sinerji, ortak hareket etme duygusu ve güçlü bir bağ akla gelir. Türkiye’de bir dolu cemiyet var. Ama bu bir kısım medyanın cemiyet hayatından kastettiği cemiyete bakınca ne kalite, ne sinerji, ne ortak hareket etme duygusu, ne de güçlü bir bağ görüyoruz. Özellikle de kalitenin üzerinde durmak lazım. Para, insana kalite getirir mi? Parayla beyefendilik, hanımefendilik olur mu? Olmaz! İşte cemiyet hayatındakilerin kalitesi de bu kadar. İçlerinden biri sıfırı tüketse direkt mesafe koyup o kişiyi cemiyetsiz bir hayata öteleyiveriyorlar.

Çok duymuşsunuzdur; “cemiyet hayatının saygın isimlerinden falanca Sarıyer’de köpeğini gezdirirken görüntülendi”, “cemiyet hayatının renkli simalarından falanca filancanın sevgilisiyle yakalandı”, “cemiyet hayatının falancası derin yırtmacıyla yürekleri hoplattı”, “cemiyet hayatının tanınmış simalarından falanca Alaçatı’ya demir attı”, “şok şok şok cemiyet hayatının hayırsever milyonerlerinden falanca kaç aylık hamile, “şok şok şok falancanın çocukluk fotoğrafı ortaya çıktı, kim bu güzel” gibi manşetler, gizli bir güç tarafından sürekli gözümüze sokulmaktadır. Verdiğim örneklerden cemiyet hayatının nasıl bir hayatı ifade ettiğini az çok anlamış olmanız lazım: Biri bizi gözetliyor tarzı ya da şov amaçlı evlendirme programlarının kalitesinde ilginç bir cemiyet ve bu cemiyetin yurdum insanını zerre kadar alakadar etmeyen tıngırı mıngırı insanlarının magazinleştirilmiş abuk subuk hayatları…

Böyle bir cemiyet hayatı olsa ne olur, olmasa ne olur diyeceğim de konu o kadar basit değil. Hiç eveleyip gevelemeden söylemek istiyorum; resmini çizdiğim cemiyet hayatı bizim toplum yapımıza ve aile değerlerimize asla uygun değildir. Böyle hayatlar olmamalı. Varsa milletin gözüne sokulmamalı!

Hayatlar basit olabilir ama burada irdelediğim mevzu hiç de öyle basit değil! İşin bir de örtbas edilen yanı var. Söz konusu cemiyet hayatı insanlarını bizim mason medya kendi kirli emellerine çatır çutur alet etmektedir. Ancak bunu öyle güzel, öyle planlı ve öyle süslü şekilde yapmaktadır ki o hain emellerin ne olduğunu kimse fark edemiyor. İşte biraz da bu kirli tezgahın ne olduğunu açıklamakta fayda var.

Mason medya, yerlerde gezinen bu pespaye magazin anlayışıyla neyin peşinde? Kısa ve öz: “Ahlaksızlığı normalleştirmenin” peşinde! Ahlaksızlığı cesaret diye takdim eden bir şeytanlıkla karşı karşıyayız! Cinsel sapkınlığı cinsel özgürlük diye takdim eden bir bozuk zihniyetle karşı karşıyayız. Falanca çırılçıplak meydana çıkar, hemen manşetlerde “cesur poz” diye tanımlanır. Cemiyet hayatından falancanın tüm özel hayatı paparazzi ustalarınca didik didik edilir, basın hürriyeti diye tanımlanır. LGBT denen cinsî sapkınlar ki hem dinimize hem de millî kültürümüze tamamen terstir, cinsel özgürlük savaşçıları diye tanımlanır. Ar, haya, namus yoksunu FEMEN’ciler üstsüz ve izinsiz gösteri yapar, protesto özgürlüğü diye tanımlanır. Oysaki bunların hepsi düpedüz ahlaksızlıktır, sapıklıktır.

Ya sonra… Edepsiz, ahlaksız, sapık ve millî değerlerden yoksun bu cemiyet hayatı, saygıdeğer mensuplarına ne vaat eder? Mason medyanın kirli emellerine alet olan ama spot lambaları altındaki parlak yaşantıları nedeniyle içine düştükleri durumu anlayamayan bu insanların son durağı, Anadolu’daki, Trakya’daki vatandaşlardan farklı mı olmaktadır? Onlar ölümsüz müdür veya ölünce cesetleri çürümez de misk-i amber kokularıyla cennete doğru uçuşa mı geçer? Hayır! Onlar da her fani gibi ölümü tattıklarında musalla taşının üstünden geride kalanlara el sallarlar. Ancak önemli bir farkla; onların musalla taşı Teşvikiye Camii’nin avlusundadır ve muhtemelen Boğaz manzaralıdır.

Allah bizleri gafletten, dalaletten, yalan dünyaya dalıp helak olmaktan ve her çeşit sapıklıktan korusun. Amin.