ÇOK OLUYORUZ ARTIK ÇOK!


İlk aydan itibaren felaketlerin arkasının kesilmediği 2020 yılı nihayet sona eriyor. Herkesin bitsin artık dediği, deyim yerindeyse dört gözle beklediği 2021 yılı umarım tüm dünyaya sağlık, huzur ve barış getirir.
Sizler için 2020’de yaşanan olayları kısaca kendi penceremden değerlendireceğim. Dönüp arkaya baktığımda ne kadar çok şey yaşamışız dediğim olaylarla hafızanızı tazeleyelim.
Felaketlerin ilki Avustralya’da başladı. 2019’da başlayıp 2020’de devam eden ve sekiz ay süren Avustralya yangınında 10.3 milyon hektar alan yok oldu, 1,25 milyar hayvan öldü. İklim değişikliğine neden olacak bu yangınların zararlarının yıllarca dünyayı etkisi altına alması bekleniyor.
Ardından hafızalardan silinmeyen deprem gerçeği ve enkaz altından kurtarılan canlar… Bingöl Karlıova, Elazığ, Malatya ve İzmir depremleri onlarca can kaybına ve maddi hasara yol açtı. Yaşattığı travmalarla uzun yıllar etkisinden kurtulamayacağımız depremlerde bir kez daha anladık ki deprem değil, usulsüz yapılan binalar öldürür.
İzmir depremini yaşamış ve o korkuyu iliklerimize kadar hissetmiş biri olarak; kolon kesen, keyfine göre malzemeden çalan, dayanıksız binalara ruhsat veren, denetlemeyen, görevini hakkıyla yapmayan, yasaları çıkarmayan, çıkarılan yasaları uygulamayan, cezaları hakkıyla vermeyen kim varsa dilerim yaşattıkları acıların vebalini kat kat fazlasıyla öderler. Aynı dileklerim dere yataklarına ev yapılmasına göz yuman, imar izni veren, Giresun’da yaşanan sel faciasına neden olanlar içinde geçerlidir.
Ankara’da kum fırtınası, İstanbul’da yaşanan dolu felaketi, Ortadoğu ve Doğu Afrikayı saran çekirge istilası gibi felaketler doğal afet deyip geçiştireceğimiz olaylar değil, hepsi insanoğlunun doğaya verdiği zararların geri dönüşümüdür. Başta enerji ve yakıt temelli çalışan kurumlar olmak üzere doğaya atılan her türlü çöp, plastik poşet, pet şişeler, fabrikalardan salınan zehirli gazlar, egzoz dumanları, ağaç kesimleri, denizlerdeki canlıları yok eden avlanma usulleri, nehir ve göllere akıtılan kirli sular, sanayileşme, kentleşme, nüfus artışı ve canlılara daha nice katliam niteliğinde verilen zararlar, doğayı koruyamama bugün yaşadığımız felaketler zincirinin sorumlusudur.
Son olarak da 2020 yılını tüm insanlığa zehir eden, evlere hapseden, nice yakınlarımızın elimizden kayıp gitmesine neden olan Covid-19 salgını hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
2019 Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan, Ocak ayında tüm dünyayı etkisi altına almaya başlayan salgından milyonlarca insan etkilendi. Ben bu yazıyı yazarken dünyada 80 milyon vaka sayısına ve bir milyon sekiz yüz bine yakın ölüme ulaşılmıştı. Ayrıca mutasyon geçiren virüsün ne gibi sonuçları olacağını henüz tam olarak bilemiyoruz. Ancak şunu söyleyebilirim ki virüs kaynaklı enfeksiyonlar bununla sınırlı kalmayacak. Neden mi? Çok basit. Dünyamızı tüketiyoruz, hızla yok ediyoruz.
Biz dünyaya zarar verdikçe aslında kendimize zarar veriyoruz. Bu gerçeği artık herkesin görmesi gerekiyor. Doğal kaynakları sınırsızmış gibi kullanmanın sonucu olarak dünyada biyo çeşitlilik azalırken, karbondioksit miktarı artıyor.
Karbon emisyonunun dünyaya etkisini artık ilkokuldan başlayarak ders olarak vermemiz gerekiyor. Yani insanların doğaya verdiği zararın karbondioksit olarak ölçümünü bilmemiz gerekiyor. Bu manada hepimizin bir karbon ayak izi var ve sınırları çoktan aştık. Bunun önüne geçilemezse dünya ve insanları çeşitli felaketler bekliyor.
Şiddetli kuraklık, tarımın yok olması, milyonlarca insanın yaşam alanının deniz seviyesinin altında kalması, bozulan habitat ve hava kalitesinin düşmesi ile gelecekte daha fazla virüs ve doğal afetlerle karşı karşıya kalacağız.
Sözün kısası, insanoğlu çok oldun artık bir dur!