DİLLERDEN DÜŞMEYEN EN YANIK TÜRKÜ 'KADIN'


Anadolu'da çok kötü bir tabir vardır bilirsiniz, sessizlik çöktüğünde kız çocuk doğdu derler.. Doğduğu andan itibaren başlamıştır kadının mücadelesi.
Çünkü aksini söyleyenler olsa da doğduğun coğrafya kaderindir. O coğrafya ki kimini diri diri toprağa gömdü, kimini çocuk yaşta gelin etti, kimini töresel cinayetlere kurban verdi.
Çünkü; kadın dediğinin karnından sıpayı, belinden sopayı eksik etmeyecektin.
Kadın dediğinin saçı uzundu ama aklı kısaydı!
Maşallah bizim coğrafyamız bu konuda cinsiyetçi atasözleri ve deyimleriyle çok bereketli(!) Bakınız birkaç örnek size :

"Elinin hamuruyla erkek işine karışma."
"Eksik etek."
"Kızını dövmeyen, dizini döver."
"Kızın mı var, derdin var."
"Erken kalkmayan avrat, söz dinlemeyen evlat, mahmuzla gitmeyen at; kapında varsa kaldır at."
"Kızını gönlüne bırakırsan ya davulcuya varır, ya zurnacıya."
"Karı gibi konuşma."
"Kadının şerri, şeytanın şerrine eşittir."
"Kadının şamdanı altın olsa mumunu dikecek erkektir."


Bunları okuyup yazarken bile bu memlekette kadın olmanın ne kadar zor olduğunu yutkunarak anımsadım. Bir taraftan da annem geliyor aklıma, sonra dönüp kendime bakıyorum. Yan odada mışıl mışıl uyuyan kızımı düşünüyorum. Annemin yaşadıklarını hatırlıyorum. Çocuk gelindi annem kendinden yaşça çok büyük bir adamla evlendirilmiş. Gelinlik giymesi bile fazla görülmüş, evlendiği adamla yeni evine gitmek için bindiği otobüste göz ucuyla yandan bakarak tanışmış.
Coğrafyası bunu uygun görmüş çünkü. Babam iyi bir adam olsa da evlilikleri kısa sürmüş. Yakalandığı hastalığa yenik düşen babamın ardından, hayatının baharında 2 küçük çocukla dul kalakalmış annem.
Büyürken çok farketmedim ancak yetişkin bir kadın olduğumda tanıdığım en güçlü kadının annem olduğunu gördüm. Zordur kadın olmak ama daha da zoru vardır "dul kadın" olmak.
Başında bir erkek olmalıydı! 2 çocuğu vardı tek başına yapamazdı. Çocuklarına bir baba ona bir koca şarttı. Toplum bu defa da bunu uygun görmüştü, dedim ya güçlü kadındır annem biraz da delidir. Cinsiyetçi toplum baskısına inat iki çocuğunu alıp büyükşehirde kendine yeni bir hayat kuran gözü kara KADIN.
Bozulan prizini, akıtan musluğunu onaran, bir erkeğe ihtiyaç duymadan kendi işini kendin gör felsefesiyle hayatını sürdürmüş bir KADIN.
Eli iş tutmuş, yoktan var etmeyi hep bilmiş, çocuklarına hem anne hem baba olmuş KADIN.
Ataerkil topluma inat kendisi ve çocukları için ayakta kalmayı başarmış bir KADIN.

Tıpkı size bahsettiğim bu muhteşem kadın gibi, bilmediğimiz yerlerde, bilmediğimiz hikayelerde yüzyıllardır sindirilmeye, yok sayılmaya, bastırılmaya ve köleleştirilmeye inat içindeki gücü açığa çıkarmış tüm kadınlara selam olsun.