ÇİÇEK GİBİ İNSANLARI HARCADINIZ DA BAHÇELERİNİZ BAHAR MI GÖRECEK SANDINIZ!


Tertemiz kalpli insanları incittiniz!

Kedere asla düşmemesi gereken yüzleri ağıtlara boğdunuz!
Emekçi, ekmekçi, elleri nasırlı, yüzleri kızaran, mahcubiyet bilen ince ruhları hoyratça harcadınız.

Keder keder üstüne, ağır bir iç sızı gibi içinden geçtiniz iyi yüreklerin.

Dünyaların üzerine sofra beziyle birlikte tepsi açtınız da doymadınız.

Yedikçe acıktınız, acıktıkça yediniz, bitmek bilmeyen doyumsuzluğunuz ile tüketmekten başka bir şey yapmadınız.

Taktınız takıştırdınız, savdınız savuşturdunuz, karaladınız kötülediniz, hakkına girdiniz de bitmedi nefsinizin istekleri, iştahı.

Okşanacak başa vurdunuz, yaslanacak omza hançer savurdunuz, hassasiyetle korunacak dostlukların kökünü kuruttunuz.

Yalanlarla, riyakarlıkla, kandırmacalarla, bireysel hesaplarla her güzel şeye burun kıvırdınız.

Acısıyla dığıl dığıl dolanan masumların hayatta kalma çabasına çomak soktunuz da evladına ekmek götüremeyen nice analar babalar göçüp gitmeyi seçtiler bu diyardan umutsuzlukla.

Kötülerin aldığı ah”ların vebaliyle zulümkar oldu dünya da iyilerin duasıyla döndü durdu kıyamet kopmadan…

Seveni harcadınız!
Dürüst olanı dışladınız!
Mert olanı uzaklaştırdınız!

Sevmeyene dünyaları
Yalancılara unvanları
Namertlere fırsatları

…sundunuz!

“Cefasız sefa olmaz!” diyen onurlu insanların alın teriyle kazandığı bir küçük sefayı çok gördünüz de bitmek bilmeyen bir cefada bıraktınız öylece.
Emeksiz yemeğe çökenleri de oturtacak yer bulamadınız kendinizden geçmişcesine!

Eğreti durdukları her yer buram buram niteliksizlik kokarken, kaliteyi vasata kurban verdiniz defalarca.

Ah be kızgınım çokça!

Koruyamadınız çocukları, eli yumak bebekleri, masum dilsizleri, kuşları böcekleri ağaçları çiçekleri, bakmaya kıyamadığımız denizleri, mavileri…

Allah’ın verdiği tüm nimetlerin nankörü oldunuz ve de sevmesini bilmeyen yüreğinizle kin ile nefrete tutundunuz.

Türküler söylecektik hep birlikte, ağıtlar yaktık tek tek ayrı düşe düşe.
Şen kahkahalar atacaktık gürültüyle, ciğerimizle haykırdık içimize içimize sessizce…

Kısır bir döngü misali trajik bir arabesk bestesinde takılmış bozuk plak gibi aynı nakaratları tekrarladınız ki kendiniz bile inandınız olması gerekenin olduğuna da olmayan vicdanınızı rahatlattınız.

Adınızı hayat koydu sizin; kötüler kötüler kötüler…

Sonu gelmeyen bir haykırışın bam teli!
Yerinde sayan bir utancın ar perdesi!
Ateş ateş yanan bir gönlün körüklü koru!
Kök salmış bir öfkenin çaresizliği!

Kötüler kötüler kötüler!
Elbet kurduğunuz bu düzen sizi de terbiye eder.
Dünya döner, bir masumun başı önüne düşer bin kere uğuldar gökyüzü de siz yağmur sanarsınız kader ağlarını örer.

Saksıda beli kırılmış garip bir çiçek gibi hüzünle ölen iyilere şifa olan toprak, yutacak sizi büyük bir hiddetle.

Bir toz bile ağır gelecek üstünüze.
Ah kötüler ne ettiyseniz kendinize.
Ne ektiyseniz kendinize.

Zulüm geçer gider ah’ı size, hesabı size, vebali size, mağduriyeti bize kalır.

Ne sandınız ya!

Çiçek gibi insanları harcadınız da bahçeleriniz bahar mı görecek sandınız!