Kurban Edebiliyorsak Eğer Nefsimizin İlâhlarını, Tadabiliriz Kurban Bayramını Lûtfuyla...


"Kendisine misafir olduğunda, O'nu  İsmail 'in kurban edilmesiyle ağırladı " derken İbni Arabi;
"Allah'ın emrine teslim oldular. Babası onu alnı üzerine yatırdı. Biz ona şöyle nida ettik: Ey İbrahim! Rüyanı tasdik etmiş oldun.Biz güzel davrananlara ödüllerini veririz. Muhakkak ki yaman bir imtihandı kazandılar. Fidye olarak oğluna, büyük bir kurbanlık verdik" Saffat : 103-107 ayetini bizlere , kulluğumuzla beraber nasıl da hatırlatır...
Vazgeçebilseydik eğer ilâhlaştırdığımız her nesneden ve aşırı sevgi duyduğumuz her insandan; ne de güzel kabul olunurduk makamların en kıymetlisi olan "Kurbiyet makamı" (Yakınlık makamı) na, Yaratanın huzurunda Hz. İbrahim sıfatında...
Gördüğü an rüyasında insan-ı Kâmil ruhuyla Hz. İbrahim çok sevdiği oğlu İsmail 'i kurban edişini, acısa da içi kopsada parçalar yüreğinden,
Allah'a karşı tevil hakkı olduğunu bilmesine rağmen; bunu bir emir telâkki edip, ısrarla karar verdi yaşamaya rüyasını...
Ve bunu söylediğinde oğluna,
"Babacığım ! Sana emredileni yap.İnşallah sabrıma şahit olursun. " (Saffat/102) sözleriyle oğlunun
Biliyordu ki en derinlerinde,  teslimiyetiyle Allah'ına , asıl kurban edilmesi gereken; taparcasına duyduğu sevgi ve koruma isteğiydi oğlu İsmail'e...
Vazgeçemeden bu tavırlarından, farkındaydı ki kabul olamazdı huzuruna Yaratanın!
Aşırı istek ve arzularımıza "lâ " (hayır) diyemeden teker teker, kesmeden tabulaştırdıklarımızı; nasıl " illâ Allah" ( ancak Allah) diyebiliriz ki?!..
Bu yüzdendir ki aşkınlığıyla duyduğu sevgiyi yok edebileceği zannıyla İsmail' i kurban etmeyi düşündü Hakk'a ispatlamak heyecanıyla sevgisini...
Çok mutlu etmişti Yaratanı bu çabası, aşkla yarattıklarının sevgiyle muhabbetinde olma isteğiyle çırpınması...
İçindeki ihlâslı sevgiyi hissederek kulunun; Allah'tan başka ilâh yoktur mânâsında "lâ ilâhe illlallah" şükrünü duyup da;
Arzularımızın sarhoşluğundan arınıp da nefsimizi kesme zahmetinde bulunduğumuz için bizleri,  bir koyun ile müjdeledi...
Öyleki bizlerde nefsimizin istek ve arzularını kesmeye hazır olduğumuzu "nefis koyunumuzu" kesmek ile yerine getirmeye mükellef olduk...
Aldığımız an ağzımıza kestiğimiz kurbanı; lûtfetmiş oluyoruz o kurbana onu kesip de yemek ile.
Dahil olduğunda vücûdumuza, bizim ile birlikte nede güzel eşlik eder Kâinatta hayrımıza...
Ve katıldığı ölçüde insana usul usul insanlık makamına adımını atarak, her türlü kötü etkileşimden alıkoyarken nefesimizi de,
Nefsimizin tekâmülünü engelleyen kendimizin de en büyük tılsım olduğumuzu anlarız; ilâhi mertebenin ve insanlık makâmının hakikatlerini üzerimizde topladığımızın mânâsıyla donanırız en asil "kurban" olduğumuzun bilgisiyle...
Yok ederek kendi nefislerimizi en büyük faydalarını sağlarız yine kendi gönlümüze...
Dağlara taşlara yüklemek isteyince Yaratan emanetini ; bu emaneti kabul eyleyen tek varlık olarak "tüm yaratılmışların en kıymetlisi" makamıyla mükâfatlandırılmışız...
Kabul ettiğimiz an  emanetini, cahil ve zalim olduğumuz için Allah'ın isimlerini de kabullenmişiz..
Ancak başımıza geleceklerden habersizliğimizle cahilliğimizi vurgularken; kendi nefsimize ettiğimiz  zulümlerle de zalimliği an be an yaşarız...
İnsan olabilmemiz için insanlığımızla; kendi nefsimize ettiğimiz eziyetlerle sınırlarımızı tanırız.
Biz tanırken kendimizi ortaya çıkan hadiseler ile, Yaratan da ezelden verdiğimiz sözde, ahde vefalılığımızı sınarken; tekâmülümüz için bizleri her an zorlar.
Ne verdiğimiz bağışlar, ne de yardımlar, hiç biri nefsimizi kesmek ile eş olan , keseceğimiz kurbanın yerini tutabilir mi?!
O kurban ki; kesilirken bizler defalarca zikrederken Allah'ın adını, o ise uysalca bekler rahatlayarak acı çekmeden kavuşmayı Allah'a..
Unutmamalıyız ki; katmak için insanlığımıza birşeyleri, mecburuz o varlığa eziyet etmeye... Kâh bitkileri, otları kopararak dalından,
Kâh yakalayarak olta ile denizden her çeşit hayvanı, belkide hatırlamalıyız zevk uğruna diri diri haşlayarak yediğimiz hayvanları...
Biz eziyet ederken mahlûkata bedeni ihtiyaçlarımız için mecburiyet ile;
İnsan olabilmenin kıyılarında dolaşırken eziyet etmeliyiz ki kendi insanlığımıza,  tanıyabilelim takva (emirlerine uyup, yasaklardan kaçınarak) da kendi sınırlarımızı...
Nefsimiz ile ettiğimiz her mücadele, Allah'a olan aşkımızı ifade eder, kulluğumuzla ibadetlerimizde..
İçtiğimiz her bir lokma giderken nefsimize hizmet edebiliyorsa eğer ruhumuza en derin şükürlerimizle bütün gösterişlerin uzağındaysak,
Hizmet edebiliyorsak eğer hayra ve başka insanlara; güdmüyorsak eğer yapayım da cennete gideyim mantığını,
Maide suresindeki " Allah ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder" ayetine ne de güzel mazhar olabiliriz..
Oysa değilsek nefsimizle herhangi bir mücadele de; tadına vardığımızı sandığımız her lezzetli yiyecek, nefsimizin ancak zarar veren haline doğru yol alır,
Kestiğimiz kurbanın "kurban" olduğu zannıyla, ruhumuza hizmetinden çok uzaklarda...
Oysa yok olabiliyorsak secdede bedensizliğimizin zevkinde aşk ile tamamlandığımız namazlarımızla,
Ne de güzel lâyık oluruz kurbanlarımızı kesmeye huzurunda.
Biliriz ki "semiz" olan kurbanlarımız, bineklerimizdir sırat köprümüzde...
Bizim için önemli olan en kötü huylarımızdan , farkına varıp da ne kadar çok arınabilirsek; zor vazgeçtiğimiz huylarımız o kadar semizdir ruhlarımız için...
Bizleri biraz daha Allah'a yaklaştıran gündür  'arefe günü'
Gönül muhasebemizi yaptığımız heva ve heveslerimizden silkinerek, kurbana layıklığımızı düşündüğümüz andır o an!..
Kurban edebiliyorsak ramazanda başlayan edebimizle, nice gönülleri güzel eyleyip, nice yardımlara imzap atabiliyorsak yüreğimizle kucakladığımız sevgi ve merhametimizle,
İşte o zaman tamamlanıverir ruhumuz "kurban bayramı " nın hazzıyla ,Allah' a biraz daha yakınlığımızda...
Artık arif olma seviyesine geldiğimiz andayızdır vücûdumuzla arafatta..
Heva ve heveslerimizin ruhumuzun önünde terbiye olmasıyla Havvâ ile;
Ruhumuzun takva seviyesiyle ise de Adem'in birleşmesini tadarken arifliğimizle;
Bayramın hakikati olan en güzel  haccı yaşarız...
Hazırızdır artık kesmeye kurbanımızı;
Öncelikle bir parçasını güzelleşen gönlümüze ,  ruhumuza sunarken huzurla mutluluğumuzda,
Bir parçasını paylaşırız bizim güzelliğimızden huzur bulup faydalanmak isteyen dostlarımız ve komşularımızla,
Diğer parçasını ise , bizden bereket bulup beslenen ihtiyaç sahiplerine dağıtmayı önemiyle unutmadan...
Ve biliriz ve anlarız ki; kendi nefsimizi kurban edişimizle , insanlara yakınlığımızla ancak Allah' a yakîn oluruz muhabbetinde tadarken kurban bayramını lûtfuyla rahmetinde,
Deriz ki " Aşk imiş her ne var âlemde ilim bir kıyl ü kâl imiş ancak " Fuzuli' nin sözleriyle...