"Meyhanede Hanımlar"


“Terbiyeli insan, terbiyeli hayvan, terbiyeli maymun… Görüyorsunuz ki kelimenin kendisinde bir asalet yok. Bir insana, bir köpeğe, bir ayıya da söylenebiliyor. Şimdi size sorarım. Kendi ormanında, ininde kendi halkı, doğal huy ve adetleriyle yaşayan bir ayı mı makbuldür yoksa terbiyeci bir Çingene’nin sopasından korkarak seyircilerin karşısında göbek atan hayvan mı?”
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Meyhanede Hanımlar” adlı kitabından bu satırlar… Hüseyin Rahmi’nin böyle de bir kitabı varmış, adı da değişik denilip hadi bunu da okuyalım diye başlayıp yirmi yedi sayfalık bir “roman” olmasına önce şaşırırsınız. Bize öğretilen “roman” türünün tüm ayrıntıya hakim olma durumuna bir karşı çıkış olarak ilerler satırlar. Yirmi yedi sayfada roman olma halinin tüm ağırlığını, kişi tahlillerindeki yoğunluğu bulamayacağınızı düşünürsünüz. Roman dediğin yüzlerce sayfadan oluşmalı diye düşünüp sayfalar ilerledikçe tüm önyargılarınızı yutarsınız. Çünkü elinizde kaleminiz satırları çize çize ilerlersiniz.
“Hükümetler görünüşte ne şekil alırlarsa alsınlar insanlara hâlâ efendisine gelir getirmek için yetiştirilen zavallı bir ayı terbiyesi veriliyor.”
Satırlardaki yerginin yoğunluğu, bazı cümlelerin zamansız olduğunu derinden hissettirir.
Okudukça Türk klasiklerine olan önyargılarınızın yumuşadığını görürsünüz. Özellikle yazarların en bilinen kitaplarından çok, kıyıda köşede kalmış çok da bilinmeyen kitaplarına şans verilmeli. “Meyhanede Hanımlar” biraz da böyle bir kitap aslında… Adından etkilenip ne anlatmış olabilir ki deyip sizi çokça şaşırtan bir “roman”…
“Anlıyor musun polis efendi, kadın erkeğin arkadaşıdır, tasmalı koyunu değil. Bütün hareketlerinde onun kadar ve hatta daha fazla serbesttir.”
1924 yılında yayımlanan bu kitapta, çağının çok ilerisinde cümleler görürüz. Ve en nihayetinde kitabın bam telinin feminizmin ayak sesleri olduğunu fark ederiz. Aslında bir Osmanlı dönemi yazarı olarak Cumhuriyet’in ilk yıllarında kaleme aldığı bu kitapta dönemine oldukça aykırı bir kadın özgürlüğü savunuculuğu okuruz. Öyle ki bir mekanda eşleriyle alkol alan kadınlar, kendilerine hak olan özgürlüklerini sert bir üslupla savunurlar. Kimi zaman öfkeli, kimi zaman argo, kimi zaman erkek baskın toplumu eleştiren bir tavırla kadının hak elde etme çabasını görürüz. Yıl 1924…
Bazı kitaplar zamansızdır ya da tarih tekerrürden ibarettir ya da aslında yıllardır halledemediğimiz şeyler vardır. Ve yıllar önce yazılmış bir kitap daha dün kaleme alınmışçasına tüm bunları dile getirir. Bu yüzden geçmişin kitaplıklarında şöyle bir gezinmeli ara ara, sayfaları karıştırmalı neler değişmiş ve aslında neler hiç de değişmemiş görmeli. Sonra bugüne bakmalı, kıyaslamaktan öte bir adım ileriye gitmeye çalışılmalı…
Çünkü…
“İnsanın doğal hali terbiyesizliğidir. Bizi ayıplarlar, bize gülerler, bizi kanuna çarptırırlar vs… Bu tür korkularla terbiyeli görünürüz…”
Ve bazen “terbiyesiz” olmak bu şekilde bir “terbiyeli” olmaktan daha iyidir…