İzmir'i Kucaklayan Kale


Döne döne bir yoldan gittik, eski evler sagımızda solumuzda sıra sıra dizilmişti. Sonra geniş bir düzlüğe ulaştık. Uzakta taştan kale kapısı belirdi. Eski zamanlarda türlü hikayelerin, yaşamların geçtiği  kalenin sağlam kalan kısımlarına uzaktan baktım. Önce temiz havasını hissediyorsunuz, sonra en tepede olma, İzmir'i kucaklama hissi müthiş bir duygu onu farkediyorsunuz. Daha önce hiç gelmediğim aslında yanı başımızda olan bu yerin hikayesini öğrenmek için adımlarımın hızlandığını farkediyorum. Ağaçların arasından kır bahçeye çıkıyoruz. Burası daha da ferah. İzmir körfezinin her noktasını ayrıntısıyla görebiliyorum. Sanki önüme bir panoraid fotoğraf karesi konulmuş gibi. O sırada bir kafile geliyor turistik gezi için. Hayranlıkları manzara karşısında artıyor. Onlar keyifle gezerken böyle bir yerin bu kadar yanlız bırakılmasına hüzünleniyorum. Toplantımızı yaptıktan sonra bölgedeki sarnıçı ve mescidi geziyoruz. Özellikle Bizanslar döneminden kalan sarnıçta eski dönemin izlerine rastlıyoruz. Yürürken yol kenarına dizilmiş kulübelerde, gürül gürül ateşte pişen tandır ekmeklerini almadan da geçmiyoruz tabi. Boş alanda küçük, şirin bir çay ocağı beliriyor karşımızda. Burası "Deli Bayramın Yeri"  diyorlar. Güneş enerjisinden kendi kurduğu düzenek ile çalıştırdığı ocağından çayımızı yudumlarken sohbetler devam ediyor.  Tabi bunu düşünmek, tüm teçhizatı planlanmak kolay iş değil, buranın ismine bakıyorum ve gülümseyerek kale yoluna doğru yöneliyorum.

Türkiye’nin ikinci büyük bayrağının dalgalandığı alanı görmek, uzun uzun izlemek için hızlanıyor adımlarımız. Yol kenarındaki şalların, boncukların olduğu tezgahlar kalenin girişini renklendirmiş. Kilim dokuma tezgahı var bir köşede. Dokuma için tüm hazırlıklar yapılmış.  Belliki sahibi birazdan gelecek, ardına İzmir'i alıp buranın o gizemli havasıyla kimbilir ne desenler işleyecek o kilime...
Yola devam ediyoruz, kalenin yüksek merdivenlerinden çıkıyoruz. En tepedeyiz artık. Üstümüzde bayrağımız dalgalanırken İzmir'in o eşsiz manzarasını içimize çekiyoruz. Zihnimizde harika bir resim olarak bu günü ve bu görüntüyü saklıyoruz. Son fotoğraflarımızı çekerken rüzgarın artan hızıyla daha da şahlanan Türk bayrağımızın bize selam eder gibi zerafetle salınışına baka baka gidiyoruz...

Hikayesini, yaşanılanları dinlediğim bu topraklarda  zorlu bir dönem ve koşulları ardında bırakarak bu bayrağın dikilmesi, korunması ve Kadifekale'nin yaşaması, daha güzel yarınlara taşınması için yapılanlar bence çok kıymetli bir mücadelenin eseri. Birçok yerli, yabancı turistin gezip görebileceği, farklı etkinliklerin, organizasyonların yapılabileceği bir yerken böylesine yanlız kalması çok üzücü. Tedirgin olarak geldiğim bu bölgeden umutla ayrıldım.  İyi ki İBYAD yönetim kurulu toplantımızı Başkanımız Salih Erkek'in önderliğinde bu güzel yerimizde yapmışız. İnsanına, doğasına, yapısına dokunma fırsatım oldu. 
Hem böyle bir güne vesile olduğu, hem de çabaları için teşekkür etmek isterim Salih Bey'e. Prensiplerine bağlı kalararak çıktığı bu yolda, korkmadan ilerleyişinin bir sebebi de ülkesine olan sevgisi bence. Çünkü vatanın her toprağı değerlidir, yaşamalı ve yaşatılmalıdır düşüncesiyle verdiği maddi, manevi emeği göz ardı edilemez. O yüzden Kadifekale' de bugün bir yaşam akıyorsa Salih Beyin ve gönül veren kişilerin sayesindedir.

Bu kutlu günde bayrağımızın göklerde özgürce dalgalandığı bu yerde kendi kutlamamı yaptım ben de. Cumhuriyete bağlılığımı,  Cumhuriyetin korunmasını ve ilelebet devamının gerektiğini yoğun duygularla bir kez daha hissettim. Aynı gökyüzü altında, bu topraklarda farklı hayaller ve umutlarla yaşayan her birimizin, hepimizin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.