AŞK-I İĞFAL..


Ah insan evladı ah! Ne de uyuz bir varoluş ile seversin sen aşkı çamura bulamayı! Hediyelere boğmayı ve de kavurup kavurup yakmayı ve hepten suçu dünyaya atmayı. Ah insan evladı ah! Ne de kolay harcarsın kıpır kıpır kanatlanan hevesli duyguları! Vurup vurup hançeri her seferinde yüreğinin orta yerine ve de hoyratça savurup savurup atmayı hiç yoktan yere… Aşka kin tutmayı! Aşıklara vebal atmayı! Nasıl da tatmin olursun izlerken, aşkları suya düşen aşıkları! Ve ne kadar da mutlu eder seni görmek, bir sevenin bir sevilene hasret dünyasında tüm iyi niyetlerinin tükenip de aşktan ıssızlaşmasını. Ne kadar da büyüktür korkuların, korkuların uğruna harcarsın umutlarını. Farklı bedenlere vurduğun pranga misali; kendinden kaçırarak israf edersin yaşamayı… Ne dokunursun derinden ne dokundurursun gönülden, bile bile öleceğini sığlıktan, açılmazsın derinlere gidersin kıyıdan. Özlemin bakar durur ardından. Belki bir gözyaşı bırakır ufaktan. Ona bile sahip çıkamazsın, kıvranırken yokluktan! Ruhsuzluğun bedelini ödersin elbet toptan. Ah insan evladı ah! Onca kuralına rağmen çetrefilli aşkın tanımının, okumazsın kitaptan ve yazarsın, kalemi ateşe tutmadan! Ne sanarsın aşkı yaşamadan yaşatmadan, yanılırsın fazlaca, anlamadan. Bildiğini okuyanların tabutunu verir acımadan! İçine içine toprak doldurmadan. Ah insan evladı ah! Değildir aşk dünyevi zevkler kuşağı; bir çiftleşme seremonisinde uçuşan! Dudaklardan kalçalara ve kalçalardan kalbe bulaşan! Renk renk tenlerde gökkuşağı gibi saydam. Gittikçe gelirsin ritmi korusan da, hedefe ulaşamadan… Ahhh insan evladı ahh… Bir öpüşlük sevdayı bir ömürlük nefeste tutan, Bir ömürlük sevdaları binlerce bedenle harcayan. Yüreğinin hafızası zayıf, nefsinin iştahı pek kabarık olan, Dilinde beyaz dibinde kapkara kalan..! Yazık sana ey aşk; değmez bu insanlığa ağıt, namusunu çalan.