Bütün güzel sıfatları toplayıp da üzerine Allah'ın ahlâkına ayine olan insan; öyle bir döner ki yüzünü Mekke'ye
Gözlerinden süzülen çaresizliğin gözyaşlarında "Vallahi seni terk etmezdim, çıkarılmasaydım eğer senden ey şehir!" diyerek müminleriyle nasıl da hicret etmişti içi acıyıp, yüreği burkularak...
Çocukluğunu ve gençlik yıllarını geçirse de farklılığının farkında olarak erdemi ve asaletiyle,
Davet etmeye başladığında islâma, ilk emri aldıktan sonra Hira mağarasında
Tüm Mekkeli müşrikler O'na ve O'na biat edenlere, en ağır eziyetlere ve işkencelere başlamışlardı inançsızlığın arsızlığında...
Kahırlanarak yıllar yılı Medine'de, evlerinden ayrı düşmüşlüğün yorgunluklarında, özlemlerini anlatıyorlardı birbirlerine
Hani o içlerinde saklayamadıkları çok uzak bir ihtimal olmuştu artık kavuşmaları...
Sanki onlar Mekke’ydi içlerinde büyüyen bir hasretle yangın yeri. Mekke de onlardı, kucaklamayı isteyen yansa da alevleriyle...
Zaman kovalarken ardı sıra mevsimleri, ayrılık altı yıla vurmuştu çoktan esaretle kavrulan gönülleri
Yakıcı bir hüzün kaplamıştı yüzlerce sahabeyi sessizliğin oruçlarında, birden emredince Hz. Muhammed aşkla, ziyareti Kâbe'ye
Bir ışık seliyle yollara süzüldüler kilometrelerce mesafeye ( 503 km) , ısrarla alınmak istemeseler de müşriklerce Mekke' ye !
Ne korkan oldu gözdağlarından, ne de yollarından geri dönenler biatıyla gönüllerinin...
Alınmayınca içeriye Mekke'nin kapılarından, alev içmiş misali daha fazla yanıyordu yürekleri O'nun evinde, O'na secdesiz dönüşlerinde
Yapılsa da Hudeybiye anlaşması, kanı dökülmesin diye müminlerin, gözü dönmüş pervasız müşriklerce
Onlar yeniden geleceklerinin sabrıyla " Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik" Fetih/1 ayetinin müjdesiyle
Hasrete vurgun nefeslerinin ne sayısız gecelerini yaşadılar...
Kâbe’nin Mekke müşriklerinin elinde olması ve putlarla dolu olması yakıyordu içini...
Gönlümüzden geçen her arzuyu bilen Cenab-ı Hak, mutlak zahiri bir sebep bulacaktı, biliyordu inanıyordu...
İçindeki bu ulvi arzuların her bir zerresinden haberdar olan.
Dört yada beş mevsim süren sessizliği, hicretin 8.yılının şaban ayında ansızın bir gece , kureyş kabilesinin himayesindeki Beni Bekir kabilesi ; müşriklerin ihanetiyle kendi kabilelerine;
" Kalplerinizdeki gizli şeyleri de bilir" ayetinden bihaber, Müslüman olan ve Hz.Muhammed'in himayesindeki Huzâa kabilesine saldırttılar.
Öyle bir katliam yaşandı ki; ne namazda olanı, ne habersiz uyuyanı kalabildi hayatta, kan gölüyle şehitlerin, yakılan ağıtları birbirine karıştı...
Kendilerince fikirlerinin fesatlığında Müslümanların bozduğunu anlatsalar da müşrikler Hz. Muhammed’e bu anlaşmayı,
Bozuk niyetlerinin kör dolaplarında tıkandılar birdenbire, geç gelen idraklarının anlamsızlığını yaşarken eyvahlarında
Ebu Süfyan'dan dilenseler de arabulucu olmasını,
O ki, bir eliyle Mekke'yi yerinden oynatan adam, nafile çaldığı kapıların yüzüne bile bakmayışlarıyla kaldılar... Ne kızı minder verdi oturması için, ne Hz. Ömer inandı ne Hz. Ebubekir...
Dinleyip Hz. Ali'yi, gittiğinde mescide 'iki tarafı da himayeme alıyorum, Hudeybiye barışını yeniliyorum, bozamaz kimse ahdimi ' dese de dönüp hiç kimse itibar etmedi ,
O eli boş dönerken Mekke'ye Hz. Muhammed çoktan müşriklerden gizli fetih hazırlığına başlamıştı...
Hicretin 8.yılında 20.ramazan sabahında vururken gece kendini günün önemine, usul usul esen rüzgârın fısıltısında, Hz. Muhammedin emirleri yankılandı kulaklarda;
" Girmeyin kimseyle çarpışmaya, öldürmeyin hiç kimseyi, size karşı konulmadıkça, saldırılmadıkça size"
Girdiğinde Mekke'ye sahabelerden oluşan islâm ordusuyla, ayrılarak dört bir kola savaş pozisyonunda;
Dudaklarında Medine'de inzal olmuş Fetih suresinin ayetleriyle :
" Allah sana benzersiz galibiyetle yardım eder" Fetih/3
Ya da " Bütün göklerin ve yerin orduları elbette Allah'ındır, Allah her şeye gücü yeten, yaptığını sağlam yapan ve yaptığında bir hikmet bulunandır." Fetih/7
Şehre girdiği an ilk yaptığı " genel af " ilân etmek olmuştu, çünki istemiyordu kimsenin incinmesini yada korkup çekinmesini..
Ebu Süfyan'ın şaşkın bakışlarıyla karşılaştı, bildirdiğinde " kimseye dokunulmayacağı " emrini
Mekkeli müşriklerin hayretleriyle inanmazlıklarının arasından geçerek sessizce Kâbe'ye doğru yürüdü tevhidin timsali ilk mabede ....
İçeri girdi ve " Deki: Hak geldi, batıl yok oldu. Gerçekten batıl yok olmaya mahkûmdur" İsra/81 ayetini okuyarak, Kâbe' deki 360 putu teker teker devirdi elleriyle...
Ve sonra da hiçlenerek kendi nefislerine; secde ettiler birbirlerinin yüzlerine bakarak
Tavaf ettiler en saf hallerinin huşusuyla içlerindeki ilâhi aşkın...
Çünki âlemlere hidayet olan Beyt'ti ve çok mübarekti...
Çünki ilk insan, Hz. Adem olan ilk peygamber " Tevhid-i İlâhi'nin mücessem bir delili olarak inşa etmişti Kâbe'yi
Zamanla gözden kaybolsa
da hz. İbrahim ve oğlu o temel üzerine Rab'bin emriyle yeniden inşa ederek,
'Tevhid ' inancının sembolünü yeryüzünün en faziletli binasını ortaya çıkarmışlardı...
1Ocak 630 miladi takvime denk gelen , 8.hicri ramazanın 10.gününde oruçlu çıktıkları yola, 11 Ocak 630 da fethettiği Kâbe de Hz. Muhammed ilk hutbesini verdi ve gölge düşmemesi adına Mekkelilerin kalplerine, kendi haliyle onların halini hz. Yusuf ile kardeşlerinin haline benzeterek :
" size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yok. Allah sizi bağışlasın merhamet edenlerin en merhametlisidir." yusuf/92
ayetini okuyarak " gidiniz serbestsiniz" diyerek amaçlarının sadece gönülleri incitmeden Allah'ın evine ziyaret olduğunu söyleyerek,
İslam’ın önündeki en büyük engellerden birini ortadan kaldırmıştır.