İzmir bu sıcaklarda çöp ve lağım kokuyor!


Yıllardır yazıyoruz bu ilimize ağaç dikin her yer beton ve gecekondu, bizi dinleyen mi var?

İzmir'e yıllardır kara yolu ile gelenleri Bornova-Konak istikametindeki köprü üzerinde "aynı kuru fasulye yemişlerin kokusu" karşılıyor!

A İzmir'e geldik diyenler bu koku karşısında burunlarını sıkıyorlar nefes ve koku almak istemiyorlar (kusmaya kalkanlara rastladım.)

Ağaç fidanları dikmelerini bırakın şehrin ana caddelerinde yıllar önce dikilmiş gövdeli gölgelikleri kesmeye kalkıyorlar.

En son aldığımız haberlere göre İzmir'in göbeğinde nasıl olmuşsa kalmış korunmuş Narlıdere portakal ve mandalina bahçeleri, Tabiatı Koruma Kurulu'nun verdiği izinlerle ağaçlar hem de yüzlercesi kesilmiş, kesiliyor diyorlar.

Narlıdere'de yaklaşık 8 sene oturdum, otoban altında her yıl yeşil ağaçlar artacağına kesildi, beton villalara teslim oldular.

Narlıdere ve Balçova ilçelerinin tepelerine doğru bakın sadece üst kısımlarda yüzyıllar önce oluşan ormanların içine aynı diş çürüğü gibi betondan yüksek katlı evler yapılıp duruyor.

Kim bu yeşili koruma yerine gün gün yıllar içinde kesiyor, İzmir'i yeşilsiz, oksijensiz bırakıyor?

Konak, Karşıyaka, Bornova ve Çiğli ilçeleri tepelerine bakın sadece en üst uç kısımlarında doğal yeşil örtü kalmış.

Gelin Konak ilçesine yılların Varyant'ı ve yine yılların Fuarı yeşil kalabilmiş.

Biz yazdık ya son kalan yeşil ağaçları da yakında kes gitsine verirler bu gidişle.

Aynı kandan geldiğimiz bilim adamlarınca açıklanan çevreci Kızılderili Şefi Seattle bakın bir şiirinde ne demiş!

"Beyaz adam annesi toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar.

Onun bu ihtirasıdır ki, toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir.

Beyaz adamın kurduğu kentlerde huzur ve barış yoktur.

Bu kentlerde bir çiçeğin taç yapraklarını açarken çıkardığı tatlı sesler ve bir kelebeğin kanat çırpınışları duyulamaz.

Beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu, son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde anlayacak...

Kızılderili Şef Seattle - 1853"

Daha 1853 yılında yaşayan ve insanları uyaran şef sanki bu günleri yaşanacakları görerek yazmış değil mi?

İşte o uyardığı beyaz adam bunları dinlemeyip cebini düşünen çıkarcılar olunca ne çevre kalıyor ne doğa Dünyada doğru değil mi?

Küresel iklimi patlatan dünyanın hızla ısınarak buharlaşmanın artmasıyla felaketlerin yaşanmaya ve kıyamete doğru adım adım gitmemizin sebebi beyaz adamın bu para hırsı sevdası değil mi?

Dönelim İzmir'e!

Bir gezi yapalım İzmir'i çevreleyen otobanda!

Burnunuzu başta egzoz dumanları olmak üzere çöp ve lağım kokuları nasıl yakacak, mideniz bulanacak.

Ankara'ya bir bakın deniz kıyısı bile değil her yeri yeşil ağaçlarla kaplı.

Hem de yüzyıllar öncesi değil son 30 yılda Ankara'ya Belediye Başkanı olmuş insanlar o ağaçları dikmişler yeşillendirmişler.

Atatürk Orman Çiftliği'ne tabii ki bende çok üzüldüm.

İstanbul'u yazmayayım 35 senem geçti ne yeşil kaldı ne doğa.

Sadece beton yığını oldu yaşanmaz bir koca köy

Boğazın rüzgarları olmasa bu çöl sıcaklarında çok sayıda insan hayatını kaybederdi diye düşünüyorum.

İzmirlilere gelince oksijenden ve bu korkunç çöl sıcaklarında ağaç yeşilinden gölgesinden çok uzaklar.

Yetmiyor "her gün mecburi kuru fasulye ve çöp koklayarak" malesef günlerini geçirmek zorundalar.