Kişinin iç dünyasındaki eylemsizlik prensibi;
Kısaca, maddenin kendisine dışardan herhangi bir etki yönelmediği sürece içinde bulunduğu durumu korumasıdır.
Bir anlamda, momentumun korunması;
Tembelliktir…
Ruhumuza, sonra bedenimize usulca sızan tembellik…
Kişi genellikle, içinde bulunduğu nesnel koşullara adapte olur.
Her adaptasyon, yeni bir düzen demektir…
Kişi, düzenine göre kendisi için en uygun pozisyonu alır…
Yörüngeye oturur…
Neye, olursa olsun oturur…
Oturmak, hareket etmeye gebe değildir…
Oturmak, maruz kalmaya gebedir…
Kişinin iç dünyasında, belirli bir zamanda nasıl bir hissiyat hüküm sürüyorsa;
Söz konusu hissiyat dışsal bir etkiye maruz kalmadığı sürece hükümranlığına devam edecektir.
Hüzün,
Acı,
Umutsuzluk,
Öfke,
Huzur,
Neşe,
Utanç,
Şaşkınlık,
Yenilgi,
Sabır ya da,
Başka bir hissiyattır…
Kişinin iç dünyası;
İnatçıdır,
Münkirdir…
(Kabul etmeyen)
Çocuğunun istediği, her şeye önce;
Şiddetle karşı çıkan, sonra yavaşça kabul eden ebeveyn gibidir…
İç dünyasında, “Eylemsizlik prensibini”
Geçerli kılan kişinin, dış dünyaya göre bağıl hızı, bir hissiyat devrinden öteki hissiyat devrine geçiş süreleri dışında sıfırdır.
Bağıl konumu yoktur…
Zira direnç yoktur…
İçteki, saltanata isyan yoktur…
Bağıl konumu, olmayan bir iç dünya, tembeldir…
Tembel bir iç dünya, beceriksizdir…
Beceriksiz bir iç dünya, dış dünyanın güdümündedir.
Dış dünya, onu nereye püskürtürse oraya püskürür…
Bir volkan gibi değil, kıvamsız bir tükürük gibi.
Dağılarak, ve üzerine düşerek…

BİR GÜN DÖNÜP GEÇMİŞE BAKTIĞINIZDA
MÜCADELERLE GEÇEN YILLARIN
HAYATINIZIN EN GÜZEL YILLARI
OLDUĞUNU FARK EDECEKSİNİZ
Sigmund Freud