ATATÜRK'Ü GERÇEKTEN TANIMAK
Reklam
Muhammed Gömük

Muhammed Gömük

ATATÜRK'Ü GERÇEKTEN TANIMAK

14 Kasım 2018 - 10:39

Hayat akıp giderken, devran dönüp dururken takvimler yine 10 Kasım’ı, saatler yine 9:05’i gösterecek. Muhtemelen bir 10 Kasım’ı daha Atatürk hakkında yüzeysel bilgilerle ve bir türlü kırılamayan önyargılarla geçireceğiz.

Lafı evirip çevirmeyi sevmem. Beceremem de… O yüzden girizgâh yapmadan konuya giriyorum.

Son sözü “aleyküm selam” olan Mustafa Kemal Atatürk, Yahudi doktorlar tarafından zehirlenerek şehit edilmiştir. Siroz falan hikâye… Atatürk evet sirozdu ama tedavi için her adım attığında siyonist doktorların eline düştü. Durumu daha da kötüleşti. Ölüm yatağındayken bile çepeçevre mason doktorlarla kuşatılmıştı. Buna ilişkin iddiaları sağlam belge ve atıflarla birlikte çok sayıda kitaptan edinebileceğiniz için ayrıntılara girmiyorum.

Atatürk’ü masonlar neden öldürdü? Cevabı çok basit. Çünkü Atatürk 1933 yılında “kökü dışarıda olduğu gerekçesiyle” mason derneklerinin kapısına kilit vurup masonları da yurt dışına kovmuştu. Zaten Atatürk’ü zehirleyen ekip de Türkiye’den kovulduktan sonra Moskova’ya yerleşen ve faaliyetlerine orada devam eden masonlarla irtibat hâlindeydi.

Atatürk’ün kovduğu masonları tekrar ülkeye kabul eden isim kimdir? Tahmin edeceğiniz üzere İsmet İnönü’dür.

Atatürk, Ayasofya Camii’ni müzeye çevirmiş midir? Hayır? Atatürk, Ayasofya’nın restore edilmesi, geniş kapsamlı şekilde elden geçirilmesi için önüne getirilen projeyi imzalamış, bu sinsi masonik proje Atatürk hayata gözlerini yumuncaya değin devam etmiş ya da devam ediyor gösterilmiş; ta ki Atatürk’ün vefatından sonra Ayasofya resmen müzeye çevrilebilmiştir. Kimin zamanında? Tahmin edeceğiniz üzere İsmet İnönü zamanında.

Mustafa Kemal Atatürk’ün dini nedir? İslam! Mezhebi nedir? Sünni/Hanefi! Bunu nerden anlıyoruz? Atatürk’ün hayatından buna dair yüzlerce bilgi, belge, bulgu var. Ancak herkesin anlayabileceği bir somut örnek verebilirim: Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı, ilk dakikasından itibaren Selçuklu-Osmanlı çizgisinde Sünni/Hanefi itikadına göre yapılandırılmıştır. Bugün olduğu gibi o günde de tüm camilerde Hanefi mezhebinin usulüne göre namaz kılınıyordu. Atatürk istese başka dine, başka mezhebe göre bir Diyanet İşleri Başkanlığı ihdas edemez miydi? Elbette edebilirdi. Zaten diyanetin anlamı dinlerdir; ama O sadece hak din olan İslam’ı bu milletin dini olarak kabul etmiştir. Nokta!

Şimdilerde tengrici diyebileceğimiz bazı kafatasçılar, Müslümanlığı “Arapçılık” olarak görüyor. Tabii bu arada Araplar’a ve maalesef Peygamber Efendimiz’e de ağza alınmayacak laflarla hakaret ediyorlar. Güya bunlar Şaman inancındaki Tengriye inanıyorlarmış, güya bunlar Türkçü’ymüş. Güya Araplar, Türkler’i zorla Müslüman yapmış! Külli yalan! Hem de buram buram beyinsizlik kokan yalan! Bu Tengrici geçinen tiplerin hemen hepsi ileri derecede vatan ve millet düşmanıdır. Çünkü bunlar din düşmanıdır. Dinle vatanın ne alakası var? Hadiste buyurulduğu üzere “Hubbul vatan minel iman” yani “vatan sevgisi imandandır.” Bundan daha büyük ilgi mi olur? İslam’ı Arapçılık olarak gören o kara cahillerin soylarına baktığımız zaman dedelerinin Anadolu’ya uzak memleketlerden ve çok sonradan göçtüğünü görüyoruz. Hâllerine bakmadan bir de Anadolu halkını Arapçı diye yaftalayıp alaya alıyorlar. Hani Atatürk Selanik göçmeni ya… Sanıyorlar ki Atatürk de onlar gibi kara cahildi. Kuru iftira! Bir defa Atatürk, o zamanın Vahabi önderleri, Peygamber Efendimizin mezarını ortadan kaldırmaya yeltenince hemen telgraf çekip “ordularımla gelirim ben seni ortadan kaldırırım” deme imanını gösteren şecaatli bir Müslüman’dır. Tengrici soysuzlara göre Atatürk de Arapçı oluyor, ağzınız yamulsun emi! Bu telgrafın içeriğini kamuoyuna açıklayan ise Ak Parti’nin kurucularından Nevzat Yalçıntaş olmuştu. Hani teyit etmek isteyen olursa...!

Şunu da belirtmeden geçmeyelim, Türkler Şaman maman değildi. Şaman, Orta Asya’da din adamlarına verilen isimdir. Baksı ya da kam denen sazlarını çalar, transa geçerler; insanlara daima doğayla barışık olmalarını ve diğer bazı güzel şeyleri öğütlerler. O hâlde neydi eski Türkler’in dini? Elbette İslam’dı; ancak o zamanların ya da tarih öncesi devirlerin İslam şeriatı şimdiki İslam şeriatı değildi. Belki de Nuh Nebi’den kalma kadim bir şeriatın kırıntılarına göre hareket ediliyordu. Bunu nereden anlıyoruz? Elimizde buna ilişkin tek kaynak olan İslami kaynaklardan. İslami kaynaklara göre Türkler, Hz. Nuh’un oğlu Yafes’in soyundan gelmiyor mu? Yafes de hâliyle babası gibi Müslüman değil mi? Eee daha neyin tatavasını yapıyorsunuz ey imanı güdükler, ey Türklüğü düdükler?

Mustafa Kemal Atatürk, şehit olarak ahirete göç ettiği gibi Gazi olarak da yaşamıştır. Onun ilk gazası 1911 yılında Trablusgarp Savaşı olmuştur. Müslüman’la kâfirin karşı karşıya geldiği o mübarek cihatta, Mustafa Kemal Atatürk bir avuç silah arkadaşıyla birlikte Libya’daki Müslümanları teşkilatlandırmış ve büyük zaferlere imza atmıştır. Üstelik bütün bunları da zorla morla değil gönüllü yapmıştır. Büyük düşünür Muhammed İkbal de gördüğü bir rüyayı aktarırken Peygamberimizin kendisine “Trablusgarp’ta savaşan mücahitlerle birlikteyim” dediğini aktarmamış mıdır? Aktarmıştır. Muhammed İkbal yalancı mıdır? Değildir!

Mustafa Kemal Atatürk sadece Trablusgarp’ta değil, Çanakkale’de ve tabii ki İstiklal Savaşı’nın muhtelif cephelerinde de kâfir ordusuna karşı savaşmıştır. Müslüman’ın kâfirle savaşına cihat, cihat edene de mücahit denmez mi? Bu durumda Gazi Mustafa Kemal Atatürk aynı zamanda anlı şanlı bir mücahit olmuyor mu?

Müslümanları kelle kesen terörist, kâfirle savaşı terörizm, kâfirle savaşanları cihatçı diye nitelendirip hedef tahtasına koyan siyonist akla ve bu aklın işbirlikçi uşaklarına bu gerçekleri hatırlatmak lazım. Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlara cihat emredilmiştir. Cihat, Peygamber Efendimizin her daim gururla sergilediği ahlakı ve sünnetidir. Biz, bütün Müslümanlar, kâfirle savaşmak gerektiğinde savaşırız. Siyonist mahfillerin Müslümanları cihatçı mihatçı diye abuk subuk kelimelerle yaftalamasına bakmayız. “Cihat eden Müslüman” görüntüsü altında kelle kesen IŞİD’çiler, El-Kaide’ciler, milleti bombalayan FETÖ’cüler ve tüm benzeri asalaklar, kâfir Amerika’nın üretimi olan zındıklardır; İslam’la ilgileri yoktur.

Hazır 10 Kasım gelmişken çoğu zaman aklıma gelip de dillendirmeyi unuttuğum bir gerçeği daha tüm çıplaklığıyla yazmak istiyorum. Masonlar Atatürk’ten intikamlarını sadece onu zehirleyerek almamışlardır. Anıtkabir’i de masonik mimari ile inşa edip hem Atatürk’ün mirasına hem de Türk Milleti’ne büyük bir kazık çakmışlardır. Nitekim Anıtkabir projesini yürüten mimarlar (Emin Onat, Orhan Arda) da devrin meşhur masonlarındandır.

Masonların üçüncü intikam şekilleri ise Atatürk’ün hatırasına ve manevi şahsiyetine karşı yürüttükleri muazzam karalama kampanyasıdır. Atatürk’ü milletin gözünden düşürmek, İslam düşmanıymış gibi takdim etmek, sadece içki içen biri gibi göstermek ve daha nice çirkin itham, iddia ve iftiralarla intikam pisliklerini kusmaya devam ediyorlar.

Son sözüm ise Atatürkçü geçinip de Atatürkçülükle ilgisi olmayan komiklere… Atatürkçülüğün altı ilkesinden biri de milliyetçilik değil midir? O hâlde ey sözüm ona zamane Atatürkçüleri, hani nerede sizin milliyetçiliğiniz? Sizin Atatürk milliyetçiliğinden anladığınız PKK’nın uzantısı olan siyasi partiyle ittifak yapmak mıdır? Yürüyün gidin şurdan…

Işıklar içinde değil “nurlar” içinde yat ey büyük Atatürk. Senin adını siyasi rant uğruna kullanan ameli güdüklere inat, mezarın Cennet bahçelerinden bir bahçe olsun ey büyük Atatürk!

YORUMLAR

  • 0 Yorum