TAY-DER'İN BİR YILI
Reklam
Muhammed Gömük

Muhammed Gömük

TAY-DER'İN BİR YILI

25 Temmuz 2017 - 10:47

Kurulması için aylar öncesinde müracaat etmemize rağmen İzmir Dernekler masasınca 15 Temmuz 2016 Cuma gününe kadar beklenip menfur darbe girişiminin olduğu gecenin gündüzünde onaylanan Toplumsal Adalet ve Yardımlaşma Derneği (TAY-DER), varlık nedeni Fetullahçı Terör Örgütüyle (FETÖ) mücadele olan tek sivil toplum örgütü namıyla amansız savaşına devam ediyor.

Toplum demişken; 15 Temmuz 2017 Demokrasi ve Milli Beraberlik Gününde, işte böylesine güzide olan Derneğimizin doğum gününü hep birlikte kutladık. Sevabıyla günahıyla çalkantılı bir yılı geride bıraktık, şimdi tamı tamına bir yaşındayız; velakin sevaplarımızın bir hayli fazla olduğunu düşünüyorum.

Sevap demişken; biraz sayayım diyorum ama inanın nereden başlayacağımı bilemiyorum. Evvelemirde bizim FETÖ ile mücadelemiz yıllar öncesine gidiyor; onu söylemek gerek. Derneğimiz bir yaşında olabilir ama mücadelemiz on yıllarca geriye dayanıyor. Bu mücadele esnasında kimi zaman üste çıkıp sevindik, kimi zaman altta kalıp ağladık, kimi zaman hırpaladık, kimi zaman hırpalandık, kimi zaman kovaladık, kimi zaman kovalandık… Rabbimize şükürler olsun ki şu sıralar kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyoruz fettoşçu hainlerle. Tuttuğumuzu, gördüğümüzü, duyduğumuzu kulağından tutup resmî mercilere ihbar ediyor; elimizden geleni ardımıza koymuyoruz hamdolsun.

Daha spesifik örnekler vermek isterim.

Damatlar Vakası diye Türkiye Cumhuriyeti siyaset tarihine geçen ve siyasi gücü olan damatların FETÖ soruşturmalarında korunduğu düşüncesini uyandıran bir dizi gelişmeye hukuken müdahil olduk. Müdahalemiz sonucunda Ömer Faruk KAVURMACI tekrar tutuklandı. Kavurmacı vakası da gerçek yüzleri ortaya çıkardı, 15 Temmuzdan sonra Fetö ile mücadele amaçlı kurulan sahte derneklerde Damat olayında sessiz kalarak maskelerini ortaya çıkardılar. TAY-DER olarak herzaman dik duruşumuzda topluma güven verdi. Yalnız olay bu kadar basit değildi. Birileri ekrana çıkıp Derneğimizi ve şahsımı mülayim bir dille, babacan bir tavırla tehdit etti.

Tehdit demişken; İzmir’deki genel merkezimizin kapısına bırakılan mermiyi de hatırlatmak gerekir. Kim tarafından yapıldığını düşündüğümüz sorulduğunda ise kesin bir yanıt veremedik. Çünkü o kadar çok düşmanımız var ki…

Düşman demişken; denizde kum, bizde düşman şükür hamdolsun. Bu zarf içinde mermiyle tehdit vakasından önce, İzmir Barosu’ndaki seçimlerde Meral Akşener taraftarı olan ya da öyle görünen kripto fetullahçılara karşı mücadele başlatmış; başarısızlığa mahkum olduklarını ilan etmiş ve İzmir Barosundaki vatansever avukat kardeşlerimizi alenen destek çıkmıştık. Sonuçta fetullahçılar hüsrana uğrarken biz sevinen taraf olduk.

İzmir demişken; ne mübarek bir şehirsin sen ey İzmir… nice yürekli efeler, yiğitler, Fethi Sekin gibi kahramanlar da sende harman olmuş. İşte bu güzel şehirde 15 Temmuz şehitleri için lokma dağıttık, Ramazan geldiğinde FETÖ mağdurlarına iftar yemeğiyle destek verdik.

Destek demişken; işte o tam bizim işimiz. Nice FETÖ mağduruna hukuki destek sağladık ve sağlamaya devam diyoruz. Dernekle bağlantılı gönüllü avukatlarımız; konu vatansa gerisi teferruattır deyip ricalarımızı kırmadılar ve hukukî desteğe ihtiyacı olan nice kırık kalplere, örselenmiş gönüllere yardım eli uzattılar.

Gönül demişken; bir gönül derneği olup çıkıverdik. Şöyle bir düşünüyorum; ülkede 85 bin cami varsa 80 bin civarında camii derneği var; ama içlerinde gönül derneği olan çok azdır. Sayı olarak ikinci sırada memleket dernekleri gelir. Şehircilik hatta köycülük alıp başını gitmiş; falanca havali dayanışma ve yardımlaşma derneklerin sayısı binleri bulmuştur. Ama emin olun bunların arasında da gönül derneği çok azdır. Pek çoğu menfi hesaplarla kurulmuş ve o şekilde sevk ve idare edilmektedir. Siyasi partiler dernek statüsünde… Hangisi gönül erbabı? Sendikalar dernek statüsünde… Hangisi gönül hüddamı? Spor kulüpleri dernek statüsünde… Hangisi gönül yoldaşı? Gel gelelim bizim Derneğe. Tamamen gönüllülük esasına dayanan, sırtını kalantorlara yaslamayan, vicdanı sızlayanların uğrağı olan, basit siyasi hesaplar yapmayan, haksızlık karşısında eğilip doğruluk karşısında kıvırmayan dimdik bir Derneğiz! Hani kendi Derneğim diye övünmüyorum; böylesi cihanda gerçekten az bulunur.

Az bulunur demişken; bulmak da bizim işimiz. Ülkenin resmî mercilerine o kadar çok terör ihbarı yaptık, o kadar çok haklı şikayetlerde bulunduk ki bizi görenler terörle şube müdürlüğüyüz sanıyorlar. Hamdolsun çoğundan da pozitif sonuç aldık, işin doğrusu hiç ıskalamadık.

Iskalamak demişken; politik gelişmeleri de gözden kaçırmadık. Hakim önüne çıkacak FETÖ’cüler tek tip giyinsin diye kampanya başlattık. FETÖ’cü hainlerin malvarlığına el konulsun diye kampanya başlattık. FETÖ’cü hainlerin verdiği zararlar yine kendilerine ödetilsin diye kampanya başlattık.

Kampanya demişken; üstünkörü geçmemiz haksızlık olacak. Fetullah Gülen denen teröristbaşının doğumgününü ve Hristiyanların Paskalya Bayramını, Peygamber Efendimizi alet etmek suretiyle Kutlu Doğum Haftası diye kutlayıp millete dayatan Diyanet İşleri Başkanlığına karşı da boykot kampanyası başlattık. Peki başlattık da bitti mi? Hayır, asla! Diyanet bu Paskalya sevdasından vazgeçene kadar boykotumuz şiddetlenerek sürecek. 23 Nisan’da Başbakan’ın huzurunda konuşan kız çocuğu “dinlerarası diyalog” gibi FETÖ jargonu içerikli saçmalıklarla zırvalayarak aleme gözdağı verince bunun da peşini bırakmadık. Tüm engellemelere rağmen hukuki mücadelemiz devam ediyor.

Mücadele demişken; “hayat bir mücadele değildir; bilakis mücadelenin kendisi hayattır (the life is not struggle but the struggle is life)” şeklindeki İngiliz atasözünü benimseyip başta İngiliz, Amerikan, Alman, Fransız gibi şerli Batı mihraklarının küstah açıklamalarına, şeytanlıklarına karşı savaş açtık. Gazetelerdeki köşelerimizden onlara bol meydan okumalı cevaplar verdik, deklarasyonlar yayınladık, misliyle mukabelede bulunduk.

Gazete demişken; hainlikte sınır tanımayan bir kısım ulusal medyaya da savaş açtık. Sahtekârlıklarını, ihanetlerini, yalanlarını, yaptıklarını çarşaf gibi önlerine serdik; laflarımızı boy boy sıraladık. Basın, haberleşme ve ifade hürriyetlerinin sınırsız olmadığını; bu hakların teröre maske yapılamayacağını; pekalâ terörist gazeteciler olabileceğini de haykırdık.

Haykırdık demişken; çok haykırmak da iyi değil. Nazara gelmekten korktuğumdan bu kadarı ile yetinmek istiyorum.

YORUMLAR

  • 0 Yorum