Hangi Kelâmın Gölgesindeyiz....‏
Reklam
Nalan Yılmaz

Nalan Yılmaz

Esintiler...

Hangi Kelâmın Gölgesindeyiz....‏

02 Ekim 2014 - 11:53

Evrenin ana maddesi bilimce enerji denilse de, ziyadesiyle sestir; sadece ses!
En duru sessizliğimizde bile sürekli bir 'oluş' halinin sesini duyarız...
Çünkü her şeyden önce kelâm vardı. Ve Kelâm O'nun sıfatıydı... KÛN! Ol! Kelâmıydı...
Düşünüyorum da bazen kelâm öyle bir çıkar ki dudaklardan,
Öyle bir fırlar ki ok misali
Toprağa ait bedenimizin Allah'a ait yüreğimize öyle bir saplanır ki,
Bulsa da hedefini ne çare...
Anlasa bile çok sonraları vurulan hedef vurulduğunu,
Atılan okun bir gül olduğunu farkettiğinde , o boynu büküklüğüyle çoktan kuruyup solmuştur değdiği yerde...
İşte o zaman bir kalem olup satır satır yazmak, dile gelip manâ bulmak ister nefislerin en güzel nefeslerinde...

Delişmen gönlümün prangalı esrarında,
Doru bir atın toynaklarıyla oynaşan,
Deli bozgun savruluşlarındayım soluğanlarının şimdi...
Durarak kendi güneşimin önünde, farkındasızlık anlarımda,
Ne kadar da çok gölgeler oluşturduğumu duyumsuyorum...
Ansızın beliren deli mavi dokunuşlarında sınırsızlığımı yaşıyorum düşselliğimin...
Sen misin bu yalınayak saydam çıplaklığın, pervasızlığın ötesinde,
Yoksa... Yoksa ben miyim seni üzerime giyinmişliğimle irademin berisinde
Geç de olsa örtüşmemizin o eşsiz sevincini...
Kime?
Neye bu bakışlarındaki hâl!
Ya da hangi gönül kırgınlıklarının pansumansız kalışları...
Salındığımız derinliğimizin ruhsal boyutlarını,
Sergilerken gözlerinin haresi,
Nerede o " saf bilinci"
Gözbebeği insan olanın Tüm kâinatın gözleri...
Neden bu sessiz haykırışların siyah bir fotoğraftan gülümseyen,
Tebessümünün kıyısında düğümlenmiş, eksik kalan serzenişlerin..
Yaşam nasıl bir direnme, nasıl bir baş kaldırış ki senin için,
Diyebildiğinle " evet yaşadım" duvarının arkasındaki dışarıyla ürkekçe, korkakça,
Yaşayamadıklarının gölgesiyle...
Ve kalabildiğinle hayatın içinde,
Ama hayatın teslimiyetine güvenemeyen
Lezzet ırmağına serdiğin perdeyle, yüklediğin heyecan dalgalarının katamadığın niteliklerin bakışlarında...
Hani ben tüm masallarının gizli öznesiydim?
Hani ben ömrüne ulanmış farkındalığındım yelelerinde kırlaşmış saklı duran?
Hani bilinmeyenlerinin tazeliğinde hep dans eden sevdanın rengiydim?
Yada içine atıp da sakladığın acın kederin her şeyinle,
Bir kendini atacak bir yer bulamadığın da hiç bir yere sığdıramadığın yüreğinle,
Hani kıyısız limanındım?
Hani ben sendim, hani sen benim mutluluk dansımdın zihnimde uçuşan?
Hani ben, seni ayakta tutan benlik zannın değil de, hiçlik bilincinin ta kendisiydim?
Kabul et!
Hadi kabul et ki, tüm varoluşlar seninle olsun, seninle dolsun...
Ne kadar çok reddedersen, o kadar çok savunmak zorunda kalırsın kendini…
Oysa yarattığın tüm düşmanlar ya da 'mesafeler'
Zihninin bencil atıkları,
Reddedişinin çelimsiz vuruşlarında
Ve sadece senin hayatı yorumlayışında var
Bir anlık heva için kırdığın gönüllerde,
Bir ömre yetecek bir muhabbeti umarsızca tükettiğinde....
Oysa taşabilirsek Lâtif. Lûtfuyla hücrelerimizden,
Nasıl da dokunuruz o gözlerdeki duruluğa, saflığa, sevgiye,
Âlemlerin latifliğinden ansızın ne haberler alırız Lûtfuna dair Azizliğinin...
Biliriz, kavrarız ki aslında tüm alemler " Biriz" !
Ve seslenerek deriz ki;
Hadi gel... Ya al beni götür
Senden kalanımı hükmü verilmiş sunağından,
Ya da gel, tamamla hiç bir yere sığdıramadığım eksik kalan suretimi, ulvî alemlerinin yamacında...

YORUMLAR

  • 0 Yorum