Gaziantep; herkesin uzman olduğu yer…
Herkes her şeyi bilir.
Her konuda konuşur.
Herkes uzmandır, akıl hocasıdır…
Ama sorumlu yoktur.
Burak Yılmaz meselesi bir futbol meselesi değildir!
Bir şehir kültürü, bir kurumsuzluk, bir yönetim zaafı ve en önemlisi sosyolojik bir birikim patlamasıdır.
Çünkü hadsizlik bu şehrin en sevdiği sporların başında gelir!
Bunu böyle ulu orta söyleyene deli, kapı arkası hanek edene rafık denir…
Gaziantep sanayiyle büyümüş ama kültürle aynı hızda gelişmemiş bir şehirdir.
Bunu da söylersen böyle, “hös otur, duyarsa millet anbel beter olur” serzenişleri yükselir.
Para döner.
Güç döner.
Nüfuz döner.
Liyakat göçer…
Okuma oranı düşer, görgü azalır,
paranın yanında aynı hızda yetişmeyen özgüven hadsizlik ile bürünür… entel dantel diye gemi yürüten bir türkü tutturur!
Bu şehirde, futbolu futbolcudan, yönetimi yöneticiden, hukuku avukattan, tıbbı doktordan, eğitimi öğretmenden daha iyi bilen çok bulunur…
Nasılsa bir bedeli de yoktur.
PCP havalı tüfek gibi kelimeleri savurur…
Tribünler küfre boğulur,
sosyal medya linçle doluşur,
sonra “hocam niye alındınız?” diye sorulur.
Kolektif bir pişkinliktir; insanın dengesini şaşırtır!
Bu şehirde en çok karıştırılan kavramlardan ve en sevilen besin kaynaklarından biri de eleştiridir; herkesin her konuda konuşabilmesi sanılır…
Oysaki eleştiri, yetkinlik ister, bizimkiler ise secaatlanmayı pek sever…
Gerçek profesyonel her eleştiriyi dinlemez elbette, lakin böyle yapınca da ya egoist ya kibirli yaftası yer kaçınılmaz bir şekilde!
Mesleki filtredir bu neticede…
Bu ikisini ayırt edemeyen toplumlarda
uzman da kalmaz, kalite de.
Futbol bir sanatizm ve bastırılmış öfke kombinasyonu, başlı başına bir deşarj alanıdır.
Uzun süredir yanlış yönetilen bir kulüp, sürekli hayal kırıklığı yaşayan bir taraftar, kurumsal hafızası olmayan bir yapı da
eklenince…
Ortaya çıkan şey futboldan ziyade
öfke boşaltma sahasıdır.
Yıllardır sistem kurmayan, istikrar üretemeyen Gaziantep FK ise her seferinde bir günah keçisi yaratır.
Teknik direktör gider.
Başkan ya susar ya yerel basına demeç yazar…
Yönetici tweet atar, siler.
Kulüp ciddiyeti buharlaşır.
Takdir kültürüne kibrit çakan, hasetliğe sallangaç kuran bu şehirde “eline sağlık” demek gaymeye keseyi vermek kadar zor,
“İyi iş çıkardın” demek balcanı kabuğuyla dürüm yapmak kadar imkânsızdır…
Sevmediği biri varsa,
o kişinin içinde olduğu ekip de dahil olmak üzere her şey hedeftir; bu yüzden görülmez küçük ilerlemeler, takdir edilmez çaba, sahiplenilmez başarılar.
Ama hatayı, yavuklusuna vereceği kırmızı mendil misali sallayıp büyütür bizim ahali…
Yanlış kişiselleştirilir.
Yağlı köfte eşliğinde keyifle izlenir kriz!
Üstüne de burmalı kadayıf varsa yanlış mahana alkış şahana.
Peki Burak Yılmaz’ın kepeğini kesen ne oldu?
Gerçek bir profesyonel sahadaki bilgisi kadar duygularını yönetebilme kapasitesiyle de profesyoneldir.
Özellikle baskı altında kendini gösterir.
Kriz anında, küfür edildiğinde, haksızlığa uğradığında…nettir.
Profesyonel refleksi zayıf, duygu yönetimi güçsüz ise eğer, kendini yönetemeyen süreci yönetebilir mi?
Bir kişinin ne kadar profesyonel olduğunu anlamanın bir başka yolu da
çalışmayı kabul ettiği kurumlara ve kişilere gösterdiği seçicilik ve koyduğu şartlardır. Zira itibar korunması gereken en önemli unvandır.
Burak Yılmaz bu kulübün kurumsal zaaflarını, geçmişte yaşanan sorunları,
tribün kültürünü, yönetim istikrarsızlığını
bilmiyor olamaz… öyleyse geçmiş olsun her iki tarafa da.
Ve evet bu şehir profesyonelliği fazlasıyla test eder.
Kulüp bundan sonra sistem mi kurar kişi mi korur onu da bilemem ama böyle giderse daha çok yorulur!
Ne güzel demişler, “Horozu çok olan yerin sabahı geç olur!” diye…
İş yapmak niyet okuyuculuğu yapmak değildir.
Çıktı ile iş yapılır, çıkarım ile akıldan olunur..
Bütün iyi niyetler sistem yoksa istismar edilir çünkü!
Ve Gaziantep iyi insanları kötü sistemlerde harcama konusunda bir profesyoneldir.
Ölçüsüz açıklamalar havada uçar, düşünülmeden atılan mesajlar can yakar, sonra silinen yazılar ise gurur kırar ve tüm bu küçük durumlar kurumsal ciddiyet erozyonuna neden olurlar!
Acaba kaç kişidir,
“Bu şehir neden gelen her teknik direktörü tartışmalı uğurlar?” diye düşünüp işin özünü anlamaya çalışanlar?
Ne de olsa herkes suçludur ama yoktur sorumlusu…
Üstelik bu şehrin bir alışkanlığı daha var!
İnsanı önce uçurur, sonra yere çakar.
Dün alkışladığını bugün duvara çarpar.
Bu sadece futbolda değil şirketlerde, sanayide, profesyonel hayatta da böyledir.
Batı’dan uzman getirme fetişi misali caka satar.
İş uzmana mikrofon uzatmaya gelince sesi kısar…
Müthiş paralar,
abartılı şartlar,
gösterişli transferlerin tüm motivasyonu çoğu zaman:
“Bu insan bize bir şey öğretsin.” değildir!
“Bakın, biz bunu getirebildik.” egosudur altında yatan…
Ne diyordu Steve Jobs?
“Zeki insanları, bize ne yapacağımızı söylesinler diye işe alırız.”
Gaziantep’te de ise “Zeki (Pahalı) insanları, gücümüz yetiyor” diye göstermek için işe alırlar.
Ve asıl trajedi ondan sonra başlar.
Getirmekle olmaz o işler çünkü çalıştırabilmek ayrı bir yetkinlik ister ama anlayana saz anlamayana naz..yaparlar!
Adamı getir,
sonra engeller koy,
yetkisini buda,
arkasından konuş,
egonla yarış.
Sonra da:
“Bu adam da bir şey bilmiyormuş.” diyerek işin içinden sıvış.
E kardeşim!
Madem bu kadar iyi biliyorsun…
Niye getirdin?
Niye dinlemiyorsun?
Uzmanın olduğu yerde haddini bilmek de işi bilene vermek de ehil olma hâlidir.
Gaziantep’te lahmacunu dürüm yaparlar ama bu huyu kendilerine katamazlar…
Takım ruhu halayda, kolektif akıl ziyandadır çoğu zaman!
Gaziantep FK’nın da, birçok Gaziantep şirketi gibi ortak problemi ortada!
Takım olma kültürü zayıf, kolektif yapı kırılgan olunca, bireyselcilik başa bela, adamcılık ve kayırmacılık ile de el Fatiha!
Kulis çok.
Sistem yok!
Ölçemediğin şeyi yönetemezsin… kuralını anlayan, elalem canavarının mapusunda!
Hele Burak Yılmaz’ın “küfür” hassasiyetini sorgulayan şu kitle yok mu!
Teho teho…
Sen git 20 yılı aşkın süredir profesyonel futbol oyna, Türkiye’nin en sert tribünlerinde top koştur, sayısını kimsenin tahmin edemeyeceği kadar küfür ye, sonra da “Bana küfür ettiler” diyerek,
hele de bunu gençleri işaret ederek
“Ben yokum” noktasına getir…
Adama içinde olduğu sporu unutturana kadar beyran içirmişler belli ki…
Midesi yanık zaar.
Futbol bu yahu!
Bak ben bile diyorum… (bilen bilir pek asil Anteplice konuşurum)
Tribünü var,
öfkesi var,
küfrü var,
taşkınlığı var.
Siz opera salonunda mı çalışıyorsunuz Burak bey kardeşim?
Velhasıl bu bir patlamanın bahanesidir diye yazarken, açıklama geldi bizzat kendisinden.( Ne hanekler birikmiş içinde belli, satır aralarına iliştirilen…)
Görünen o ki zemin sallanıyor, kontrol duygusu zayıflıyor.
Üstelik bir kulüpte oyuncu sorunlarının “şehrin ileri gelenleri” üzerinden çözülmeye çalışılması da başlı başına bir yönetim zaafının ve yönetişim yokluğunun açık itirafıdır ayrıca!
Küfür meselesi de soğan kebabına dökülen nar ekşisi misali sorunun içine sindiriliyor…derken akıyoruz uşaklara.
Gençlerin yaptığı doğru mu?
Hayır.
Cehalet, terbiyesizlik, kabul edilemez. (Gıran girmeyesiceler)
Ama bu sporun içinde olan
bu kadar deneyimli birinin bunu şehrin kolektif kimliğine bağlaması da pek trajikomik olmuş esasen.
Profesyonel insan ima yapmaz, spekülasyon yaratmaz ayrıca!
Eğer gerçekten profesyonellik adına yaşanmış somut mağduriyetler varsa, bunlar ya açık ve net şekilde ifade edilir ya da lafı bile olmaz asla.
“Olaylar silsilesi”, “son ve çarpıcı resim” gibi muğlak ifadeler, gerçeği aydınlatmaz, dedikoduyu büyütür sonuçta…
Demem o ki,
Gaziantep büyük şehirdir vesselam ama büyük şehir olmak, büyük laflar ile olmaz büyük davranmak lazım her an!
Burak Yılmaz bu şehirden ders aldı mı onu bilemem ama şehir ders çıkarmadıysa bundan da “Mazoşist Antep” diye yazı yazarım bir dahaki olayda..
La, yorum acı yiye yiye ruhumuza da pranga vurduk zaar fark etmeden!
Mesele futbol değil mesele kültür, sistem ve had bilmek, öğrenmezse daha çok bedel öder aklı başına gelmeden.
Tribüne değil
aynaya bakmak lazım devran dönmeden!
Varsın memleketini acıtarak sevmek yine bana düşsün lakin bu hadsizliğe, bu tüketmişliğe, uzman bıktıran,
sürekli günah keçisi arayan,
herkesin her işe karıştığı,
kıymet bilmeyen bu tavırlara devam edilirse…
Gerçek uzman barınamaz.
İşini iyi yapan kaçar.
Kaybeden yine bu şehir olur.
Haddin hududun kalmadığı bu ortamda
o ortama denk bir “uzman kitlesi” türer.
Görselde muhteşem, lüks ofisler, marka kılık kıyafetler, egzotik tanımlar, şişkin unvanlar, parlak cümleler, süslü sunumlar derken fakir içerikler, olmayan derinlik ve
geri planda kalan yetkinlik ile toplum çöker!
İçerik azaldıkça etiket büyür, fiyat şişer!
Şehri, parasıyla vasatlığa mahkûm eder.
Sonrası malum…
“Parasıyla rezillik” edebiyatı.
Ne futbol ne de Burak Yılmaz savunusu bu.
Fakat neticede
Türkiye’de belli bir kariyeri olan,
belli başarıları yaşamış bir isimdir Burak Yılmaz!
İyi futbolcu olmak iyi teknik direktör olmak anlamına da gelmez ama
bu ayrı bir tartışma!
Mesele
bırakın da işini yapsın adam!
Yetkini ver, denetimini yap.
Ne güzel demiş Mevlana, “O kadar okur, o kadar yazarsın! Peki ne bilirsin?” diye soranlara…
“HADDİMİ BİLİRİM” derken.
Fulya Mısırlıgil yazdı...
BURAK YILDI… KURUMSUZLUK BAYDI
Yayınlanma :
16.12.2025 12:26
Güncelleme :
16.12.2025 12:26
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.

Yorumlar
Kalan Karakter: