Gözden düşene çare bulunur da, gönülden düşene asla…
Bazen hayat, en çok sevdiklerimizi sessizce alır elimizden. Ne bir tartışma olur ne de büyük bir kopuş… Sadece cümleler kısalır, bakışlar eksilir, varlık alışkanlığa dönüşür. O an fark ederiz ki kıymet, yüksek sesle söylenen sözlerde değil; sessizce korunan gönüllerdedir.
İnsan gözden düşebilir. Yanlış anlaşılır, hata yapar, yorulur, susar… Göz yanılır çünkü; gördüğünü sanır ama her zaman anlamaz. Bugün bakmayan göz, yarın yeniden bakabilir. Zaman telafi eder, mesafe düşündürür, sabır öğretir. Göz affetmeyi öğrenebilir.
Ama gönül… Gönül yanılmaz.
Gönül, sabrın son durağıdır. Çok şeyi taşır, çok kırgınlığı susarak saklar. Sevdiği için susar, kaybetmemek için katlanır. Ta ki bir gün, içinden sessiz ama kesin bir cümle kopana kadar: “Artık olmuyor…”
İşte o an ne söz işe yarar ne de pişmanlık. Çünkü gönülden düşmek, en ağır vedadır. Bir daha anlatılmamaktır. Bir daha merak edilmemektir. Kalabalıkların içinde yok sayılmaktır.
Hayat bize acı bir gerçeği tekrar tekrar öğretir: İnsanı insanda tutan şey ne alışkanlıktır ne de geçmiş hatıralar… İnsanı insanda tutan, kırılmamış bir gönüldür.
Bu yüzden insanları gözümüzde büyütmektense, gönlümüzde incitmemeyi öğrenmeliyiz. Çünkü gözden düşene bir yol bulunur. Zamanla bakışlar değişir, mesafeler kapanır.
Ama gönülden düşene… Asla.
Ve insan, en çok da bunu geç anladığı için kaybeder.
𝗬𝗮𝘇𝗮𝗿 𝐇𝐢𝐥𝐚𝐥 𝐂𝐚𝐧𝐚𝐧 𝐒𝐨𝐲𝐥𝐮 𝐀𝐤𝐭𝐚ş
𝓚𝓪𝓵𝓮𝓶𝓲𝓷𝓭𝓮𝓷
19.12 .2025


Yorumlar
Kalan Karakter: