Mülteci bireylerin karşılaşmış oldukları sorunların görünür kılınması, kentin yeni sakinleri olarak mültecilerin sosyal ve siyasal hayata katılımlarının güçlendirilmesine ilişkin yazı dizimizin ilk bölümünde İzmir Mülteci Çalışmaları Ağı Genel Koordinatörü Süleyman GÖK ile konuştuk. Uzun yıllardır göç politikası üzerine çalışmaları bulunan Gök, sorularımızı yanıtladı.
- Türkiye’de Suriyeli mülteci sorununun görünür olması ile birçok çalışma yapılmaya başlandı. Sizce bu çalışmaların geldiğimiz noktada mülteci sorununa katkı sağladığı düşünülebilir mi?
Mülteci konusu ile ilgili daha önce de çalışmalar yapılmak ile birlikte Suriyeli mülteci bireylerin görünür olması ile mülteci çalışmaları ile ilgili yerel ve ulusal düzeyde başta kamu sektörü olmak üzere sivil toplum ve özel sektör kaynaklı birçok çalışmaya hız verilmiştir. Çünkü günümüzde resmi sayılarla ifade etmek gerekirse 3 milyon 606 bin 737 Suriyeli mülteci geçici koruma statüsü altında Türkiye’de yaşamaktadır. Muhakkak her bir çalışmanın karşılığını kısa vadede görebilmemiz mümkün olmuyor. Ancak, kamuoyunda mülteci bireylere yönelik nefret söylemi, ayrımcılık ve şiddete varan uygulamaların gün geçtikçe arttığı gerçeğini de düşünürsek alanda çalışan tüm paydaşlara büyük işler düşmektedir. Mülteci bireylerin özellikle kamp dışında yaşamaya başlamalarıyla birlikte yerel halk ile daha sık temas halinde olmaları, günlük hayatta birçok iş kolunda yerel topluluklar ile birlikte çalışmaları toplumsal uyum ve sosyal dahil etme kavramlarını daha sık kullanmamıza neden olmaktadır. Toplumsal barış ve uzlaşma için sadece mültecilerin değil yerel toplumun da uyum süreçlerinin kolaylaştırılması gerekmektedir. Bu yüzden tek taraflı “entegrasyon” yerine iki tarafı da içeren” dahil etme” kavramını gündemimize almalı, mülteci sorunun sürdürülebilir bir sosyal politika çerçevesinde çözmek için alanda çalışan tüm paydaşlar ile gerekli adımlar atılmalıdır. Mülteci bireylerin toplum yaşamının (okulda, sağlık ocağında, markette vb.) tüm alanlarında görünür olmasıyla tüm politika alanlarında bütüncül politikaların gerçekleştirilmesinin zorunlu olduğu gündemimize getirmektedir. Öğrenimlerini sürdüren mülteci çocuklar için eşit erişimleri içeren eğitim politikası, sağlık hizmetlerine erişim için kapsayıcı sağlık politikası, adalet politikası, kaçak işçiliğin önlenmesine ilişkin istihdam politikası gibi farklı alanlarda ve düzeylerde birçok çalışmanın yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda sorunuza da dönersek, Türkiye’de mülteci tematik alanında birçok çalışma yapılmaktadır. Ancak bu çalışmaların artık hizmet ve yardım temelli olmak yerine hak temelli boyutunun güçlendirilmesinin zamanının geldiğini düşünmekteyim.
- Günümüzde mültecilerin temel sorun alanları nelerdir? Mülteci bireyler ne talep etmektedir?
Yerelde mülteci bireylerin de ifade ettikleri üzere birçok sorun alanı bulunmaktadır. Bu sorunların başında öncelikle mültecilerin kendilerini hukuken nasıl tanımladıkları gelmektedir. Çünkü bildiğiniz gibi Türkiye, Suriye’den gelen bireylere “mülteci” statüsü tanımamakta, misafir, geçici koruma altındaki birey gibi farklı tanımlamalar ile soruna çözüm aramaktadır. Bu tanımlama sorunu mültecilerin gitme- kalma ikilemini önemli derecede etkilemektedir. İkinci olarak farklı dezavantajlı topluluklar gibi mültecilerin de istihdam, barınma, sağlık, eğitim, adalet gibi birçok alanda sorunları bulunmaktadır. Ancak mültecilerin farklı kültüre sahip olmaları, dil yetersizliği, yerel toplumun kendilerine karşı olumsuz bakış açıları gibi farklı nedenlerden dolayı temel hizmetlere erişimleri ne yazık ki zayıf kalmaktadır. Bu da mültecilerin dışlanmalarına, gettolaşmalarına ve gayri-meşru alanlara yönelmelerine yol açmaktadır. Bu kapsamda mültecilerin yerel ve ulusal düzeyde temsiliyetlerinin güçlendirilmesi, sosyal hayata katılımlarının kolaylaştırılması için birçok açıdan hak temelli uygulamalar geliştirilmelidir. Mülteci bireyler artık yaşamın için de biz de varız diyerek kendilerine günlük yardımlar yapılmasından ziyade daha hak temelli çalışmaların yapılmasını talep etmektedir. Benim kişisel fikrim mülteci sorunun çözümünde anahtar kelime olarak “hak temelli” yaklaşım önceliklendirilmeli, yerel yönetimler, üniversiteler, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve devlet ortaklığında sürdürülebilir hak temelli sosyal politika oluşturulmalıdır. Mülteciler günlük yardım yerine iş piyasasına, eğitim, sağlık, adalet hizmetlerine eşit birey olarak erişmek istemektedir. Bu taleplerini de yerellerde kurdukları sivil toplum kuruluşları aracılığı ile görünür kılmak istemektedirler.
- İfade ettiğiniz üzere kapsamlı bir mülteci politikası için birçok aktöre önemli görev düşmektedir. Peki, bu aktörler kimler ve nasıl görevleri bulunmaktadır?
Röportaj: Umut ERSES
YORUMLAR