Söz konusu İzmir olunca, ülkenin üçüncü büyük şehrinde tarihi yapılara verilen, daha doğrusu verilmeyen değer insanı üzüyor. 18 ve 19. yüzyıllardan ülke ekonomisinin can damarı olan kentte ticaretin bir numaralı isimleri Levantenler tarafından inşa edilen cumbalı binaların son örnekleri bugün vicdansız ev sahiplerinin hışmına uğruyor. Yıkıldı yıkılacak binaların içinde kentin geçmişinin yattığının farkına varamayan İzmir, 1970'lerin başında başlayan apartman merakını hala giderebilmiş değil. Basmane'de, Alsancak'ta, Karataş'ta hala duvarlarını koruyabildiğimiz binalar yıkılmamak için direniyor. Kemeraltı'nda yokolmaya yüz tutmuş evleri ve sinagogları saymıyorum bile.
Tüm bunların yanında o yıllarda kentin sayfiye yerleri olarak anılan Buca ve Bornova'da gelecekleri adına tek bir kuruş adım dahi atmadığımız iki mükemmel bina var ki...
Evet, Paterson ve Forbes köşklerinden bahsediyorum. Levanten mimarisinin en önemli örneklerinden olan bu iki bina yıllardır yangınlarla ve kendini bilmezlerin müdahaleleriyle boğuşuyor. Tüm bunlara rağmen hala ayakta kalmayı başarabilmiş bu iki binanın kaderi ile ilgili benim bildiğim 20 yıldır atıp tutuyoruz. Gerek belediyeler gerekse ilgili bakanlıkların henüz binaları kurtarmak adına harekete geçilmemesi, İzmir'in bu güzide iki eseri için çok büyük bir kayıp. Turizm kenti olmak konusunda bir türlü beklenen adımları atamayan kentte, hala ayakta duran eserleri elimizle ölüme yollamak ne kadar acı.
Peki, ne yapmalı?
Bunu yazmaktan bıktım ama, birinin artık elini taşın altına sokması gerekiyor. İzmir'in değerleri bir bir elden giderken sorumluluk alması gerekenlerin harekete geçmemesine anlam veremiyorum. Bugün kentin geçmişini geleceğe de taşıyabilmek adına yapılması gerekenler sadece bir kaç maddeden oluşuyor.
Öncelikle başta Paterson ve Forbes köşkleri olmak üzere Buca ve Bornova'da yokolmaya yüz tutmuş köşkler derhal ayağa kaldırılmalı.
Kentin en önemli alanlarından biri olan Kemeraltı'nda “Bu şunun evi, bu falancanın evi” ayrımı yapmaksızın şapel, kilise, sinagog, dükkan ne varsa ayağa kaldırılmalı.
Alsancak'taki cumbalı evler mutlaka restorasyondan geçmeli.
Ve tabi ki Karataş'taki evler de.
İZBAN ile kullanım dışı kalan gar ve istasyonlar da bu toplu yenilemenin içine dahil edilmeli.
Basmane bölgesine gelince... Yine hiçbir ev gözardı edilmeksizin baştan aşağı ne kadar ev ne kadar otel veya dini bina varsa kurtarılmalı. Tarihin derinliklerinden günümüze önemli sırlar taşıyan bu binalara gereken değerler verilmeli.
Ve bence İzmir'in prestiji Kordon'da eski cumbalı evleri ayağa kaldırılmalı. Gerekirse deniz doldurulmalı ve mevcut iğrenç beton yığınlarının önüne dönemin mimarisine uygun evler yapılmalı.
Tabi ki tüm bunların hepsi belediye ve ilgili bakanlıkların ortak çalışması ile olmalı. Bugün, en geç yarın bu muhteşem yapılar yerle bir olmadan biri elini taşın altına koymalı. Zaten anlayamadığım bir noktada İzmir'in büyükleri, bu binaların yıkıldı yıkılacak görüntüsü karşısında neden hala harekete geçmek için bekliyor?
Herkesten biraz vicdan diliyorum. Çok para harcamanızı da isteyen yok. Kimi bir derneğe, kimi belediyelere, kimi ise kamu kurumlarının kullanımına açılabilir. İlla ki sporsor bulunur, yeter ki istekli olalım.
Paterson Köşkü:
Köşk, John Bortwick Paterson tarafından 1860 yılında yaptırılmıştır. İskoçya Leith’te yaşayan bir buğday tüccarı olan Mr.Paterson 1859’da İzmir’e geldikten sonra farklı işlerle uğraştıktan sonra madencilik alanında başarıya ulaşır ve Türkiye’de ilk Fethiye'de krom madenini keşfeden kişi olarak tarihe geçer. Osmanlı Devleti'nden aldığı imtiyazlar sayesinde madenlerden elde ettiği gelir ile İzmir’in hatırı sayılır Levanten ailelerinin arasına kısa sürede girer. Önce Buca’ya sonra ise Bornova’ya yerleşen Paterson Ailesi 1960’lı yıllara kadar köşkte yaşamaya devam etmiştir.
Paterson Köşkü ve içinde yer aldığı geniş arazi, 19.yy sonu ve 20.yy başlarını kapsayan sürede Bornova hatta İzmir Levanten topluluğu için baloların, yemeklerin, partilerin, geniş arazide yer alan golf sahasında yapılan müsabakalar ile bir buluşma noktasıydı. 38 odalı bu malikanede ikisi balo salonunda diğerleri diğer odalara dağılmış toplam 7 adet çok değerli piyano bulunmaktaydı. Paterson Ailesi müziğe meraklı olduğu gibi atlara da çok meraklıydı. Köşkün batısında hala duran at haralarında yarış atları beslenirdi. Yaklaşık 54 dönümlük arazide kurulmuş köşk domuz, hindi gibi hayvanlara da ev sahipliği yapıyordu.
Forbes Köşkü:
Buca'daki Levanten malikaneleri arasında en çarpıcı ve görkemli olanıdır. Kentsel dokunun dışında, zamanında çamlık bir koru ile örtülü tepenin üst noktasına yerleştirilmiş ve yapı formuyla tepeyi tamamlayan bir taç görünümündedir. İki kata ilaveten sivri çatısıyla yükseltilmiş ve bir kule biçimindeki köşe bloku yapıya başka bir değer katarak, çevresine egemen bir karakter vermektedir.
Forbes Köşkü'nün başka bir değeri de detaylarındaki çok kaliteli malzeme ve işçiliktir. Gerek taş gerekse ithal edildiği anlaşılan ahşap çok özenli detay incelikleri yansıtmaktadır. Köşkün bir başka özelliği strüktürel yapısıdır. Yığma taş duvarlar içine gömülmüş ahşap karkas sistem, alışılmamış karma bir konstürksiyon düzeni oluşturmaktadır. İzmir'in zaman zaman depremden büyük zararlar gören bir yöre olmasının mimar yada mimarları böyle bir önlem almaya yönelttiği anlaşılmaktadır.
Yapının gerek planı gerekse formu tamamen kendine özgü bir karakter taşır. Ancak bu karakteri belli bir mimari üsluba bağlamak güçtür. Köşkün 1908 yılında yapıldığı, bir yıl sonra yandığı ve 1910 yılında yeniden yapılarak bugünkü görünümüne ulaştığı bilinmektedir.
Forbes Ailesi'nin antimuan madeni, meyan kökü ihracatı ile zengin olduğu bilinmektedir. Bugün Buca SSK Hastanesi içinde ormanlık tepe üzerinde kalan Forbes Malikanesi'nde Forbes Ailesi'nin İzmir'den ayrılmasından sonra Whittall Ailesi ikamet etmiştir. Forbes Malikanesi bugün boş durmaktadır.

Yorumlar
Kalan Karakter: