Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Başbakan’la Özel Yayın”da TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör’ün gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı. Başbakan Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın milletvekili aday adaylığı için istifası sonrasında yaşanan tartışmaları değerlendirdi. Daha önce Fidan ile ilgili yaptığı açıklamalara açıklık getirmek istediğini dile getiren Başbakan Davutoğlu, “Ben hiçbir zaman ayaküstü açıklama yapmam. Mutlaka planlanmış bir şekilde açıklama yaparım. Önceden ilan edilir, özellikle gazetelere benim tek başıma demeç verdiğim de hiç görülmemiştir. Başbakanlık görevimde gezilerde gazetelerde uçakta görüşmelerim olur onlar yayınlanır. Dolayısıyla bugün benim demecim söz konusu olmadı. Grup toplantısından çıktığımda çok benimle çok sayıda vatandaş resim çektirdi. O sırada aslında üç gazeteci ama ikisi yazdı, onlarda resim çektirmek istediler çektirdiler, bu konudaki kanaatimi sordular bende açıkladım. Ben açıklamamı yaptım bu konuda söyleyecek kanaatim yok diye söyledim. Bunu bir yorumla tabi yansıtmışlar. Dolayısıyla bir demeç verme ifadesi ile ortaya çıkmış değil. Söylenecek yeni bir şeyin olmadığını ifade etmek ve demeç vermeyi düşünmediğimi ifade eden bir şey. Sayın Hakan Fidan’a gelince bununla ilgili kanaatlerimi geçtiğimiz hafta sorulduğunda ifade ettim. Sayın Hakan Fidan devlete büyük hizmetler yapmış, bundan sonrada hizmet yapacağına inandığımız bir arkadaşımızdır” diye konuştu.
“BENDE BU KANAATİ SAYIN FİDAN İLE PAYLAŞMIŞIMDIR”
Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Hakan Fidan ile ilgili ifade ettiği kanaatlerin ise iki şeyi ortaya koyacağını belirterek, “Bir Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Hakan Fidan’a verdiği önemi, iki Sayın Cumhurbaşkanımızın MİT Müsteşarlığına verdiği önemi. Yani bu makama da, kişiye de önem vermiş olması dolayısıyla bu ifadelerin arkasında bu yaklaşım vardır. Bu konuda kanaatini Sayın Cumhurbaşkanımız bana da söylemiştir. Bende bu kanaati Sayın Fidan ile paylaşmışımdır. Sayın Fidan diğer bütün üst düzey bürokratlar gibi kendisiyle ilgili kararı verme hakkı var. O kendisiyle ilgili kararı ifade ettiğinde bende bu kararı sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi bende saygı duydum ve bu anlamda da gereken adımlar atıldı. Buradan daha başka anlamlar çıkarmak doğru değil. Biz Sayın Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde de, kurucu genel başkan olarak AK Parti’nin siyasetini dokuduğu dönemlerde de yapılan bütün çalışmalarda Sayın Fidan hakları hep olmuştur. Eminin bu harekete bundan sonra da katkı verecektir. Sayın Cumhurbaşkanımızın makama ve kişiye duyduğu güven ve verdiği önem dolayısıyla bu ifadeleri kullandığına inanıyorum” şeklinde konuştu.
“TALEP İLE KAİMDİR”
7 Haziran’da yapılacak olan Milletvekili Genel Seçimleri’nde çok sayıda bürokratın istifasının da sorulması üzerine Davutoğlu, bürokratların teveccühünün AK Parti olmasının bir anlamı olduğunu, bunun yanında gittiği her vilayette çok sayıda sivil kişinin AK Parti’den aday olma arzularını gördüğünü söyledi. Bunun güzel bir durum olduğunu aktaran Başbakan Davutoğlu, “Talep ile kaimdir. Bazen toplumsal talep olur hizmet gelir, bazen kişiler makama talip olur hizmet vermek için. Milletvekilliği bu anlamda en onurlu görevdir. Milletvekilliğin kendisi bu isim, unvan olarak daha başka herhangi bir unvanı ihtiyaç hissettirmeyecek kadar büyük onurdur, görevdir” dedi.
“YANİ BU TEVECCÜHÜ DE YANLIŞ GÖRMEMEK LAZIM”
Başbakan Davutoğlu, böyle bir onurlu göreve herkesin talip olabileceğinin altını çizerek, “Yani bu teveccühü de yanlış görmemek lazım. Bu bir hırs şekline dönüşmemişse ki onu fark edersiniz, bizim bu anlamda görevimiz istişarelerle, birde AK Parti’nin çok güçlü bir geleneği, emin olun 12 yılda böylesine güçlü bir gelenek oluşturmuş başka siyasi bir hareket yoktur. CHP’ye gidin şimdi aynı müracaatlarla ne yapacağını bildiklerini zannetmiyorum veya başka partilerde bir harekette olduğunu zannetmiyorum. Ama AK Parti’de çok köklü bir siyasi hareketin bütün izleri var. Bunda da sayın Cumhurbaşkanımızın Genel Başkan iken koymuş olduğu kuralların sürekliliğin büyük payı var. Dün yapılan MYK toplantısında bütün adaylarla ilgili hafıza istiyorum dedim. Kimse ihmal edilmeyecek, kimse önemsiz görülmeyecek ve her müracaat eden aday ve binlerce tek tek değerlendirilecek ve hepsiyle ilgili bilgi talep ediyorum. Hemen bu bilgiler var, hafızamızda da var dediler. Bu çok önemlidir. Bu büyük bir güç” şeklinde konuştu.
Aday adayı olmanın aday anlamına gelmeyeceğinin altını çizen Başbakan Davutoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Aday olmak için bir adım atma anlamına gelir. Aday olmakta da milletvekili anlamına gelmez. Bir maratonun atmaya niyetli çok sayıda bürokrat arkadaş bizlere başvurdu, referanslar gösterdi vs. Onlara da ben hepsine söyledim, ‘Evet, sizin hakkınız olumlu düşünüyor olabiliriz ama tablonun bütünün görmeden, bütün ehliyetler karşılaştırılmadan kimseye bir taahhütte bulunamayız.’ Şuanda bize ulaşmamış olan bir isim ola ki bize ulaşmış olandan daha kıymetli, daha değerlidir. Dolayısıyla kimseye verilmiş bir taahhüdümüz yok. Kimseye ben engelleme yönüne gitmedim. Bazı arkadaşlara söyledim, size bürokraside ihtiyacımız var dediğimiz oldu. Ama çok engelleyici bir tutum takınmadım. Yerlerini garanti görmemeleri şartıyla. Bazen hani şey oluyor ki bu da muhataba bağlıdır. Geçerken elini sıktığınız da bile işaret gibi algılaya biliyor karşı taraf. Ya da işaret vermek istediğiniz de dahi bunu işaret gibi görememişte olabilir ama burada önemli olan bir ortak yerde buluşabilmesi, buda istişare ile olur.”
"BEN HOCAYKEN DE BUNA DİKKAT EDERDİM”
Kongrelerin tamamlanmasının ardından Kadın Kongrelerine başlayacaklarını sözlerine ekleyen Başbakan Davutoğlu, sonra gençlik kongrelerine katılacaklarını söyledi. Kongrelerde en önemsediği konun insanlarla kurduğu iletişim olduğunu dile getiren Davutoğlu, “Burada binada geçen hafta işaret dili öğrenmiştim. İstanbul kongresinde bir engelli vatandaşımız işaretler yaptı, bende karşılığını verdim. O kadar mutlu oldu ki yüzünde o tebessümü gördüm. Ben hocayken de buna dikkat ederdim. Bazen bildiğiniz yabancı dil önemli değildir, kullandığınız dil önemli değildir. Hiçbir dil kullanmadan da işaret dili ile konuşabilirsiniz. Ama en önemli dil gönül dilidir. O gönül dilinin dokunduğu taraflar bana büyük heyecan veriyor ve orada siyasetin enerjisini hissediyorsunuz, yorgunluğunuzu da orada utuyorsunuz” dedi.
"YÜZDE 48’DEN YÜZDE 52’YE KADAR GİDEN BİR BANTTA SEYREDİYOR”
Seçim tahminleri ile ilgili bir soru üzerine ise Davutoğlu, bunun erken olduğunu ve bunu doğru bulmadığını vurguladı. Hedef koymanın ayrı bir şey olduğunu, kendisinin bazen şu hedefe ulaşmak diye söylediğini anımsatan Başbakan Davutoğlu, anketlerle ilgili değerlendirmelerde de bulundu.
Anketlerin bilimsel temele dayalı çalışmalar olduğuna inanması durumunda ciddiye alacağını kaydeden Başbakan Davutoğlu, “Yüzde 48’den yüzde 52’ye kadar giden bir bantta seyrediyor. Ama benim herhangi bir tahminde bulunmam doğru değil. Biz hedef koyarız, tahmin yapmayız” diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, başkanlık sistemi tartışmalarıyla ilgili de önemli açıklamalarda bulundu. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak olan seçim sonrasında ortaya çıkacak tabloyla birlikte anayasayı değiştirebilecek çoğunluğu halkın vermesi durumunda yada muhalefet partilerinin muhalefet partilerinin yeni anayasa yapımında irade göstermeleri durumunda bütün bunların ele alınabileceğinin gerektiğini düşündüğünü ifade eden Davutoğlu, “Türkiye şu anda sağlıklı yada işleyen bir parlamenter sistem yok zaten. Netim altına alınmış bir parlamenter sistem var. Hiçbir zaman bu parlamenter sistemde Cumhurbaşkanlığı makamına milletin oyu ile sayın Cumhurbaşkanımızın geleceği yada sayın Abdullah Gül’ün Meclis içinden geleceği varsayımı ile bunlar yapılmadı. Hamd olsun bir uyum var Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık arasında. Daha önceden neler yaşandığı malum. Sistemin bir yenilenmeye ihtiyacı var. Muhalefet partilerine başlık sistemine böyle otoriter bir model olarak yansıtıp tamamiyle tartışmayı otoriterlik üzerine oturtmak yerine onlara çağrımız gelin her şeyi konuşalım. Sizinde iktidar şansınızın olduğu herkesin objektif yarış içinde olduğu bir model geliştirelim. Bu modellerden biri başkanlık sistemidir ve objektif bir şekilde ele alınıp sivil anayasanın önemli unsurlarından biri olarak gündeme getirilmelidir” şeklinde konuştu.
“ÇÖZÜM SÜRECİNE EN KRİTİK DARBE OLACAK GELİŞMELER 6-7 EKİM OLAYLARI SEBEBİYLE YAŞANDI''
Başbakan Ahmet Davutoğlu, çözüm sürecine en kritik darbe olacak gelişmelerin 6-7 ekim olayları sebebiyle yaşandığını belirterek, “Yani tekrar bir şiddet ve terör estirerek bütün bu süreci bir anlamda en başına döndürecek sıfırlayacak bir birkaç günlük stresli bir dönem yaşandı. Biz ise hükümet kanadı olarak 2013 nevruzunda neredeysek şimdi aynı yerdeyiz. Ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyoruz” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Başbakan’la Özel Yayın”da TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör’ün gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı. Güngör’ün “AK Parti Başbakanlığı ve Genel Başkanlığınız döneminde de kongre konuşmanızda da, grup konuşmanızdan da birkaç gündeki görüşme trafiğine baktığımızda bir çözüm süreci trafiği var. Sanki her an daha güzel bir finale doğru gidecekmişiz gibi bir izlenim var kamuoyunda,. Bunu paylaşır mısınız neler oluyor?” sorusu üzerine Davutoğlu, “Doğru. Bizim gerek olağanüstü kongrede gerek 2005’ten Cumhurbaşkanımızın Diyarbakır konuşmasından bu yana her kritik aşama en öncelikli projelerimizden en öncelikli konularımızdan biri çözüm süreci oldu. Çünkü bugün geçen hafta İstanbul kongresinde de söyledim, birlik, vahte bu toplumun mayasını dokumak ve geleceğe hazırlamak bakımından büyük önem taşıyor. Hem toplumsal birliğimizin zemini kuvvetlenmeli hem de demokratik alanın güçlendirilmesi lazım. Biz çözüm süreciyle bir taraftan kültürel sosyal dokuyu daha pekiştirmeyi düşünürken bir taraftan da Türkiye şiddet dilinin, şiddet kültürünün, silahlar veya terör üzerinden konuşarak bir sonuç elde etmeye dayalı anlayışın tümüyle bütün bu süreçlerin dışına itilmesi gerektiğini düşünüyoruz” diye konuştu.
“OLMASINI İSTEYEN KADAR OLMAMASI İÇİN ÇABA SARF EDEN TARAFLAR VAR”
“Demokratik siyasetin gereği yapılmalı, burada herkes görüşlerini ifade edebilmeli, hiçbir engel olmamalı ama kimsede kendi siyasi düşüncesini şiddet kullanarak empoze etmeye kalkmamalı” diyen Davutoğlu, “Çok çetin süreçlerden geçti bu süreç. Yani Oslo süreci, Habur tecrübesi, son çözüm süreci yani 2013 nevruzunda bir anlamda ivme kazan çözüm sürecinin özgünlüğü tamamiyle yerli ve bu ülkenin aktörleri arasında yürütülen müzakerelerle görüşmelerle, istişarelerle seyretmiş olması… Akil insanlar heyeti toplandı ve çok önemli bir aşamadayken taahhüt edildiği gibi tüm silahlı unsurların yurt dışına çıkması beklenirken gezi provokasyonu oldu. Daha sonra yine birçok provokasyonlarla karşılaşıldı. Çözüm sürecinin olmasını isteyen kadar olmaması için çaba sarf eden taraflarda var. Hem içerde hem de dışarıda. Olmasını isteyen taraf ben şimdi bütün Anadolu’yu geziyorum Diyarbakır’da sıradan sokaktaki bir vatandaşımız, İzmir’deki ile aynı hissi taşıyor. Kongrelerde de bunu görüyorum” şeklinde konuştu.
“OLAĞANÜSTÜ GELİŞMELERE İMZA ATTIK”
Çözüm sürecine toplumsal desteğin çok kuvvetli olduğunu söyleyen Davutoğlu, şunları kaydetti:
“Yaptığımız bütün anketlerde çözüm sürecine destek de varda, başarılması halinde çok önemli bir aşamanın geçileceğine dair güçlü bir inançta var. Dolayısıyla bu konuda hiç tereddüt yok. Toplumsal destek çok güçlü. İki yıldır anneler ağlamasın dediğimiz şekilde böyle yüreklere ateş düşmeyen bir dönem yaşanmış olması önemlidir. İki yıldır zor süreçler geçti. Burada bize çözüm sürecine en kritik darbe olacak gelişmeler 6-7 ekim olayları sebebiyle yaşandı. Yani tekrar bir şiddet ve terör estirerek bütün bu süreci bir anlamda en başına döndürecek sıfırlayacak bir birkaç günlük stresli bir dönem yaşandı. Biz ise hükümet kanadı olarak 2013 Nevruzunda neredeysek şimdi aynı yerdeyiz. Ne yapılması gerekiyorsa onu yapıyoruz. Yasal çerçeve gerekti dendi işte yasal çerçeveyi Haziran’da çıkardık. Yasal çerçeveye bağlı olarak kurullar oluşturduk. Daha dün ben ilgili bütün arkadaşlarımı da çözüm süreci kurulunu tekrar topladım. 15 günde bir… Çok olağanüstü bir hal olmadıkça ama hafta sapması olmuyor bir araya geliyoruz. Ritmi tutmaya çalışıyoruz. Ritmin bir ayağı Türkiye’de demokratikleşme çabalarıdır. Biz konuda olağanüstü hamleler yaptık. Olağanüstü gelişmelere imza attık.
Diğer ayağı güvenliktir, kamu düzenidir. Kamu düzenin olmadığı hiçbir yerde çözüm veya herhangi bir konuda ele alınamaz. Üçüncü bir ayağı da buna destek veren bütün aktörlerin toplumsal tabanının güçlendirilmesi. Son günlerde bu anlamda ciddi bir ivme var. Ümit ederiz önümüzdeki günlerde bunun kıymeti doğru anlaşılır. Biz hükümet olarak zaten bu kurulları işleterek irademizi ortaya koyuyoruz. Bizim tarafta açık söylemek gerekirse çok güçlü bir irade var. Muhataplarımız anlamında toplumun bütün kesimlerini muhatap görüyoruz. Burada herkes üzerine düşeni yapması lazım. Herkes üzerini düşeni yapması derken, kastettiğimiz temel hususta kimsenin tek taraflı açıklamalarla, emrivakilerle ya da şu süreç böyle işleyecek yok bu olmazsa olmaz şartlı reflekslerle yürümemesi lazım. Çözüm her şeyden önce terör, şiddet ve silahlı bir mücadele yönteminin terk edilmesi anlamına gelir. Demokratik siyaset içerisinde her şey konuşulur. Her özgürce konuşa bilir ama bunun öncelikli olarak atılması gereken adımı Türkiye silahlı mücadeleyi kendilerince öngören taraflar ve tarafın tarafları kesinlikle bu yöntemi terk ettiklerini ifade etmelidir.”
“EĞER ELLER TETİKTEYSE HER AN PROVOKASYONA HAZIR DEMEKTİR ORTAM”
“Silahlı bırakma ya da benzeri başlıklarla ilgili o özel tarafın ya da kesimin bir direnci mi var?” sorusu üzerine Davutoğlu, “Tabi bunu olmamasını istemeyenler var. Olmasını isteyen taraflar olduğu gibi olmaması isteyen taraflarda var. Çünkü eğer eller tetikteyse her an provokasyona hazır demektir ortam. Şimdi Türkiye kamu düzenin olduğu ve HDP milletvekilleri itibariyle de söylüyorum seçimlerle işbaşına gelen bütün milletvekillerinin her türlü görüşücü açıkça sergileye bildiği bir ülke. Hiçbir sınır bu anlamda kayıt, yasak yok. Her şey konuşulabiliyor. Bu ortamda özellikle seçime giderken halkın iradesinin sandığa yansıması büyük önem taşıyor ve böylesi bir baskı ortamının, çatışma ortamının yani 6-7 ekim olaylarında olduğu gibi şehirlerimizde büyük bir travma sebebiyet verecek bir ortamın doğmaması önemli. Doğmaması yetmez bunun bir daha gündemde olmayacak şekilde bir güçlü irade sergilenmesi önemli. Bu da demin söylediğim silahların terk edilmesi ve bu çerçevede her şeyin hukuk içinde yapılıyor olması, bu noktada adımlar atıldığında her konu tartışıla bilir her çerçeve üzerinde konuşulabilir” diye konuştu.
“DEMİRTAŞ’IN CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİNDE KULLANDIĞI DİL DOĞRU DİLDİ”
“Bu yönde ciddi bir trend ivme olduğu kanaatindeyim. Onun için çözüm süreci kurulunda dün bunu tekrar konuştuk. Arkadaşları tekrar görevler verdik” diyen Davutoğlu, şunları söyledi:
“Bizim hükümet olarak bu kurullarda görevi belirsiz arkadaş yoktur. Herkesin üstlendiği ve 15 gündü bir bizzat benim denetleyerek kimin ne yaptığını bizzat dinleyerek yürüttüğümüz bir süreç bu. Herhangi bir yerde güvenlik sıkıntısı varsa çözüm sürecini olumsuz etkileyecek provokasyon varsa bunlar ortadan kaldırılması, İçişleri Bakanımızın, MİT Müsteşarlığımızın görevidir istihbari olarak yürütülen çalışmalar yada yapılacak olan görüşmelerde yine müsteşarlığımızın yaptığı görüşmeler vardır. Siyasal anlamda süren diyaloglar çerçevesinde Başbakan Yardımcımızın Sayın Akdoğan’ın yürüttüğü görüşmeler var. Diğer aktörler yani HDP dışında bölgede birçok aktör var. Onlarla yürütülen görüşmelerde Sayın Bülent Arınç’ın üstlendiği görevler var. Hepsinin koordinasyonu da 15 günde bir araya gelip yapıyoruz. Yani irademiz güçlü neyin yapılacağı konusunda net bir tutumumuz var. Önemli olan herkesin üzerine düşeni yapması ve 2013 nevruzunda verilen sözün yerine getirilmesi biz bunu bekliyoruz. 2013 nevruzunda verilen söz ve martında 2015’de Türkiye’de silahlı unsurların çekilmesi daha sonra silahlı yöntemlere bir son verilmesini bekliyoruz. Bunu da sürecin bir ana unsuru, bir ana eksini olarak görüyoruz. Aksi takdirde eğer bir silahlı mücadele yürüyecekse devlet bu konuda kendisini taraf kabul etmez. Ama konuşacaksak birlikte bir yola gideceksek ki HDP’nin Sayın Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı seçiminde kullandığı dil doğru dildi. Ben kendisine de ben kendisine ziyarete geldiğinde tebriklerimi illettim.”
“BİR TAHRİK DİLİYDİ”
Ancak Demirtaş’ın Kobani’de kullandığı dilin bir şiddet dil olduğunu söyleyen Davutoğlu, “Bir tahrik diliydi. Eğer o olmamış olsaydı bugün geldiğimiz noktaya ekim ayının sonlarında gelmiş olurduk ve şuanda çok daha ileri bir aşamada olabilirdik. Ama tahrik dili ve kamu düzenine meydan okuyan dil bugün Kılıçdaroğlu’nun kullandığı dilde aynı dil yani o dile kapılmamak lazım. Hukuk düzeni içinde herkes görüşünü sergiler ama halkın huzurunu bozacak hiçbir şeye açık ve net söylüyorum hiçbir şeye fırsat vermeyiz. Bu konuda atılacak adımlara da ihmal göstermeyiz. Daha sonra yine HDP’nin son tartışmalarda daha bir değişik toplumlara açılma çabası var. Bunlar güzel. Herkesin normalleşmesi lazım. Ben HDP’nin Türkiye’nin her yerinde siyaset yapmasını savunurum, MHP’den her yerde siyaset yapmasını savunurum. Bazen üzerimize çok gelindiğinde sayın Bahçeli’ye doğuya gidin dediğimizde aslında siyasetin normalleşmesi adına söylüyoruz. Yani bir şekilde zor durum da sokmak için değil. Herkes her yerde siyaset yapabilmeli. Herkes her yerde düşüncesini ifade edebilmeli. Bunu yapabilen tek parti, AK Parti. Çünkü toplumsal dokuyla bizim karşılığımız var, toplumsal dokuyla bizim bütünlüğümüz var” dedi.
“HER PARTİNİN BU İLKEYE DÖNÜŞMESİ LAZIM”
Dün Meclis grubuna hitap ettiğinde bütün salonu gözüyle taradığını belirten Davutoğlu, “Sağdan sola yukarından aşağıya ve aynı sırada Türkiye’nin her köşesinden gelen milletvekillerimizi ve misafirlerimizi göre biliyorum. Herkesi tanıdığım için bundan gurur da duyuyorum. Her partinin bu ilkeye dönüşmesi lazım. Toplumun bütünün kuşatan bir dil ve yöntem geliştirilmesi lazım. HDP’nin önünde bugün böyle bir imkan var. Bir yol ayrıma da var. Ya silah, terör, şiddet ve buna dayalı bir dil ya da siyaset, barışçıl yöntemler, gayet medeni bir şekilde yarış gerektiğinde karşıtlı eleştiri ama hiçbir zaman şiddet değil. İşte bu yol ayrımında olduklarını görüyorum karşı tarafından, bu yol ayrımında doğru kararlar verirlerse kendileri içinde ülke içinde böyle içinde çok güzel şeyle noktalanır çözüm süreci ama bu yol ayrımında provokatörlere dışarıdan gelip kulaklarına fısıldanan bazı şeylere bunları bilerek söylüyorum, yani dışarıdan bir takım unsurların kulaklarına fısıldadığı şeylerle hareket etmeye kalkarlarsa… Dışarıdan bunun içinde tahmin edebileceğiniz unsurların tümü var. Burada halkın bütünü istiklal savaşını, bu halkın bütünü 1950’de demokrasi mücadelesine girişti. Bu halk doğuda da çekti acıyı orta Anadolu’da da batıda da. Yine bu halkın bütünü 12 Eylül’de acıyı çekti. Herkes çekti. O acıları bitirecek olan şey demokrasi ve barışçıl yöntemler.
Bugün HDP’nin İmralı’nın her taraf ve aktörlerin karar vermesi gereken nokta bu. Demokratik siyasi mücadeleye dönüşecekler mi veya bunla mı yürüyecekler yoksa çağ dışı 70’li 80’li yıllarda kalmış bugün de o yıllardan devam yöntemlerle Suriye’yi, Irak’ı kana boyamış silahlı yöntemlerle mi? Silahlı yöntemin karşısında devletin geri adım atacağını kimse düşünmeli. Ama biz HDP eşit şartlarda siyasi mücadele yapan bir partiyiz. Burada herkes kendi görüşünü bu eşitlik içinde söyler. Bu nevruz yepyeni nevruz yepyeni bahar olur" ifadelerini kullandı.
“SAYIN KILIÇDAROĞLU, ‘BU PAKETTEN NE KADAR HABERDAR’ DİYE SORUYOR. BEN BU PAKETİN HER BİR CÜMLESİNİN YAZILIMINDA BULUNDUM, HER BİR VİRGÜLÜNÜ BİLİYORUM”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine ‘iç güvenlik paketinden ne kadar haberdar’ diye sorduğunu hatırlatarak, “Ben bu paketin her bir cümlesinin yazılımında bulundum, her bir virgülünü biliyorum. O paket bize sunulduğu gibi tümüyle geçmedi. Düzenlemelerin hepsini tek tek ele aldık" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Başbakan’la Özel Yayın”da TRT Haber ve Spor Yayınları Dairesi Başkanı Nasuhi Güngör’ün gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı. İç güvelik paketiyle ilgili soru üzerine Davutoğlu, “Ben hükümeti kurma görevini aldıktan sonra hemen kurduk. 1 Eylül’de de programı okuduk. 1 Eylül programını herkes alıp baksın ve okusun. İçinde İç Güvenlik Paketi diye bir şey var mı? Yok. Yani bir gün bir ilham gelip de biz bu iç güvenlik paketini reformunu çıkarmadık. İçinde çok özgürlükçü reformlar da var. Pasaport alımından, jandarmanın İçişleri Bakanlığına bağlanmasına kadar var. Peki niye ihtiyaç hissedildi? Şimdi herkes unutuyor. Bugün İç Güvenlik Paketi’ni eleştirine Kılıçdaroğlu, 6-7 Ekim olayları olduğunda hem tahrik yapıyordu hem de nerede devlet diye soruyordu. Bugün bu terör yanlılarıyla neredeyse aynı safa düşen Bahçeli, devlet nerede diye haykırıyordu. Şimdi 6-7 Ekim olaylarının acı hatıraları yaşanmamış olsaydı bugün bu paket burada olmazdı. Gezi olaylarındaki bazı provokasyonlar yaşanmamış olsaydı bu paket burada olmazdı. Bu paket burada diye bu tecrübelerden hareketle demokrasiden mi sapma var? Hayır” dedi.
“İÇ GÜVENLİK PAKETİNİN HER SATIRINI BİLİYORUM, VİRGİLÜNE KADAR”
“Sayın Kılıçdaroğlu, ‘bu paketten ne kadar haberdar’ diye soruyor. Ben bu paketin her bir cümlesinin yazılımında bulundum, her bir virgülünü biliyorum” diyen Davutoğlu, “Bakanlar Kurulu’nda saatlerce, İçişleri Bakanlığına bizzat giderek saatlerce brifing aldım tek tek. Emin olmamış olsam, olmadığım yeri de çıkarttım. O paket bize sunulduğu gibi tümüyle geçmedi. Düzenlemelerin hepsini tek tek ele aldık. Hepsinde Avrupa Birliği ülkesinin ve demokratik standartlarda bir karşılığı olan referans istedim. Molotof kokteyli… Bazı yerlerde en ağır ve müebbete kadar verilen cezalar var ABD’de, bunun hepsinin örnekleri var. Gözaltı konusunda 2-3 günü sari kitlesel olaylarda daha fazla olabilecek 2 günden az olmayacak gözaltılar var. Bizde böyle bir uygulamada yok, teklifte etmiyoruz. Ama şu yaşanmışsa, insanlar sokağa çıkıp molotof kokteyliyle dükkanları yakmış, evleri yakmış, insanların üzerine atarak ki bir kızımız otobüste canlı canlı yandı” diye konuştu.
“O GÜNLERİ TBMM’DE TEKRAR GÖSTERİRİZ İSTİYORLARSA”
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “bu maskeler biber gazına karşıymış” sözlerine de atıfta bulunan Başbakan Davutoğlu, “O resimleri herhalde görmüyor. Bu tür uygulamalar ne zaman başlar, sınır aşıldığı zaman, şiddet başladığı zaman. Bunu tekrar hatırlatmak istemem ama isterlerse o günlerin sahnelerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde gösteririz. Böyle bir Türkiye mi istiyorsun diye sorarız? Böyle bir Türkiye istiyorsa Kılıçdaroğlu, ha bunun karşısına çıksın. Böyle bir Türkiye istiyorsa Bahçeli, bir daha teröre karşı mücadele eden yada şiddete karşı mücadele eden, devletin düzeninden bahsetmesin. HDP içinde geçerli bu. Dikkat edin bu son günlerde üçü aynı dili kullanıyor” diye konuştu.
Başbakan Davutoğlu, yıllarca bu milleti JİTEM hikayeleri anlatıldığını anımsattı. Bugün Türk Silahlı Kuvvetleri ile sivil ilişkisinin mükemmel seviyede gittiğini sözlerine ekleyen Başbakan Davutoğlu, “Çok mükemmel bir işleyiş var. Madem ki geçmişte Jandarma, JİTEM üzerinden bir eleştiri getiriliyordunuz, bu paket Jandarmayı sivil otoriteye bağlayarak daha da güçlü bir bağla bağlıyoruz. Mesele bir kaos ortamı içinde bazı unsurlar için söylüyorum hükümeti karşı bir cephe oluşturmak. İlginç bir şekilde birleriyle hiçbir şekilde birleşemeyen aktörler bugün hükümete karşı birleşiyor. Dün grup toplantısında bir çağrı yaptım Kılıçdaroğlu’na ‘insanları sokağa çağıracağına sandığa çağır’ Sen siyasi parti liderisin. Eylemci değilsin, olmaman lazım. Ya da provokatör değilsin. Sandığa çağır. 6 ay olmadı bile 50’yi aşkın vilayetimize gittim. Sende git, gidiyor bazı yerlere. Bizim gibi halkla buluşan kongreleri olmuyor ama olsun tamam git. Halkı sandığa çağır. Kendine güveniyorsan sandığa çağır. Tam sandık halkın önüne gelecekken sen gençleri, halkı direnmeye, sokağa çağırırsan biz sana 27 Mayıs öncesini hatırlatırız. O zaman da CHP tam da seçime gidilecekti yani bir yıl sabredilse Adnan Menderes rahmetli şehit edilmeyecekti. Belki de demokratik parti seçimi kaybedecekti bilemiyoruz. Ama Türkiye’de bir darbe geleneği olmayacaktı” dedi.
“SEÇİM ÖNCESİNDE DİKKAT EDİN HEP BÖYLE BİR ÇABA İÇERİSİNE GİRİLİYOR”
“Seçim öncesinde dikkat edin hep böyle bir çaba içerisine giriliyor” diyen Davutoğlu, şunları söyledi:
“2007 seçimleri öncesinde Cumhuriyet mitingleri adı altında mitinglerle, başka şeylerle tahrikler yapıldı. Hep bu yolla. Burada bizim İç Güvenlik Paketiyle reformuyla elde etmek istediğimiz, ulaşmak istediğimiz şey, bir daha bu ülkede hiçbir şehrimizde 6-7 Ekim benzeri görüntüler olmasın. Hukuk düzeni içinde herkes gösterisini yapabilsin. Fikrini açıklayabilsin. Pazar günü Kadıköy’de hükümete sert eleştiriler yöneltilen bir gösteri yapıldı. Hiçbir gerilimde olmadı. Biz eleştirilere karışı değiliz. Biz fikir özgürlüğüne karşı değiliz aksine teşvik de ediyoruz. Keşke fikir üretse Kılıçdaroğlu’nu da dinlesek istifade etsek. Fikir üretmiyor ki hareket ediyor, şiddet üretiyor, tahrik üretiyor. Özgürlüklerin korunması güvenlikle birlikte olur. Biz geçmesi gereken uluslararası sözleşmeler bağlamında atılması gereken bazı adımlar vardı, bir hafta içinde herkeste düşünsün. Gelecek hafta pazartesi ve salıdan itibaren bu reform gündemde olacaktır. Türkiye seçime giderken güvenliğinden taviz vererek gidemez. Seçim, sandık güvenliği teminat altına alınacaktır. Hiçbir bir tahrik ve provokasyona izin vermeyeceğiz. Ama özgürlüklerin de en geniş anlamında kullanılmasının da teminatı olacağız. Gecikmenin sebebi bu reformla ilgili herhangi bir şekilde bir belirsizlik ortamına girilmesi değil dediğim gibi acil çıkacak askeri infaz kanunu ve uluslararası sözleşmelerle ilgili birde gensoru verdiler bu hafta bunları temizleyip gelecek hafta inşallah şiddet ve meclise olumsuz görüntüler yansımayacağını ümit ediyorum. Öyle çağrılar yapıyorlar çünkü ama normal Meclis kendine yakışır şekilde bu reformu gerçekleştirir.”

Yorumlar
Kalan Karakter: