İnsanın varoluşu, toprağın sessizliğinde başlar aslında. Bir avuç toprak… İçinde milyonlarca hikâyeyi, asırlardır yaşayıp giden insanların izlerini, dualarını, gözyaşlarını ve umutlarını saklayan o mütevazı beden. Biz dünyaya geldiğimizde o toprağın kokusu vardır üzerimizde; annemizin teninde, nefesimizin ilk titrek gelişinde, gözlerimizi araladığımız o ilk anda. Çünkü insan, özüyle ve köküyle topraktan yoğrulmuştur.
Toprak bize sabrı öğretir. Bir tohumun sessizce büyüyüşünü izler gibi büyürüz. Acılarımız filiz verir, sevinçlerimiz güneş olup içimizi ısıtır. Bazen fırtınalara tutulur, bazen bahara döneriz. Ama her seferinde toprağın o güven veren sıcaklığını biliriz; düşsek de kalksak da, bizi sırtlayan bir yerin olduğunu hissederiz.
Ve yolculuk… Hayat dediğimiz bu uzun yürüyüşün sonunda, bizi bekleyen bambaşka bir kapı vardır: Gökyüzü. Çünkü gidişimiz hep yukarıdandır, hep bir hafifleyişle, hep bir teslimiyetle olur. Gökyüzü derken sadece mavi bir boşluğu kastetmeyiz; bir huzuru, bir sükûneti, bir tamamlanışı da söyleriz aslında. Kimimiz dua olur yükselir, kimimiz bir fotoğrafın içinden bakar sevdiklerine, kimimiz rüzgârla savrulur bir yaprağın hafifliğiyle.
Gökyüzü, insanın yüklerinden arınmış hâlidir. Orada hesap yoktur, koşuşturma yoktur, dünya telaşı yoktur. Orada sadece hakikat vardır. İnsanın kalbiyle, ruhuyla karşı karşıya kaldığı o büyük sessizlik… O sessizlik ki, bazen bir kuşun kanadında, bazen bir yıldızın ışıltısında, bazen de sevdiklerimizin yüzümüze değen anısında hissedilir.
Belki de bu yüzden insan, toprağı da gökyüzünü de aynı anda özler. Çünkü geldiği yeri bilir, döneceği yeri hisseder. Hayat, bu iki nokta arasında çizilmiş ince bir yol gibidir. Bir ucu doğumun sıcaklığına, diğer ucu sonsuzluğun ancak kalple anlaşılabilen derinliğine uzanır.
Topraktan aldığımız güçle yürür, gökyüzüne vereceğimiz dualarla yaşarız. Ve insanın gerçek yolculuğu, bu iki dünyanın arasında kendini bulabilmesidir.
Biz topraktan geldik; mütevazı, narin, kırılgan… Ama gökyüzüne gideriz; hafiflemiş, arınmış, geride bıraktıklarıyla tamamlanmış.
Çünkü her geliş bir emanettir, her gidiş bir vedadan öte, başka bir başlangıçtır…
𝒴𝒶𝓏𝒶𝓇 𝐻𝒾𝓁𝒶𝓁 𝒞𝒶𝓃𝒶𝓃 𝒮𝑜𝓎𝓁𝓊 𝒜𝓀𝓉𝒶ş
04.12.2025

Yorumlar
Kalan Karakter: