Belma Şahaner - Yenigün TV'de yayınlanan Belma Şahaner'in sunduğu 'Ege'nin Gündemi' adlı programının konuğu Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun doktora yaptığı Boğaziçi Üniversitesi'nden öğrencisi olan Borsa İstanbul'un eski Yönetim Kurulu Başkanı AK Parti 2. Bölge Milletvekili Aday Adayı Doç. Dr. İbrahim Turhan oldu. Gündeme dair sorularımızı içtenlikle cevaplayan Turhan, hocası olan Başbakan Davutoğlu'nu, Türkiye ve İzmir ekonomisini anlattı.
Hocası Davutoğlu'yla tanışmasının hayatını değiştirdiğini ifade eden Turhan,''Adeta Itri ve Dede Efendi’den bir beste dinler gibi dinliyorsunuz o anlatırken. Hakikaten çok etkileyici bir insan. Aynı zamanda akademik yeterlilik ve yetkinlik ile yöneticilik kabiliyeti çok az insanda bir araya gelir. Çok da tevazu sahibi bir insandır. ‘Hangi vasıflarıyla ön plana çıkarırsınız?’ diye sorarsanız: Yazdığı kitaplar ve çalışmaları yabancı dillere tercüme edildi ve ABD eserlerini bastı.'' diye konuştu.
Tecrübelerini ve akademik bilgisini İzmir'e faydalı yönde kullanabilmek için milletvekili aday adayı olduğunu belirten Turhan,'' İzmir’in her sorunu ile ilgili mikro ölçeklere inen çalışmalarımız var. İzmirliler bu seçimde bu imkanı bize verirlerse, biz de sahip olduğumuz bu birikimle, İzmir'i ve İzmirliyi bütün dünyada temsil etmek için, sadece İzmirliler için değil, bütün Türkiye, Doğu Akdeniz için önemli bir üretim merkezi, bir ekonomi merkezi, bir finans merkezi haline getireceğiz'' dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun öğrencisi olma fırsatınız oldu. Sayın Davutoğlu'nu bize anlatır mısınız?
Öğrencilik dönemimizdeki hitabımızla “Ahmet Hocamız” hakikaten müstesna bir insan. Bir insanın bütün bir kariyerini değiştirebilecek kadar güçlü ve akademik bir kişiliği var. Çünkü orada o kadar kısa bir süre içerisinde öyle bir tablo çizdi ki, bir tarafta Antik Yunan’dan başlayarak bütün Batı Medeniyeti’nin varlık felsefesi ve siyaset ilişkisini irdeledi. Bir taraftan ise alternatif medeniyet havzaları; İran, Hint, Çin gibi Doğu toplumlarına aynı analizi yaptı. Ondan sonra da İslam Medeniyeti’ne getirdi sözü. Varlık ve bilgi felsefesiyle siyaset arasındaki ilişkiyi ortaya koydu. Adeta Itri ve Dede Efendi’den bir beste dinler gibi dinliyorsunuz o anlatırken. Hakikaten çok etkileyici bir insan.
Aynı zamanda akademik yeterlilik ve yetkinlik ile yöneticilik kabiliyeti çok az insanda bir araya gelir. Çok da tevazu sahibi bir insandır. ‘Hangi vasıflarıyla ön plana çıkarırsınız?’ diye sorarsanız: Yazdığı kitaplar ve çalışmaları yabancı dillere tercüme edildi ve ABD eserlerini bastı. Ama kişisel olarak ben lisans düzeyinde bir insanın soruları veya sorunları içini işini gücünü bırakacak derecede insanı önceleyen bir kişiliği daha çok ön plana çıkıyor diye düşünüyorum. Çok fedakâr bir insandır. Kendisiyle birlikte oluşturduğumuz bir sivil toplum kuruluşu vardı. Amacı ise: Üniversite’de öğrenim gören öğrencilere disiplinel bir anlayış kazandırmak için hem batı hem de alternatif siyasi düşünce felsefesini anlattığı seminerler vermek idi. İşini gücünü bırakır ve zaman zaman, özel hayatını ve ailesine ayırması gereken zamanı bizlerle harcardı.
İzmir’in ekonomisi hakkında ne düşünüyorsunuz? İzmir’in bir köy olduğu ve yatırımcıları kaçırdığımız söyleniyor. Sizce İzmir’in ekonomisi nasıl düzeltilebilir?
Bu kadar haksızlık yapmamak gerekiyor. Çünkü İzmir her şeye rağmen Türkiye’nin incisi. Ama bu bize yetmiyor. İzmir asla başarısız veya kötü değil ama daha iyi olabilir. Kendisi için, Türkiye için ve Doğu Akdeniz Havzası için daha iyi olabilir. İzmir’in potansiyelinin tamamını değerlendirmediği söylenebilir. Ben de bir İzmirli olarak vefa borcumu ödemek ve Akademisyen ve bürokrat olarak bu deneyimlerimi İzmir ile paylaşmak için aday adayı oldum. İzmir’in neferi olmak için yola çıktım. İzmir sanayinin, tarımın ve hizmet sektörü potansiyelinin çok yüksek olduğu bir şehir.
Babam Atatürk Lisesi mezunudur. Atatürk Lisesi hocalarının ve babamın söylediği bir laf vardır; “İzmir öyle bir yerdir ki dağlarından yağ akar, ovasından bal akar” diye. Ben mesela kendi çocukluğumu hatırlıyorum, ilkokulda bizim sosyal bilgiler kitabımızda Türkiye’nin temel ihracat ürünleri anlatılırdı ve üzüm, incir, pamuk ve tütün gibi temel ihracat ürünlerimizin tamamı Ege bölgesinin ürünleri. Çünkü para eden ve gerçekten katma değeri olan, sanayiye çok çabuk intiba edebilen ürünler bunlar.
Sanayiye gelince ise, Osmanlı’dan itibaren gelen Türkiye’nin sanayileşme sürecinde İzmir ve yakın çevresinde sanayi tesisleri kuruluyor. Pamuklu dokuma, basma ve ayakkabı gibi önemli sanayi ürünleri hep Ege çevresinde üretilmeye başlanmış. Bu İzmir’in ilk sanayileşmeye başlayan şehirlerden biri olduğunu gösteriyor. Bugün hala o potansiyel devam etmekte. Türkiye için bir çok kritik sektör burada ve dahası gelecek inşallah. Üçüncü sektör ise hizmet sektörü. Hizmetler sektörüyle ilgili bir yanlış anlaşılma var. Sanayinin hizmet sektörünün gelişmiş olmasından daha iyi olduğu anlayışı var. Bu doğru değil. Hizmetler sektörü özellikle işsizlik sorununun çözümüdür. Sanayi sektörü gittikçe makineleşmeye gittiği için istihdam etme gücü zamanla tüm dünyada azalıyor. Ancak hizmetler sektöründe ise hala yoğun olarak insan çalışıyor. Bunların hepsiyle ilgili çok mikro ölçeklere inen çalışmalarımız var. İzmirliler bu seçimde bu imkanı bize verirlerse, biz de sahip olduğumuz bu birikimle, İzmir'i ve İzmirliyi bütün dünyada temsil etmek için, sadece İzmirliler için değil, bütün Türkiye, Doğu Akdeniz için önemli bir üretim merkezi, bir ekonomi merkezi, bir finans merkezi haline getirmek imkanımız olur.
İbrahim Turhan kimdir?
1968 yılında İzmir’de doğdum. Evimiz o dönemler Karşıyaka’daydı. Alaybey Parkı’na bakan bir evimiz vardı. O ev aslında annemin de çocukluğunun geçtiği bir ev. Annem aslında eski İzmirli. Çocukluğu Bayraklı’da geçmiş. Dedem o sırada İzmir’de emniyet müdürü olarak görev yapıyor. Karşıyaka’ya taşınmak durumunda kalınca, Alaybey’deki evi almışlar. 2 katlı bahçe içerisinde bir ev. Sonra İzmir’deki yapısal dönüşümünün her yerde olduğu gibi bir yansıması oldu. Daha sonra o 2 katlı ev gitti ve yerine apartman geldi. Alaybey İlkokulu’na okudum. Dolayısıyla Karşıyaka benim çocukluğum ile özdeşleşmiş bir yerdir. Alaybey İlkokulu’nu bitirdikten sonra sınava girdim ve Türkiye derecesi ile Bornova Anadolu Lisesi’ne ve Sen Josef’e girmeye hak kazandım. Sen Josef’i tercih ettim. Sebebi ise ağabeyimin de Sen Josef mezunu olması. Sanırım o konuda ağabeyimi örnek aldım. Sabah kalkardık evden Karşıyaka Vapur İskelesine giderdik. Vapura biner Alsancak’a geçer oradan okula giderdik. Son dersimiz 16.10’da biterdi, 16.30 vapuruna binmek için koşardık. Ortaokul’dan sonra gene bir sınava girdim ve Galatasaray Lisesi’ni kazandım. İstanbul’da yatılı olarak okudum. Ama tabii ailem gene aynı yerde Karşıyaka’da yaşıyordu. Tatillerde İzmir’e gidebilmek ve ailemi görebilmek için can atıyordum. Liseyi bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümünü kazandım. Bitirdikten sonra da ne iş yapacağımı düşünmeye başladım. Arkadaşlarım hep özel sektörde yöneticilik yapıyorlardı. Benim içimde ama hep bir okuma arzusu vardı. Daha hazırlıktaydım ve orada Başbakanımızın muhteşem konuşmasını dinleme fırsatı buldum. O gün zaten akademisyen olma kararını vermiştim. Marmara Üniversitesi’nde bir süre asistanlık yaptıktan sonra doktoramı orada bitirdim. Daha sonra bir süre Yeditepe Üniversitesi’nde, bir süre de Sayın Başbakanımızla beraber Beykent Üniversitesi’nde çalıştım. Daha sonra o Merkez Bankası’nda görevlendirmemiz söz konusu oldu. Önce yönetim kurulu üyesi olarak, sonra ise para politikaları kurulu üyesi olarak ve en sonda başkan yardımcısı olarak Merkez Bankası’nda 8 yıl görev aldım. 2012 yılından sonra Borsa İstanbul’un Kurucu Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü olarak görev yaptıktan sonra aday adaylık için istifa ettim. Eşimle üniversite yıllarında tanıştım. O da Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü mezunudur. Üniversiteyi bitirir bitirmez evlendik. Zaten öğrenciliğimiz birlikte geçmişti ondan sonra da beraber akademisyenlik yapınca üniversiteden hiç kopamadık. Eşimde hem yüksek lisansını hem de doktorasını Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladı. Şimdi İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Yardımcı Doçent olarak öğretim üyesi. 3 tane evladımız var. En büyük kızım Gülruh bu sene 11. sınıfta öğrenim görüyor. 2. çocuğumuz Ahmet Yahya ise 4. sınıfı okuyor. En küçüğümüz Ayşe Katre ise kreşte henüz.Röportajın devamı yarın

Yorumlar
Kalan Karakter: