Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar'ı yakından takip ediyorum. Geçtiğimiz günlerde arkadaşlarımın kendisi ile Yenigün TV için yaptığı röportajı bugün gazetemizden okuyabilirsiniz. Röportaj gayet dikkat çekici bşlıkları içinde barındırıyor.
Başkanlık büyük meziyetler ister. Kumaşınızda varsa halk sizi bir kez daha, bir kez daha talep eder. Kumaşınızda yoksa arkanızdan davul çalarlar, zil takıp oynarlar. Akpınar, 33 ayda net bir biçimde gösterdi ki, Karşıyakalılar bu hizmetleri, bu yakınlığı karşılıksız bırakmayacak. Her ne kadar ilk dönemi olsa da, 40 yıllık başkanmış gibi önemli projelerin altına imza atan Hüseyin Mutlu'yu mutlaka ama mutlaka bir dönem daha yanlarında görmek isteyecekler. Çok fazla uzatmayacağım, zaten röportajın ayrıntılarını 8 ve 9. sayfalarda okumanız mümkün... İşin özeti; Karşıyaka zaten ayrıcalıklı bir kent. Bir çok belediyenin bugün aldığı hizmeti yıllar önce talep etmiş ve almış. İşte böylesine zor bir kente Akpınar'ın kumaşı öyle bir oturmuş, öyle bir tutmuş ki, sokaklarda gezen her frekanstan insanın kendi evladı, kendi kardeşi gibi Akpınar'ı kucaklamasından bunu net bir şekilde anlayabiliryorsunuz... Bir başkan, halkın dilinde konuşabildiği sürece başkandır. Sadece gözlerine baktığında halkının ne istediğini anlayabiliyorsa başkandır. Kaynaklarını iyi kullanıyorsa, eksikleri iyi tespit edebiliyorsa başkandır. Karşıyaka gibi taleplerin çok yüksek olduğu bir ilçede, Akpınar 33 aydır alkışlanabiliyorsa eğer, bunların tümünü gerçekten yapmıştır...
Kemeraltı
Ne kadar uyarsak, ne kadar bağırsak az. Kemeraltı'nda son 10 günde 3 tarihi binanın çöktüğü haberini aldık. Ne kadar üzücü. Yerine, bölgenin tarihi yapısı ile yakından uzaktan alakası olmayan işhanları dikilecek. Geçmiş olsun diyorum. Biz bu kadar yavaş olmaya devam ettiğimiz sürece, bir zaman gelecek Kemeraltı'na bakacaksınız, eskiye ait hiçbir şey kalmamış. Artık ondan sonra tıpkı 100 yıl öncenin Kordon'unu izlediğimiz gibi dünyanın en büyük açık hava çarşısını da fotoğraflardan öğretiriz çocuklarımıza.
Güvenlik açığı
Hazır laf Kemeraltı'ndan açılmışken, bölgede ardı ardına açılan restoranlar tarihi çarşıyı 24 saat yaşar bir hale getirmeye aday. Ama sadece aday. Buradan çıkan insanlarımız, hiçbir güvenlik önlemi olmadan metroya, otobüs veya vapura gidebilmek için türlü oyunlar oynuyor. Bir noktadan gelen şüpheli birine karşı sokak aralarında geçmesini bekleyerek, koşar adımlarla yürüyerek, yollarını uzatarak önlem almaya çalışıyorlar. Daha ne kadar anlatayım, nasıl söyleyim bilemiyorum. Bizim belli başlı değerlerimiz var. Bir İzmirli olarak bunları korumalıyız. Kemeraltı gibi bir yer gece yaşarsa gündüz de yaşar. Binaları restore ederseniz, turist çeker. Basmane ile, Karataş ile, Agora ile, Alsancak, Kültürpark ve Kadifekale ile senkronize olursa İzmir'in markası olur.
Lütfen biraz gayret... Elimizde bir takım argümanlar yokken, dahası olanı da yerle bir ediyorken “Turist neden gelmiyor” diye sızlanma hakkımız yok.
NOT:
Söylemeden geçemeyeceğim. 80 milyona yaklaşan nüfusuyla Türkiye aralarında kan bağı olan koca bir aile. Bir referadum yarışının kardeşi kardeş ile karşı karşıya getirmesini, komşuyu komşu ile küstürmesini istemiyoruz. Sosyal medyada Evetçilerin ve Hayırcıların tansiyonu yükselten açıklamalarını şaşkınlıkla okuyorum. Lütfen aynı hamurdan yoğurulmuş, aynı acılara ağlamış, aynı mutluluklarla gülmüş olduğumuzu unutmayalım. Sonuç her ne olursa olsun, bu ülkeyi çağdaş medeniyetler seviyesine güçlü bir ekonomi ile taşıyabilmek tek gayemiz olmalı...
İyi haftalar...
Yorumlar
Kalan Karakter: