Kişilik: Bireye özgü olan, onu diğer bireylerden ayırt eden ve bireyin uyum tarzını içeren tutarlı olarak gösterdiği duygu düşünce ve davranış örüntüleridir.
Karakter: Bireyin doğumdan itibaren sosyal yaşantılar sonucunda elde ettiği değerler sistemine uygun olarak gösterdiği davranışların, toplumun değerler sistemine göre değerlendirmesinin anlamını taşır. Kişilik aynı zamanda kişinin ahlaki yönüdür.
Mizaç(Huy): Karakter gibi kişiliğin önemli bir parçasıdır. Kişiliğin duygusal boyutudur. Mizaç, kişiliğin duygulanım tarzını ifade etmektedir.
Dolayısıyla toplumu oluşturan bireylerin hal ve davranışları toplumsal yapıda çeşitli karakterleri barındırmaktadır. Kişiliği aile ortamı, okul, sosyal çevre, ekonomik durum, yeterlilik hissi etkilemektedir. Kişiliğin gelişiminde bireyin ruh sağlığının önemi oldukça etkilidir. Psikiyatrist, kuramcı Freud’un saptamalarına göre bilinç; (bireyin farkında olduğu davranışları), bilinç öncesi; (şu anda bilincinde olmayan ancak, biraz düşünüldüğüne ve dikkat gösterildiğinde hatırlanarak bilinç düzeyine getirilebilen zihinsel olayları ve yaşantıları içeren düzeydedir. Bilinç dışı; (bireyin farkında olmadığı arzular, istekleri, dürtüleri, düşünceleri ve duyguları ve yaşantıları içermektedir.
Özellikle kişilik ve açılımlarını etkileyen işlevlerin çoğu gelişimle, bireyin iletişimde olduğu çevreyle ve elbette ki ruh sağlığıyla ilintilidir.
Tüm bunlardan sebep kişinin toplumsal davranışlar biçiminin şekillenmesi kişilik ve kuramlarına bağlıdır.
Ataerkil yapıda erkek çocuk baş tacı edilirken kız çocuk ikinci cins olarak görülebiliyorsa bu ayrımcı yaklaşımda öğretilmiş tavır ve egemen güç vardır. Bu yerleşik bakış açısı iki farklı cinse ayrı anlamlar yüklemekte ve kişiliğin alt yapısına çimento atmaktadır.
Örneğin: Çok fakir bir ailede yaşayan çocukların yaşantıları, yok-yoksullukları, özlemleri onların kişiliğine olumlu ya da olumsuz anlamlarda katkı sağlayabilir. Zira zaman ve mekândeğişimi insan hayatını etkileyen en önemli faktörlerdendir. Keza evlerinde sürekli kavga edilen çocukların bilinç altınayerleşmiş huzur arayışları olsa da kendilerini gerçekleştirme ihtiyaçlarıyla paslaşır ve geçim sıkıntısı içinde olan o çocuk, okur ve okudukça kendini geliştirerek kişiliğinin temel taşlarını oluşturur. Bunun aksi de olabilir ve evinde hır- gür çıkan bir genç, toplumsal hayatta da kavga- dövüş ederetrafındakilerle. Tüm bu olguların altında yatan nedenlerin yek-ünü toplumun anahtarı olan ailede başlar çünkü.
“Armut dibine düşer” derdi eskiler. Atasözleri yerinde kullanımlarıyla ufuk açarken bireylere söz yarışında ne çok sözcük ebeleri türetilir. “Anasına bak kızını ala” diyenler ne demek istediyse “taşı gediğine oturttum” der kurularak. Burada iyiyi ya da kötüyü ayırt etmek akılla izanla mı olmaktadır tartışılır ama bilişsel bilişin bu bilişte rolü var. Zira bakarak, hatta bakmayıp görerek yaşayarak öğrenmede var hayatın öğretilerinde. Üstelik yaşanmışlıklar hafızaya yerleşiveriyor ve hatırlanıyor bellek defterimizde bize, bizi ve pat diye geliveriyor zihinlere.
Kişilik belirlemelerinden anlaşıldığı gibi her insan başka bir dünya ve her bireyin hayata bakış açısı değişiyor. Bu bakımdan da bireyin kişilik gelişimini sağlamak için öncelik aile, eğitim ve olmazsa olamaz olan ruh sağlığının yerindeliğidir.
Her bireyin kişiliğin oturması ve gelişimi yaşadığı hayatın koşulları ile doğru orantılıdır ve birey için bulunduğu ortam, onun topluma katkısı olarak topluma yansıtır. Ya da toplum dışı davranışlara meyleden kişilik yansımaları açığa çıkar ve etrafına yansır.
Öfke patlaması, sabırsız, saygısız bireyler adeta virüs gibi etrafı sararken bu gerçekçiliğin alt yapısını hazırlayan nedenler gözden geçirilmeli, yaşadığı topluma saygıyla, faydayla sevgiyle kucaklayan bireylerin çoğalmasını sağlamalıyız ama nasıl?
“Önce ben” demeden sevmeliyiz insanı ve doğayı… Sevmeliyiz çocuklarımızı… Fakir de olsak fukara da olsak içimizdeki öz saygıyı yitirmeden, “onda var… bende neden yok” demeden kıskanmadan, kendi yolumuza bakıp aydınlanmalı, aydınlatmalıyız etrafı. Dünyayı olduğu gibi sevmek belki de bilge insanların işi ama her insan muhteşem yaratılmış bir varlıktır. Zira akılla bütünleşmiş ruh insana mahsustur ve ruh temizdir… Su gibi hayatın bilinç öncesi olduğu gibi bilinç sonrasıdır insan. Akıl mantık çerçevesindeyken kişi, kalpte hisseder ve iyiyi kötüyü işaret eder ona. Onun için sevelim dünyayı, çiçeği, börtü- böceğiyle… Ormanı, akarsuyu… Bir çocuğun katıksız sevgisi gibi yalansız dolansız yüzüyle en saf duygularımızla sevelim insanı ki, gönül bahçemizde çiçekler açsın… Bizde olanlar tüm topluma sirayet etsin.
Yorumlar
Kalan Karakter: