Gazetem İzmir / Yusuf ERKEK - Yapımcılığını ve sunuculuğunu Salih Erkek’in üstlendiği, Gazetem İzmir TV ve Erkekçe TV ortak yayınıyla ekranlara gelen Erkekçe programının konukları AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Meclis üyesi Fikret Mısırlı ve Ege'de Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Turan Çatal oldu. Geçtiğimiz günlerde meclisten geçen basın, sosyal medya ve internet haberciliğine ilişkin düzenlemenin konuşulduğu programda düzenleme maddelerinden 29'ncu madde üzerine görüşler sunuldu.
Salih ERKEK: Sevgili Turan kardeşim, son çıkan basın, sosyal medya ve internet haberciliğine ilişkin düzenleme hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Turan ÇATAL: Salih Bey mecliste Cumhur İttifakı'nın oylarıyla geçen yasa toplumda bir infial yarattı. Hukuki terimlerin içinde boğulduğumuz bu yasayı internet portallarını zapta almak olarak görüyorum. Bazı yönleri iyi gibi görünen bu yasanın muğlak tarafları var, art niyetli olmamaya çalışıyorum, ancak toplumda infial yaratan 29'ncu madde var. Maddede “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak.” deniyor. Toplumca yargının bağımsızlığı konusunda şüpheler duyduğumuz bu zamanlarda umarım Anayasa Mahkemesi 29'ncu madde ile ilgili itirazı kabul eder, en azından hapis kararı kaldırılır. Basının özgür olması gerekir, halkın haber alma özgürlüğü vardır, basın mensupları da bu görevi layıkıyla, liyakat esaslı yapmalıdır. Eğer yalan bilgi veriyorsa hemfikiriz, ahlaki olmayan durumlarda kendimiz bile bu gibi durumlarda kişileri deşifre ve ifşa ediyoruz. Ama hapis cezasına kadar uzanan bu maddenin ağır olduğu kanaatindeyim.

Salih ERKEK: Yasayı beğenen basın emekçileri var mı?
Turan ÇATAL: Toplum baskıyla, şiddetle, hapisle dizayn edilemez. Özgürlüklerle toplum gelişir, yaşam bulur. Gazeteci arkadaşlar ilan ve reklam alacağız diye sevinebilirler ancak üzerimizdeki baskıyı ne yapacağız? Bu yasayla birçok arkadaşımız cezaevine girecek. 29'ncu madde tamamiyle mahkeme heyetinin tasarrufuna kalmış durumda. Yani neresini beğenelim, geçici süreyle verilmesi gündeme gelen basın kartına mı sevinecekler?
Salih ERKEK: Sevgili Fikret, siz uzun yıllardır AK Parti çatısı altında siyaset yapıyorsunuz, hali hazırda Karabağlar ve Büyükşehir Belediye Meclisi üyesi olarak bu yasayı nasıl görüyorsunuz?
Fikret MISIRLI: Salih bey ben size yasanın ne demek istediği konusunda yorum yapmak istiyorum. 40 maddelik yasada en can alıcı mdde 29'ncu madde. Herkes bu maddeye takılmış durumda. Aslında bu madde gazetecileri yanı sıra sosyal medya kullanan kişilere de sorumluluk yüklüyor. Size diyor ki yalan haberi yayamazsın. Aldığın haberin doğruluğunu kontrol etmeden toplum nezdinde infial yaratacak haberi yayınlarsan bu suçtur diyor. Bu madde sadece yalan haberi yayanla, yayınlayanla alakalı. Bunu yapan sosyal medya kullanıcısı ya da basın temsilcisinin hiç mi suçu yok? Yalan haberi yaymanın bir bedeli olması gerekmez mi? İşin bu yönünden bakarsanız maddeyle alakalı korkunuz olmaz, kimsenin doğru haberle, belgeli haberle sorunu yok. Özellikle sosyal medyada toplumda hiç olmayan bir şeyi yalan yanlış haberler ve resimlerle varmış gibi gösteriyorlar. Sözünü ettiğimiz 29'ncu madde tam olarak bu olumsuzlukların giderilmesini sağlayacak. Toplumda infial yaratacak konular bu yasayla insanlarda çeki düzen verdirecek. Toplumu kimsenin yalan yanlış haberlerle kine, nefrete yönlendirmeye hakkı yoktur.
Salih ERKEK: Sevgili Turan sizce 29'ncu madde gerekli miydi?
Turan ÇATAL: Salih Bey zaten hali hazırda olan yasada tekzip etme diye bir durum vardı. Hangi haber yalansa karşı tarafın talebi üzerine yayınlanan sayfada noktası virgülüne kadar tekzip yayınlama zorunluluğu var. Bu yasa varken hapis cezası getirmeyi fazla görüyorum. Bu yasayla yapacağımız haberlerden önce başımıza bir iş gelir mi korkusu yaşayacağız. Bütün basın emekçileri için geçerli bu söylediğim. Sosyal medya mecralarında sahte profillerle yapılan paylaşımlara, gerçeği yansıtmayan haberlere bizde karşıyız ancak bu yasa sadece bunu değil tüm medyayı baskı altına almaya yönelik çıkartılmış olduğunu düşünüyorum. Sosyal medyada yalan haber yayan, halkta infial yaratmaya çalışılan hesaplar tespit edilir ve kapatılır. Toplumsal dejenerasyona hepimiz karşıyız, sonuçta hepimizin belli bir ahlak anlayışı var, kimlik anlayışı var, onursal yaşama bakış açımız var. Biz bunlara karşı değiliz, biz şuanda internet portallarında verilebilecek hapis kararına karşıyız ve bunu tartışıyoruz.
Fikret MISIRLI: Burada yanlış yorum yapılıyor. Sosyal medya mecralarında bot hesaplarla yalan haberi yayarsan Amerika'dan Türkiye'yi karıştırırsın. Dolayısıyla burada kendi kimliğinizle yazın, varsa bir suçun, yalan haberin o zaman yargılanıyorsun. Terörü destekleyenlerin dışında sosyal medya mecralarında örnek olarak çocuk tacizcisinin bilgilerini alamazsın. Şimdi bu yasayla ne oldu? Sen kayıt altına girdin, tweetter hesabından gerçek kimliğinle yaz, yalansa bunun bedelini öde, kontrol etmediğin bir haberi servis ettiysen bunun bedelini öde. Yasaya bu yönden bakmak lazım, kafamızdan yorumlayarak bakarsak zaten yanlış yorumladığımız için karşı çıkarız.
Turan ÇATAL: Peki, örneğin Salih arkadaşım bir siyasi partide milletvekili, sosyal medya hesabına girdim ve yapmış olduğu bir paylaşımı mantıken bana doğru geldiği için paylaşım yaptım ama haber yalan habermiş. Haberi paylaşan kişi milletvekili ve dokunulmazlığı var. Ben onun yaptığı paylaşımı beğendiğim ve paylaştığım için hapis cezasına çarptırılıyorum ama paylaşım sahibine kimse dokunamıyor. Bu saçma değil mi? Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yurtdışı gezisinde 8 saat ortadan kaybolduğu hakkında haberler çıktı. Kimisi MİT ile kimisi FETÖ ile kimisi adaylığı ile ilgili görüşme yaptı diye paylaşımlar yaptı. Toplumu infiale sürükleyen bir durum bu. Bende bu paylaşımı yaptım diye özgürlüğümden mi kısıtlanmam lazım, Sayın Kılıçdaroğlu beni dava etti diye cezaevinde mi yatmam gerekiyor. Bu kadar basit mi yani?

Salih ERKEK: Fikret kardeşim ben bir televizyoncu, gazeteci olarak sokağa çıkıp halka belediye başkanı çalışmıyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz diye sorarsam ve başkan beni dava ederse 29'ncu maddeden yargılanır mıyım?
Fikret MISIRLI: Sosyal medyada halkın nabzını tutan bir kameramanın sorusundan bahsediyorsak, kişilik isimleri, her şeyleri var ise haber yapmasında sorun yok. Ama haberi doğru biçimde aksetrmesi çok önemli. Yoksa belediye çalışmamış, hükümet eksik iş yapmış, aksaklıklar varmış dersen bunlar her zaman ortaya atılıp konuşulan konular. Bunlarla ilgili bir kısıtlama, engelleme yok.
Salih ERKEK: Birbirinden değerli konuklarım, ayaklarınıza, ağzınıza sağlık. Gündemi konuştuk, değerlendirdik bu anlamda her ikinize de teşekkür ediyorum. Son sözleriniz nelerdir?
Turan ÇATAL: Salih bey insanların alım gücü yok oldu, yoksulluk sınırının 23 bin, açlık sınırının 8 bin 500 TL'nin olduğu bir yerde asgari ücret 5500 TL, emekli maaşı 3500 ile 5000 TL arası değişiyor. Nasıl olacak bu işler, nasıl geçinecek vatandaşlar. Buradan yaşam hakkı olduğu için yetkililere seslenmek istiyorum, elektrik, doğalgaz, su bunlar yaşam hakkında var, bunların fiyatlarını düşürün. İzmir'de Türkiye'nin en pahalı suyunu kullanıyoruz. Her ay tefe tüfeye göre zam geliyor. Bunların gündeme getirilmesi gerekiyor. Ben Memleket Partisi İzmir il yöneticisiyim, Sayın Fikret Mısırlı benim çocukluk arkadaşımdır, çok sevdiğim bir şahsiyettir. Her ikimizin görüşleri farklı olsa dahi sizin nezaretinizde uygar ve medeniyce bir program yapabildik. Keşke bu diyalog bütün siyasi parti yöneticilerine örnek olsa. Bu anlamda size de bizi misafir ettiğiniz içni teşekkür ediyor, Gazetem İzmir ailesinin başarılarının daim olmasını diliyorum.
Fikret MISIRLI: Olaya şu yönden bakmak gerekiyor. Dünya genelinde enerji fiyatları 7 – 8 kat birden arttı. Bazı bölgelerde bu rakam 15 – 20 katları buldu. Türkiye enerji yönünden dışa bağlı bir ülke ve Türkiye'de elektriğin %70'lik fiyatını devlet sübvanse ediyor. Aynı şekilde doğalgazında %70'lik kısmını sübvanse ediyor. Şuan Ankara belediyesinde AK Parti grubunun sayısı fazla olduğu için suya zam yapılamıyor ancak İzmir'de AK Parti grubu olarak sayımız az olduğu için yapılacak zammın önüne geçemiyoruz, bu sebeple İzmir Türkiye'nin en pahalı suyunu kullanıyor. Su bir insanın yaşam hakkıdır, tartışmaya açık bir konu olmadığını düşünüyorum. Ama İzmir halkını tüccar olarak görürseniz, suyu Türkiye'nin en pahalı suyu haline getirirsen burda bir yanlışlık var demektir. Bu belediyenin gelirleri içerisinde sübvanse edilebilecek bir konudur. Konuşulacak çok konular var önümüzdeki günlerde tekrardan bir araya gelmek ve detaylı konuşabiliriz. Bu vesile ile size ve Gazetem İzmir ailesi çalışanlarına başarılar diliyorum.
