Öyleyse kamusal görünürlükten
ziyade kişisel gösteri peşinde koşanlara küçük bir hatırlatmada bizden olsun.
Yani memleketten yani milletten...
Zira içimiz şişti seri seri aynı tiyatroyu izlemekten!
Devletin kurumsal hesaplarını
açıyoruz…
Karşımıza kamudan çok bir
“influencer” çıkıyor.
Slogan aynı ama alt başlık farklı;
“Halk için, ama önce ben parlayayım.” (halk için kısmı da zaman zaman muamma da hele şimdilik anladığımızı çaktırmayalım)
Özçekimlerle bezenmiş, altına cümle
arası dua ve teşekkürü iliştirilmiş içerikler…
Kiminle görüşmüş, nerede oturmuş,
kim onu takdir etmiş, hangi kürsüde ne kadar alkış almış… mış da mış!
Dijital bir kariyer albümü misali saçlar taranmış, ayakkabılar cilalanmış, bayramlık seyranlık gülüşler yüzlere yapıştırılmış...(temsil ettikleri kan ağlarken!)
Velhasıl kamu hesabı diyoruz lakin
içerik bas bas bağırıyor kamunun değil, şahsın özel mülkü diye.
Kurumsal hesaplar, bir tür “makamda kim var?” gösterisi haline gelmiş, artist ve aktör üretiyor da okula var kardeşim bunun da! Okusaydın ya bir sinema bir tiyatro ya da çıksaydın ya podyuma...
Bugün Türkiye’de birçok kamusal hesap; görev yapan kişinin şahsi özgeçmişini, katıldığı törenleri, girdiği odaları, çektiği fotoğrafları bir “kamu hizmeti” gibi sunuyor oysa!
Peki kim inanır buna?
Yok, Kadir İnanır da inanmaz asla...
Hepimiz olmasa da (ki olsa zaten
konuyu yazıyor olmazdık da..!) çoğumuz biliyoruz işin ardını da aslını da...
Makama oturmak, şahsi gösteri alanı
açmak değildir zira.
Kamusal hesaplar, kamunun malıdır ve hiçbir kişi tarafından kişiselleştirilemez boy boy reklamla, fotoğrafla...
En etik dışı ve hukuka aykırı olan
ise vatandaşı engellemektir fütursuzca!
Kamusal bir hesap, şahsi hesap
değildir.
Halkın vergisiyle yürütülen bir kamu mecrasında, vatandaşı eleştirisi sebebiyle engellemek Anayasa’ya ve AİHM içtihatlarına aykırıdır; bunu da bilmeyen yoktur illa!
İfade özgürlüğü, yöneticilerin
hoşuna giden yorumlarla sınırlanamaz; kritik bir hatırlatma daha yapmış olalım
burada.
Dahası kamu bütçesiyle yürütülen
bir mecra üzerinden sadece bir kişinin görünürlüğünü artırmak, kamu kaynağını
şahsi faydaya yönlendirmektir ve bu da görev suistimali kapsamında
değerlendirilebilir; ikinci hatırlatma olsun bu da.
Ayrıca kurumdan ziyade kişinin öne çıkması kuruma güvene zarar verir ve risk yaratır daima!
Peki dünya ne diyor bu konuda?
İngiltere’de Gov.uk adresli resmi
hesaplarda birey yoktur, sadece hizmet vardır.
Kanada ise kurum sözcülerinin açıklamalarına yer verir. Tüm içerikler arşivlenir, bilgi edinme yasasına tabidir. Avrupa Birliği’nde ise paylaşımlar “kamusal yarar” ilkesine göre yapılır. Hesaplar kuruma aittir, kişisel mülkiyetmiş gibi kullanılamaz.
Yani diyor ki,
“Kurum kalıcıdır, kişi geçicidir. Kamu kurumu vitrin alanı değildir.”
Demem o ki;
Kamu hesabı mı ego alanı
mı...derken kamusal hesaplar birer gösteri alanı değil, şeffaflığın dijital
uzantısı olmalı.
Makama gelen, sadece konuşmayı
değil; susmayı da dinlemeyi de ve en önemlisi cevap vermeyi de bilmelidir halka
en yüksek hassasiyet ve saygıyla!
Biletleri satar, seyircisi çok olur
mu bilmem ama parlamak isteyenler halkın vergisiyle değil, bir zahmet kendi
imkanları ile yürüsün istediği sahne ışıklarının altında.