Patolog Dr. Nilgün Erbil’in İzmir Ticaret Odası Kültür Salonunda kişisel resim sergisinin açılış konuşmasında; “Yaptığım soyut resim çalışmalarımın gelirinin yarısı Gazze’deki insanlık dışı savaşın ortasında kalmış, çocuk ve kadınlarımıza verilecektir” dedi.
Sanat: İnsanın yaratıcı yeteneklerini kullanarak ortaya koyduğu eserler olarak ifade edilir. Bu eserler, resim, heykel, müzik, edebiyat, tiyatro, dans, sinema gibi birçok farklı disiplini kapsar. Sanat, duyguları, düşünceleri ve hatta toplumsal eleştirileri ifade etmenin bir aracıdır.

Bir başka yorumla Sanat: Sanat, hayal gücünün ve yaratıcılığın farklı tekniklerle dışavurumudur. Ama ve lakin tarih boyunca sanatın ne demek olduğu ile ilgili pek çok farklı fikirler ortaya atılmıştır.
Sanat, güzelden haz duyma, nefret, yaratma, güzeli görebilme, sevinç, öfke gibi duygular gibi insancıl faaliyetlerin çeşitli yollarla dışa vurumu ile de tanımlanır. İster sanatı ortaya atan kişi ister o sanata heyecan katan kişi olsun bu tarz insanların ortak özelliği, hayatın mutlu noktasını yakalayabilmiş olan kişilerden oluşur. Pek çok filozof dallarını ve sanatı, temel ihtiyaçlardan sonra gelen ilk olarak zorunlu ihtiyaç olarak gördü. Hatta bazı düşünürlere göre yine insanı hayvandan çok daha farklı bir hale gelen ağlama, konuşma gibi özellikler değil de aslında tamamen sanattır düşüncesi bulunur.

Sanat, hayata renk katarken, toplumsallaşmayı ve sevgiyi, anlamayı beraberinde getirmektedir. Tam da bu yüzden sanatçının yaşamsal işlevi çok kıymetlidir. Dünyaya bakan, bakmayıp gören insan, sanatçı duyarlılığındadır. Aykırıdır ve kendinden olan ve olamayanın yanındadır. Çocukları, kadınları, insani yaşam hakkını, yoku yoksulu, güç için birleşmiş güçleri kınayarak bazen bir şiirin seslenişinde, bazen bir heykelle ve bazen de bir ressamın tuvalinden çıkan isyanla, buruklukla insana insan olduğunu hatırlatır. Yazarak, resmederek toplumsal varoluşlara gönderme yapar sanatçı.

21. yüzyılda çıkar için, “en büyük benim” diyen ve dedirtmeye çalışan güçlere karşı tavır alan sanat ve sanatçıdır. Masum insanların ne uğrunda hayatlarının yok edildiğini sorgularken insan, sanatçı; eserlerine yansıtır hayatı en insani duygularıyla. Acımasız zalimlerin, bir çocuğun kucaklamak istediği umudu kucaklamak ister. Savaşlardaki insan kıyımına, kadınların katledilmesine, çocukların açlıktan ölmesine her insan gibi karşı gelirken nesnelliği ilmek ilmek işlerken tarihe not düşer. Kaldı ki yaşam hakkı herkes için vardır ve insanı insanyapan en önemli haklarımızdandır. Bu bağlamda, İnsan Hakları Beyannamesine göre de öncelik insanın yaşam hakkıdır.

Gelgelelim insan-oğlu yüzyıllar boyunca; dünyaya ya da etrafına egemen olma duygusuyla “ben-merkez” olma peşindedir. Belki de bu yüzden insan-oğlu terbiye edemediği, “ egosunun”, esiri olmuştur çağlar boyu ve günümüzde.
Bu gerçek, uzak tarihe ve yakın tarihe hatta bugünümüze uzanan zincirleme olaylar silsilesi olarak devam etmekte, duyuşsal, bilişsel anlamda; içinde zerre kadar insanlığı barındırmayan toplumların faciaya yol açan insan kıyımları-katliamları ile süregelmektedir. Nitekim Filistin’de, çocuk, yaşlı, kadın, erkek ayırmadan yok edilen yaşam hakkı olan hayatlar yok ediliyor ve ne yazıktır ki, sürüp gidiyor… Savaşın yakan yıkan yüzünde, savaşın tam da ortasında; masum çocuklar, kadınlar, yaşlılar var. İsrail’in yaptığı katliamlar, 21.yüzyılın ayıbıdır. Güya çağdaş, güya medeni görünen İsrail’in, “salt Müslüman” diye çoluk-çocuk insan kıyımı yapması ne insan haklarına ne de vicdanlara sığar. Sığmıyor... O zaman ne yapacak insanlık? Ülke olarak bizler ne yapacağız? Sanatçılar, aydınlar ve duyarlı vatandaşlar ne yapmalı ne yapabilirler? Nasıl mâni olacağız bu savaşa? Ve diğer hak ihlali yapan ülkelerin çıkardığı savaşları nasıl durdurmaya çalışacağız?
Daha çok sesimizi yükselteceğiz ve masum insanların yanında olduğumuzu onlara ve tüm dünyaya haykıracağız…
Şadıman Şenbalkan