2006-2009 yılları arası , 7,95 metrelik ahşap bir yelkenli ile tek başına dünyayı dolaşan denizci Özkan Gülkaynak’tan Ege Denizi ve İzmir Körfezi’yle ilgili korkutan açıklamalar geldi. Balık çiftlikleri özelinde kirlilik nedenlerini ve neler yapılması gerektiğini Özkaynak planlanan balık çiftlikleri yapılırsa İzmir Körfezi için hiç bir umut kalmayacağını söyledi.
Özkan Gülkaynak Ege Denizi’nin can vermeye başladığını belirterek ve balık çiftliklerini kast ederek ‘Gerekirse bir sektör yeniden ve bireysel çıkarlardan arındırılarak yapılanmalı, geleceğimizi, çocuklarımızı düşünmek zorundayız’ dedi. İzmir Körfezi’ndeki planlanan balık çiftliklerinin yapılması durumunda hiç umut kalmayacağını belirten Gülkaynak belediyelerin kıyı doldurma faaliyetlerini eleştirdi.Yüzbinlerce yıldır su aşınmasıyla dantel gibi şekillenen, doğal güzelliği ile tanınan kıyılarımız birkaç günde yapay bir hale bürünüyor. Yer kazanmak için yapılan bu uygulama önceden yapılan hataların başka hatalarla düzeltilmesi çabasıdır. Aslında hatanın üzerine hata var etmektir.İnsanlığada, doğal güzelliğede, doğal yaşamada sayısız ve geri dönülemeyecek zararları vardır.Kıiyılara koruma maksatları dışında dokunmak aslında ağaç kesmekten farksız bir doğal zarardır.

‘SAHİL GÜVENLİK BOTU GİBİ GEZİYORUM’
Özktan Gülkaynak Ege Denizi’nin her sene dramatik şekilde artan kirlenme gözlemdeği belirterek “Ben her sene Sahil Güvenlik botu gibi geziyorum her tarafı kontrol ediyorum. Girip çıkmadığım kıyı-koy kalmıyor ve buralarda dalıyorum. Ekosistem korkunç bir şekilde hırpalanıyor. Bunun sebepleri sadece karasal atıklar değil. Balık çiftlikleri bunda önemli hatta bazı bölgelerde baş rol oynuyor. Bunu saklamaya çalışıyorlar. Korunmaya çalışılan bir sektör. Bizde bir sektör eğer para getiriyorsa zararları hep ört bas edilmeye çalışılıyor. Balık çiftliklerini yamalı bohça gibi ve bazı çevrelerin işlerine geldiği gibi yeniden düzenlediler. Konunun içindeki bazı akademisyenler sektörden gelir elde ettikleri için gerçekleride söylemiyorlar. Bu konunun tartışılması bile anlamsız meseleyi sulandırmaktan başka bir şey değil. Çünkü zarar konu ile eğitimi olmayan bir insanın bile anlayacağı kadar büyük ve ortada. Ege denizi dünyanın en berrak sularındandır. Bu yeterince bilinmeyen bir doğa değeridir. Hem kapasitesi aşırı artan hem yanlış yerlerde konuşlanan hemde özensiz koşullarda üretim yapan çiftlikler, denize bir şekilde sızan karasal atıklar, hemde bazı şehir arıtmalarının yeterince verimli çalışmaması nedeniyle dünyanın en nitelikli denizlerinden bir olan Ege bu niteliklerini kaybediyor” dedi.
İZMİR’İN ARITMALARINA METALİK ADA ÖRNEĞİ!
Özelikle Kuzey Ege denizinde,yani Çeşmeden Çanakkale boğazına kadar,denizlerin filitreleri olan boyları 1 metreye kadar uzanan dev midyeleri andıran pinalar,ciddi bir hastalıkla karşı karşıya olduğunu belirten Gülkaynak “Milyonlarcası ölmüş durumda, bu sezon 1 tane bile canlı görmedim. Pinalar Ege’de yaşayan en büyük kabuklular olarak deniz suyunu en çok temizleyen canlılardan. Yabancı kaynaklardan aldığım haberlere göre bunun sebebinin İspanyadan Akdenizin doğusuna kadar yayılan bir parazit olduğu şeklinde. Her ne olursa olsun önceden Marmara denizinde yok ettiğimiz pinalar şimdi Ege de yok olmak üzere. Denizden uzak yaşan biri konunun önemini anlayamaması doğaldır. Ancak pinalar azaldığı için kirlilik her geçen yıl farkedilir derecede artıyor. Deniz kirliliği arttıkça diğer kabuklular ve hatta yosunlar bile azalıyor.Kestaneler ve deniz patlıcanları çok azalmış durumda. Bu canlılar Ege nin oksijen kaynağıdır,filitresidir. Akademik çevrelerin,STK lar ve hükümetler,hatta komşu ülkeler ile uyulu ve titiz çalışarak acilen tedbir alması gerekir. Son yıllarda çıkan bir avcılık deniz patlıcanlarının toplanması şeklinde. Bu talanın acilen durdurulması patlıcanların koruma altına alınması gerekir.
‘TÜRKİYE’NİN HİÇBİR YERİNDE ARITMALAR TAM VERİMLE ÇALIŞMIYOR’
‘Türkiye nin hiçbir yerinde arıtmaların tam verimle çalıştığını zannetmiyorum’ diyen Gülkaynak “Sebeblerini tam bilemiyorum ama gözlemler bunu gösteriyor. Restoranların ,evlerin, bazı tesislerin kaçak olarak atıkları denize veriliyor.Topraktan sızanlar ise işin cabası. Çevresel bir devrim yaşamak zorundayız. Ege yi kaybedersek kitselel bir mutsuzluk var olacaktır. Huzur hep yaşayan bir doğa yanında var olur”

MAVİ KART UYGULAMASINA AVUSTRALYA ÖRNEKLİ TEPKİ!
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın başlattığı amatör denizcileri de kapsayan ‘Mavi kart’ uygulamasına tepki gösteren Gülkaynak “İnsanların özel teknelerine pis su tankı koyma zorunluluğu getirdiler. Yani siz kullanmasanız bile o pis tankını boşalttığınızı ispatlamak zorundasınız. Yani Sahil Güvenlik sizi durduruyor. Bakıyor mavi kartınıza, siz hiç bunu boşaltmamışsınız diyor. Siz de ben 6 aydır karadayım tekneme uğramadım, kullanmadığım için boşaltmadım diyorsunuz. Bu durum Sahil Güvenlik’in insiyatifinde, size inanmıyor ve 15 bin TL ceza kesiyor. Siz ispatlamakla mükellefsiniz. Ancak dünyanın hiç bir yerinde pis tankı gibi zorunluluk yok. Ayrıca pis su tankında birikiken organik artıklar bir süre içinde fermente olur ve denize boşaltıldığında doğaya karışması daha zor olur, bununla birlikte tekneler koku yapmasın diye pis su tanklarına çözünürlüğü en zor olan deterjanları bol miktarda koyup sonrasında çoğunlukla denize basıyorlar.Bu durum kirliliği misli ile arttırıyor. Bu duruma dünyanın en büyük denizleriyle çevrili Avustralya ve Yeni Zellanda da dahil. Bizzat yaşadığım durumu anlatayım. Sahil Güvenlik ile şakalaşıyorum, ‘Burada pis su tankı zulmü yok di mi?’ dedim. Adam bana gülerek, “balıkların tuvaletinden bir şey olmuyorsa, insanın tuvaletinden ne olur ki’ dedi. O zaman balıkların altına bez bağlayalım dedi, gülüştük karşılıklı. Bizimkiler bunu abestle iştigal şekilde takip ediyorlar. Komediden başka bir şey değil. Mavi kart gibi şeylerin peşinde koşulacağını deniz patlıcanı talanına son versinler. Japonya istiyor diye deniz diplerini talan ediyorlar. Deniz patlıcanı da pinalar gibi suyu temizler” diye konuştu.
‘BALIĞIN TAVUKTAN BİR FARKI KALMIYOR’
Özellikle kış döneminde küçük küçük sessizce artan balık çiftliklerinin sayesinde Ege nin bir çok bölgesi balık çiftlikleri ile doldu.Hatta bazı körfezler üretim alanın ilan edilerek doğal nitelikleri tamamen kayboldu. Ne yazıkki ülke olarak”parar getirsinde ne kaybettirirse kaybettirsin “şeklinde bir üretim anlayışımız var. Felsefe olarak üretimin doğal değerleri kaybettirmeye başladığı noktada durmasını bilmemiz lazım. Ne yazık ki işin farkında olmayan halk kesimimiz ise ‘Ne var yani burada ucuz balık yiyiyoruz’ diyor.Hatta bazen bizlerede ehli keyf, üretim düşmanı vs gibi yakıştırmalarda bulunuyor.Halbuki bu balıkların sağlıklı deniz balıkları gibi faydası da yok. Hormonlarla besleniyorlar. Denizde bakteri oluşmaz genelde. Ancak bu balıklar çok dar bir alanda yetiştikleri için her hafta antibiyotik iğne oluyorlar. Bütün yemlerde genetiği değiştirilmiş gıdalar var, hem de hepsinde var. Tavuktan bir farkı kalmıyor balığın” diye konuştu.
‘ÇEŞME’NİN BERRAKLIĞINI KAYBETMESİNİN NEDENİ BALIK ÇİFTLİKLERİDİR’
Ege Denizi için akıntını olmadığı ve kapalı bir deniz tanımlaması yapan Gülkaynak “Ege’de koylar iç içedir. Bu suların en önemli doğal değeri şudur. Plankton düşüklüğünden dolayı dünyanın en berrak denizidir Ege. Şimdi bu denizi temizleyen kabuklulur vardı. Siz buranın berraklığını balık çiftlikleriyle ve diğer özensiz uygulamalarla yok ederseniz insanları mutlu eden çok önemli bir doğal değeri yok etmiş olursunuz. Balık çiftlikleri nin de burada katkısı emin olun çok büyük.. Özellikle Çeşme Ildır(Gerence) Körfezi tamamen talan edilmiş durumda. Ildır Körfezi dünyanın en barrak sularına sahiptir. Bunu üç okyanusu da görmüş birisi olarak söylüyorum. Yani sahipti demek lazım. Ordaki Eşek Adası, Karaada, berraklıktan nasibini alırdı. Artık böyle değil oralardaki berraklığın yerini yağlı bir su almış. Deniz dibinin görme 30 metrelerden 3 metreye kadar düşmüş.Kuzey yönlü hakim rüzgarın oluşturduğu,düşük hızlı güney akıntısı ile tüm kirlilik Ilıca sahillerine taşınıyor ve Çeşme sahillerinin berraklığını kaybetmeninde de asıl sebebi bu. Tabiki karasal atıklar, teknelerin pislikleri, deterjanlar, güneş yağları bunların hepsine neden. Ama bunların asıl sorumlusu Ildır Körfezi’ndeki balık çiftlikleridir. . Çeşme’nin sularının berraklığını kaybetmesinin yüzde 90’nı bu balık çiftlikleridir. Mesela Karaburun’da böyle bir durum yoktur. Nedeni balık çiftliklerinden göreceli olarak uzak olması ve coğrafi konumudur.
‘BİR SEKTÖRÜ YENİDE YAPILANDIRMAK ŞART ’
Özetle söyleyecek olursak kıyı şeridimizin önemli bir bölümünde yosunlar hastalıklı, pinaların neredeyse tamamı ölmüş. Deniz kestanaleri ve deniz patlıcanlarının sayısı dramatik bir şekilde azalmış. Yani İzmir’in su altı ekosistemi çok ciddi bir şekilde geri dönülemez şekilde kötüye gidiyor. Bundan dolayıdır ki suyun berraklağı her geçen sene gözlenebilir şekilde azalmaktadır. Buna çok ciddi şekilde, hükümetimiz, işin bilim tarafı, üniversiteler oturarak bir fedakarlıkla bir çözüm bulmak zorundalar. Yoksa bunun geri dönüşü olmayacak. Arıtma için çok ciddi adımlar atmak lazım. Atılan adımların arkasında durulması lazım. Gerekirse buna neden olan sektörlerdeki uygulamaları yeniden yapılandırmak lazım. Geleceğimizi düşünmek zorundayız. Balık çiftlikleri konusunda çok konuştum, ama hemen karşınıza konuyu zararsızmış gibi gösteren bazı akademisyenler çıkıyor. Ege denilen deniz ülkemizin en önemli değerlerinden biri, bunu bilmiyorlar, farkında değiller.
SUYUN ALTI BERBAT DURUMDA
Dünyanın en büyük denizlerine sahip Avustralya’da bile balık çiftliklerinden 10 ya da 15 tane vardır. Üstelik Avusturalya çevresi tamamen güçlü akıntılarla çevrili geniş açık okyanuslardır.Buna rağmen her biri karada ve hemen arkalarında arıtma tesisleri vardır.. Türkiye’de yapılması gereken şey bunların bir sanayi sitesi gibi bir alanda toplanması ve arıtma tesisleriyle yeterli kapasite ile işletilmesidir.Doğal olarak bu durum üretim maliyetini etkilemektedir, uygulaması daha zordur.Zaten ucuzculuk ve kolaycılık zihniyeti bize herşeyi kaybettiren değilmi ?.. Balık çiftlikleri sanırım 2008 yılında güya 0.9 mil açığa taşındı,taşınmak zorunda kaldı çünkü koylarda oksijen bittiği için zaten üretim yapılması mümkün değildi.Bunun üzerine adalarda koylarda pislik içindeki tüm alt alt yapı tesislerini bırakarak göçebe gibi sadece 0,9 mil açıktaki yerlerine geçtiler. Bu sefer kirlilik başka şekilde yayılmaya başladı. Bununla birlikte koylardan adalardan ayrılan tesisler bıraktıkları tesis artıklarını bile temizlemeye özen ve gerek görmediler. Bu nasıl bir ülke sevgisi ? Hatta bir çok yerde kafesler taşınmakla birlikte,tesisler,işletmenin balıkçı gemileri ye depoları bu doğal alanları halen işgal ediyorlar.Ne hakla doğal bir koya, böyle bir derme çatma alt yapısı olmayan bir tesis kurabiliyorsun. Her yedde bidonlar yüzüyor, denizin altı lastiklerden tutun, borulardan ağlara kadar pisliklerle dolu. Mesela Seferihisar’daki Kokar/Gökliman berbat olmuş durumda. Çeşmenin güneyindeki pırıl pırıl kumlarıyla nam salmış Mersin limanı derme çatma binaları ile fakir bir Uzakdoğu kıyı kaşanasından farksız.Güllük Körfezindeki adalarda yem siloları hala duruyor. Suyun altı berbat durumunda” diye konuştu.
PLANLANAN BALIK ÇİFTLİKLERİ YAPILIRSA HİÇ UMUT KALMAYACAK
İzmir Körfezi’nde balık çiftliklerinedn bahseden Gülkaynak “ Balıklıova açıklarında bir tane çiftlik var. O da o yöreyi kirletiyor. Karaburun’da bir avuç deniz sevdalısı buna engel olmaya çalışıyor. İzmir Körfezi içine yapılması planlanıyor. Biz de sürekli engel olmaya çalışıyoruz. Körfez’in içine eğer yoğun bir şekilde balık çiftliği yapılırsa hiçbir umut kalmayacak. Şu andaki durum Çeşmealtı ve Urla tarafları ciddi zarar görmüş durumda. Kastım tamamen canlı hayat kalmamış anlamında değil. Olması gereken yani bir 20 sene önceki hali gibi değil. Çok mat bir deniz var. Tabiki Urla’ya Kuzey Denizi’nden bir yabancı getirirseniz. Kendi ülkesindeki bulanık suları görmeye alıştığı için ‘a ne güzel diyebilir’. Ama durum öyle değil. Her deniz kendi değerleriyle güzel. O yöre ciddi anlamda kirleniyor ve bu kirlilik kabukluları,yosunları ve canlı hayatı etkiliyor. İzmir Körfezi Urla’dan büyükşehir içlerine kadar kötü. Bu zaten sanayi şehri olmanın getirdiği bir durum arıtma kısmen durumu düzeltmiştir ancak denize girmek söz konusu değildir. O kadar pırıl pırıl değil. Mikrop var sağlıklı bir deniz değil. Eskiye göre çok ciddi bir düzelme var mürekkep balıkları, sübyeler ve eski balıklar yavaş yavaş geri dönüyor. Ama bir plaj yapamazsınız. Mordoğan önlerinden sonra Körfez hayatı canlanıyor. Ancak geçen sene sadece Çeşmealtı’ndan ölü pinalar vardı. Balıkova’da canlı pinalar vardı. Bu sene hepsi ölüydü” dedi.

TUR TEKNELERİ VE YASSICA ADASI TEPKİSİ
Acilen tur teknelerine de bir çağre bulmamız gerekiyor diyen Gülkaynak “Adamlar baskın gibi koskaca teknelerle binlerce watlık kabinlerle koya girip, yanan mangalla, mercanların üzerine demir atıyorlar. Yasak kardeşim, o şekilde müzik dinlemek yasak.Neden önüne geçemiyorlar. O koylar özel koruma alanları. İzmir’den üzücü bir örnek vermek istiyorum Alman (Yassıca) Adası’nı berbat ettiler. İnsanlar faydalansın diye sefer düzenlediler. Gidin bakın suyun altına ne halde. Kontrolsüz bir şekilde ipini koparanı oraya götürürsen ben de karşı çıkarım. Körfezimin geleceği için buna karşı çıkınca hemen, insanları küçümseye ve ırkçı diyorlar. Biz gelecek nesil için bunu söylüyorum ” diye konuştu.
FEDAKARLIK YAPMAK ZORUNDAYIZ
İzmir Körfezi ve Ege Denizi’nin düzelmesi için neler yapılmas gerektiğini sıralayan Gülkaynak “Bir kere balık çiftliklerinin yeniden düzenlemesi lazım, plastik poşet kullanımın tamamen kaldırılması şarttır. Kesinlikle teknelerde kullanılacak temizlik malzemelerin düzenlenmesi şarttır, denizi kirletmeyecek şekilde üretilmesi lazım.Birde kirletme tam hızıyla devam ederken, mavi kart, sepetle balık yakalamak gibi yasaklarla, denizde küçücük mutluluk ve huzur bulmaya gelmiş vatandaş küstürecek, devletinden soğutacak uygulamalar acilen durdurulmalıdır. Helikopter ve ya da dronlarla yukarıdan atık kontrolleri yapılması lazım. Kesinlikle şehir arıtmalarının ve sızıntılarının düzenlenmesi lazım. Restoran ya da benzeri tesislerin kaçak akıntılarının önüne geçilmesi lazım. Bütün bunlar kolay şeyler değil. Ama bu durum artık geri dönülmez hale geldi. Fedakarlık yapmak zorundayız” diye konuştu.
Ünlü denizciden korkutan kirlilik çıkışı: Körfez için hiçbir umut kalmayacak
2006-2009 yılları arası , 7,95 metrelik ahşap bir yelkenli ile tek başına dünyayı dolaşan denizci Özkan Gülkaynak’tan Ege Denizi ve İzmir Körfezi’yle ilgili korkutan açıklamalar geldi.
Yayınlanma :
02.08.2019 11:20
Güncelleme :
02.08.2019 11:20
Yorum Yazma Kuralları
Lütfen yorum yaparken veya bir yorumu yanıtlarken aşağıda yer alan yorum yazma kurallarına dikkat ediniz.
Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı, suç veya suçluyu övme amaçlı yorumlar yapmayınız.
Küfür, argo, hakaret içerikli, nefret uyandıracak veya nefreti körükleyecek yorumlar yapmayınız.
Irkçı, cinsiyetçi, kişilik haklarını zedeleyen, taciz amaçlı veya saldırgan ifadeler kullanmayınız.
Türkçe imla kurallarına ve noktalama işaretlerine uygun cümleler kurmaya özen gösteriniz.
Yorumunuzu tamamı büyük harflerden oluşacak şekilde yazmayınız.
Gizli veya açık biçimde reklam, tanıtım amaçlı yorumlar yapmayınız.
Kendinizin veya bir başkasının kişisel bilgilerini paylaşmayınız.
Yorumlarınızın hukuki sorumluluğunu üstlendiğinizi, talep edilmesi halinde bilgilerinizin yetkili makamlarla paylaşılacağını unutmayınız.

Yorumlar
Kalan Karakter: