SİYASET İÇİN FİKR-İ HİCVİM VAR, MÜSAADE VAR MI?
Reklam
Neslihan Aydın BATOK

Neslihan Aydın BATOK

Mürekkep İzi

SİYASET İÇİN FİKR-İ HİCVİM VAR, MÜSAADE VAR MI?

03 Nisan 2017 - 15:31

Sonunu düşünen kahraman olamazmış. Bende bugün sonunu düşünmediğim, daha doğrusu tahmin edip önemsemediğim bir konuyla çıktım ringe. Başta ben savuracağım tüm yumruklarımı sonra kaçabileceğim kadar kaçacağım gelecek darbelerden. Bunun için de güzel bir söz var elbet “yemek buldun mu ye, dayak buldun mu kaç” :)

Çok sevdiğim bir konu değildir siyaset. Ama sevmemem anlamadığım ya da yorum yapamadığım anlamına gelmez. Öncelikle ben, uğruna savaşılan bir konum varsa, o konumu oluşturan kelimenin şuan ki kullanımına değil ortaya çıktığındaki anlamına bakmayı tercih ederim. Bu yüzden gelin bir ‘siyaset’ ve ‘politika’ kelimesinin kökenini inceleyelim. Siyaset arapça kökenli bir kelimedir ve 1. anlamıyla ‘seyislik, at bakıcılığı’ 2. anlamıyla ‘devlet yönetme, yönetim’dir. Politika ise eski yunanca bir kelimedir, ‘devlet yönetme sanatı’ diye tanımlanır. Bu açıklamalar bu konuda beni tatmin etmeye yetmiyor. İki kelimenin de ucu o kadar açık ki sanırım siyasi liderler de bu belirsizlikten faydalanıp kendi çıkarlarına kullanıyorlar. Sanki ‘Halkı kukla gibi yönetme, kendi işini gördürme, halkı at gibi görme’ gibi bir anlam yüklüyorlar. Bende kendi bilgim, deneyimim ve araştırmam yettiği kadarıyla bu kelimelerin olması gereken anlamlarını belirtmeye çalışacağım. Eğer tehlikeli sularda yüzmüşsem hapishane ziyaretimde bana temiz çamaşır ve kitap getirmeyenlere de oradan veryansın edeceğim bilginize :)

Soru cevap şeklinde ilerleyip biraz kategorize etmekte fayda var kanımca;

Siyaset ve Politika anlamları ne olmalıdır?

İkisinin de anlamı ‘Halkı, halkın refahı ve huzuru doğrultusunda onların çıkarlarını koruyarak, halkın kendilerine verdiği yönetme hakkını kendi menfaatine veya başka kurum kuruluş, özel şahıs menfaatine kullanmadan yönetmektir’ olmalıydı. Platon da beni desteklemekten geri kalmayarak “Bir adamın ölçütü, güçle ne yaptığıdır” dedi.

Benim eleştirim salt Türkiye için değil, dünya genelinde yaptığım bir eleştiridir. İyi örnekleri isimleriyle vermeye çalışacağım. Kötü örnekleri ise üstü kapalı;) Şimdi belki de içinizden diyeceksiniz ki “Bu mu korkusuzluk, bu mu cesaret” Ben cesaretle aptallık arasında ince bir çizginin olduğunu kavrayan bir insanım körü körüne ölmek cesaretten çok aptallıktır. Daha açık konuşmak gerekirse sapanla füzenin karşısına geçmektense Galileo gibi kör cahiller yüzünden fikrini inkâr edip (tamam dünya yuvarlak değil siz haklısınız;) ) yaşamaya devam ederken insanlığı aydınlatmayı tercih ederim. Konu yayılmadan toplayalım :) Mevcut durumda da geçmişte de siyasi liderler veyahut siyasi lider olma çabasında olanlar sadece halkı nasıl kandırırım mücadelesi vermişlerdir. Sadece kelimesini burada mübalağa olarak kullandım. Elbette ki öyle liderler vardır ki halkına en iyisini en güzelini verebilmek adına hapis yatmış, vurulmuş, öldürülmüş ama mücadelesinden vazgeçmemiştir. Evet ölmüş ama vazgeçmemiştir. Fani bedeni göçmüştür ama baki düşünceler bırakarak halkına hizmetini sürdürmüştür. İşte bahsi geçen bu insanlar siyaset tarihindeki güzel istisnalardır.

Halkı yönetenler nasıl olmalıdır?

Halkı yönetenler, sözüm ona halkın seçtikleridir. Seçildikten sonra bir ruhani mutasyona uğradıklarını inkâr edemeyiz. Halka hizmet sözünü miting meydanlarında torbalar dolusu para dökerek, kim bilir nelere yarayacağını düşünmeden veren o şahs-ı umut tacirleri, seçildikten saniyeler sonra içlerine kötü ruh kaçmış gibi, artık halkı hizmetçisi olarak görmeye başlar. Oysa unutmuştur o koltukta bulunma sebebi halka hizmet etmektir. Yani sen ordaysan halkın hizmetkârısın, efendisi değil. Halk senin efendindir, kölen değil!!!

Öyle bir nokta daha vardır ki içler acısı. Başa gelen kişiler bilim nedir, ilim irfan nedir bilmez, sadece konuşma sanatına haiz kişilerdir. Bilim bilmeyen kişi eğitimi nasıl düzeltsin, teknolojiyi nasıl geliştirsin. Hele bazıları vardır ki bir dakikada on kelimeyi zor sarf eder ve ondanda ‘bana oy verin’ manası çıkar.

Yukarda nasıl olmamalıdır’ı biraz anlattım. Şimdi nasıl olmalıdır’a geçelim. Benim için en başta adil olmalıdır, ahlak nedir bilmelidir, fen bilimine hakim olmalıdır, sanatın toplumları geliştirmedeki önemini kavramalıdır, halkın isteklerini mantık çerçevesi içinde karşılamalıdır, milyoner olmamalıdır;) çevresi de milyoner olmamalıdır;)

Ne için, kim için savaştığını asla unutmamalıdır ve savaşını miting meydanlarında vermemelidir. Bu nedir ben çözemedim cidden dünya starlarından bile çok çıkıyorlar sahneye madem o kadar meraklısın git şarkı söyle. Nitekim çokta farklı bir şey yapmıyorsun. Yakın bir örnek verelim hemen Trump milyoner bir arkadaşımız. Seçim için harcadığı parayı inanıyorum ki Amerika’daki düşük gelirli ailelere verse 1 yıl refah içinde yaşatır onları. Ama o bunu yapmak yerine aldı sazını eline, sahneden sahneye koştu, onu gördükçe de benim karnıma ‘TRUMPLAR’ girdi. ;)

Yazımın bitmeyeceğini düşünmeye başladım:) düşüncelerimi doğru aktarabilmem için doğal olmam ve yazınında doğal gelişmesi lazım. Hâl buyken bu yazının devamının gelmesi kaçınılmaz bir durum almıştır. Cümlelerime zincir vuramadığım kısıtlama yapamadığım sürece derin konular, uzun yazılar demek olacak benim için.

Yani; DEVAM EDECEK….. ;)

YORUMLAR

  • 0 Yorum