Tabiatın alt üst olan dengeleri
Reklam
A. Hamit Erden

A. Hamit Erden

Tabiatın alt üst olan dengeleri

23 Ocak 2017 - 20:59

Bahse konu elbette ekolojik dengeler.Ego’larımıza yenik düşüp,faturasını bizlere kat be kat ödeten ve dengelerin alt üst olmasına sebebiyet verdiğimiz gelişmelerden söz edeceğiz.

Ana ki; yaramazlık yapıp söz dinlemeyen çocuğuna ikaz da bulunup, tekrarı halinde sevdiği şeylerden kısıtlama adına hak mahrumiyet cezası vermesi gibi.

Bir deyişle, özdeşleşme adına “ekolojik dengeye” tabiat ana da diyebiliriz.Dünya yaratılırken her şey bir mükemmeliyet ölçüsünde hesaplanıp,tüm canlıların ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde dengeler oluşturulmuş ,yerinde ve zamanında kullanımı konusunda bilgilendirmeler yapılmıştır.

Bugün ise gelinen nokta;Değişen iklimler ve beraberinde getirdiği meşhur afetler.KYOTO sözleşmesine imza atmayanların vebalinin ölçülemez olduğunu da eklemek isterim.

Bilinçsizce veya kasten yok edilen ormanlar, araba egzozları, kullanılan parfümler, elektrikli modern aletler,ötesi sanayi ve endüstriyel tüm atıklar…Siz sayın, sayabildiğiniz kadar.

Derelerin renginin değişip, barındırdığı balıkların karaya vurması suların yeşillenmesi, mevsim dışı yağan yağmurların getirdiği sel ve beraberindeki afetler en basit birer misal olsa gerek.Devasal fabrikalara o denli bütçeler ayrılırken,nihai atıklarını arıtacak sistemi yapmayıp,çevreye zehir saçmaları denetimlerin eksikliğinden kaynaklanmaktadır.Gerek sanayi bakanlığının gerekse çevre bakanlığının bu konuda ilgisiz olduklarını görebilmekteyiz.Sembolik cezalarla geçiştirilen bu yapılanma ve çarpık ilişkiler,insan oğluna telafisi mümkün olmayan zararlara sebebiyet vermektedir.

Bu çokta zor olmasa gerek;Bir ilde fabrika ve sanayi kuruluşu parmakla gösterilecek kadar az olmasına rağmen,resmi kuruluşların bu denetimi yapmaları zor olmazsa gerek.Yapılan denetimlere eksikliği tespit edilen kuruluşa kesilecek cezadan sonra tespit edilecek makul süre içerisinde “eksikliklerini” arıtmasını yapmasını, yapmadığı taktirde süreksiz şekilde kapatılacağı uyarısı yapılması durumunda , eminim ki, büyük yatırımlarla oluşturulan o tesisin cüz-i rakamlarla yapılacak arıtma tesisinin yapılmama gibi bir lüksü (yatırımcılar)göze alamaz.

Geçenlerde herkesin dikkatini çeken,Bakanlık tarafından teşhir edilen otuza yakın su üretici firmalarının faaliyetlerinin geçici olarak, dondurulduğunu , tanınan süre içerisinde eksikliklerinin tamamlanması durumunda cezai müeyyidelerinin en üst sınırdan kesileceği konusundaki dirayetlerini ve kararlılıklarını memnuniyetle karşıladık.Bu gelişmeler umut verici.Temennimiz “içeriği ne olursa olsun” tüm tesisleri içerisine alacak bir denetimin ve radikal çalışmaların olgunlaşmasıdır.

Ozon tabakasının, sanayi devriminin başlangıcı olan 1957 yılından bu yana , gördüğü zarar bilim adamlarını şaşırtmakta ve dikkatleri bir kez daha bu konuya çekmektedir.Oluşan kara delikler bu işin ayrı bir cabası.

Suların çekilmesi, buzulların erimesi, ormanların yok oluşu, nükleer denemeler, arıtma tesislerinin yapılandırılmaması, ultra viyole ışınlarının hoyratça kullanımı / atmosfere salınımı ve en önemlisi, GDO’ lu ürünlerin denetimsizliği, insan oğluna, hem sağlık yönünden hem de çevresel etki alanında afetleri beraberinde getirmektedir.

Kimi zararlar telafi edilebilecek durumda iken , kimi zararlar da yukarda bahse konular gibi telafisi mümkün olmayan zararları beraberinde getirmektedir.

“Ana” her zaman üretkendir, vericidi,/pozitiftir. Bizler ise hep alıcı/negatif olduk. Vermeden almak olur mu dersiniz? Geç olmadan ve de gelecek nesillerinde vebalini üzerimize almadan daha güzel ve yaşanabilir bir dünya için ivedilikle, üzerimize düşen görevi yapmamızın gerekliliğini bir kez daha üstüne basa basa haykırmak itiyorum.

Evet maalesef egolarımız sayesinde ekolojik dengeler alt üst olmuş durumda.Kimler bu faturayı ödeyecek diye sorarsanız! İnanın, bizler dahil, bizlerin geleceği de bu faturadan nasibini kat be kat alacaktır.Sonuç olarak; EGO-3 ; EKO -0..(egoizim-Ekolojik)

Geç kalmadan hemen yapabileceğimiz bir fidan dikmek. Neden mi? yetişkin bir ağaç, kırk kişinin/canlının, solunumunu temin edebilmektedir.Neden kırk canlıya faydanız dokunmasın ki.!!!.

İnanın bunu hepimiz becerebiliriz.Evet “geç kalmadan” diyor,sevgi ve saygılarımı sunarım.

A.Hamit ERDEN

YORUMLAR

  • 0 Yorum