Cumhuriyet’in Kalbiyiz Biz
Bazı sabahlar vardır, tarih o sabah bir daha aynı atmaz nabzını.
Bir millet, sessizliğini bozar…
Ve gökyüzü o günden sonra hep biraz daha mavi olur.
29 Ekim 1923…
O sabah bir ülke yeniden doğdu.
Ama aslında doğan, bir yönetim biçimi değil; insanın kendi olabilme hakkıydı.
Mustafa Kemal Atatürk, o hakkı bir halkın eline bıraktı.
“Artık kendiniz için düşünebilirsiniz,” dedi.
“Artık kendi geleceğinizi siz çizeceksiniz.”
Cumhuriyet, o yüzden sadece bir rejim değil, bir karardır.
Korkudan uzak, umuda yakın bir karar.
Kadının sesi, çocuğun umudu, gencin inancı, yaşlının duasıdır.
Ben bazen düşünüyorum…
Cumhuriyet belki de en çok bir annenin gözyaşında yaşar.
Oğlunu cepheye değil, okula gönderebildiğinde.
Ya da bir genç kız, “Ben de yaparım” dediğinde.
Belki de o anlarda yeniden doğar Cumhuriyet.
Bayrak, o doğuşun rengidir.
Kırmızısı cesaretin, beyazı vicdanın sembolü.
Her rüzgârda bir kez daha hatırlatır:
Bu ülke kolay kurulmadı, kolay da unutulmaz.
Demokrasi ise onun kalbi.
Bazen susar, bazen tartışır, bazen yeniden başlar.
Ama hep bizdedir, çünkü adaletin ve eşitliğin sesi hiç tam olarak susmaz.
Yeni nesil o sesi duyarak büyüyor şimdi.
Onlar artık yalnızca mirasçı değil; bu hikâyenin yazarları.
Bilimle, sanatla, cesaretle yeni cümleler ekliyorlar Cumhuriyet’e.
Ve her biri, Atatürk’ün bıraktığı yerden devam ediyor:
Aydınlığa doğru, inatla, inançla, umutla.
Bir ülkenin değil, bir vicdanın adıdır o.
Ve ben inanıyorum…
O vicdan yaşadıkça, bu ülke hep ışık içinde kalacak.
Yaşasın Cumhuriyet.
Yaşasın aydınlık yarınlara inanan kadınlar, çocuklar, gençler.
Çünkü biz, o sabah doğan güneşin devamıyız.
Yorumlar
Kalan Karakter: