Çocuğa, Sanata ve Değerlerimize Yolculuk: "AT" Sözsüz...
Reklam
Gülnur İpin Harbek

Gülnur İpin Harbek

Uzman Klinik Psikolog
  • Instagram

Çocuğa, Sanata ve Değerlerimize Yolculuk: "AT" Sözsüz Müzikli Kukla Oyunu

12 Kasım 2022 - 17:45

Kukla, taklit ve sözlü anlatıma yer veren, karşılıklı diyaloglarla geçen, geleneksel seyirlik oyunlarının en eskilerinden biri olarak biliniyor. Orta Asya'daki birçok Türk boyunda bazı teknik farklarla 17. yüzyıldan beri uygulana gelmiş; el kuklası "Korkolçak", ipli kukla "Çadır hayal" adını almış. Türkçede oyuncak bebek ya da heykel anlamına geliyor kukla, Anadolu'nun köylerinde kuklanın parçalarına ya da yörenin haklının yaşam ve giyim tarzını yansıtır şekilde farklı isimlerle anılıyor, kaburcak, çömce gelin, karaçör, lubet gibi. Bu şu anlama gelebilir: o yörenin insanı iseniz daha hikaye sahnelenmeye başlamadan önce kuklanın neyi, kimi anlatıyor olduğundan fikir sahibi olmak. Kendi kurgunuzu sahnelemeye içsel yolculuğunuzda başlamış bile olabilirsiniz, o sebeple cana yakındır, yeni gelinin beli büzgülü şalvarı ve yazmasının altından belik belik örgüleri ya da köyün ileri gelenlerinden birinin kasketinin gölgesinde kalan pala bıyıkları, oltu taşından teşbihi.
El kuklacısı, küçük bir sahnenin ardından iki eliyle kuklaları karşılıklı konuşturur, oynatır bilirsiniz . İpli kuklada, sahnenin üstünden iplerle kuklaları hareket ettirir o da yabancı değildir çoğumuza. Sahnenin üstündeki kukla köprüsünde kuklacı, kendisini gizleyerek kuklasını oynatır ve seslendirme yapar. Görmeye çalışırsınız konuşturanı, iki kişi tek kişidir, tek kişi ise iki kişi oluvermiştir.
Araba kuklası, iskemle kuklası, yer kuklası, ayak kuklası, baş kuklası gibi farklı farklı türleri varmış araştırdıkça öğrenmek heyecan verici. Çocuk olan ‘ben’in ilk karşılaştığı gölge oyunu olan Hacivat ve Karagöz’dü. Dobra ve gerçekçiliğin; gösteriş meraklısı, az bilip aydın görünene, ikiyüzlü olana üstün geldiğini içselleştirerek büyüdük. İzlediğim kukla oyunlarında bedeni ile sekronize olmuş, hareketi ile kuklaya hareket kazandıran kukla oynatıcısını, kuklanın babası; hatta bir dönem kuklaların dilinden anlayan, kulağına fısıldayarak kuklaya istediğini yaptıran doğa üstü güçleri olan biri sanırdım. Çocuğun dünyasındaki animizm döneminin sihri ile cansız olan canlanır, canlı ile cansızlar arasında bir ilişki bir arkadaşlık ve sohbet vardır. Hayal gücünün engin denizinde çocuk karşılaştırdıkları ve zihninde anlamlandırdıkları ile üretmeye devam eder aslında.
Çok sevgili tiyatro ve sinema sanatçısı, Sahne Bazende tiyatrosunun kurucusu Özlem TOKASLAN ile, bir masa üstü kukla tekniği ile 'AT' Sözsüz Müzikli Kukla Oyununun kurgusunda yollarımız keşişti. Çocuğun dünyası, hayal gücü ve sanatın dönüştürücü gücüne olan inancımızdı bizi biraya getiren güçlü sebepler.
   
    

Bizi buluşturan ilkin, pandemi sürecinde, maskelerin arkasında kalan yaşantımızın iletişimi ve özellikle çocukların psiko_sosyal gelişimini etkilediğine dair şahitliğe seyirci kalmayarak TOKASLAN liderliğinde Sahne Bazende ekibinin geliştirdiği projeydi. Tam kapanmaların olmasıyla bu proje kendini farklı şekilde gerçekleştirdi. “AT” Kukla Oyunu, 25 Ekim’de İstanbul Kukla Festivali kapsamında Beyoğlu Aksanat’ta prömiyeri gerçekleşti, ilk kez seyircileri ile buluştu. Türkiye’de tekniği ve içeriği ile bir ilke imza atan sözsüz kukla oyunu.
Oyunun Metin Yazarı Özlem TOKASLAN ve Dramaturg Dilek TEKİNTAŞ; Yönetmeni Özlem TOKASLAN; Kukla ve Sahne Tasarımı Candan Seda BALABAN; Teknik Yönetmen Emre SAKA; Müzik Kurtuluş CENGİZ; Işık Tasarımı Alev TOPAL; Masa Tasarımı ve Reelizasyon Serkan KAVURT; Yapım Koordinatörü Burçak MUĞLALI’dır.
Oyunun kurgusunun kuramsal çerçevede pedagojik olarak değerlendirilmesi sürecinde yer almak mesleki açıdan tatmin edici bir deneyimdi. Motivasyonu yüksek, yaptığı işten keyif alan, seyirciyle buluşturmak istediği mesajının özünü önemseyen bir ekiple bir araya gelmek kıymetliydi benim için. Çocuklar için oyunu çekici kılan oyunu sahneye koyanın yeteneği ve işini icra ederken eğlenmesi güçlü rol model olması için en önemli etkendir. Oyuncu olmaya karar verme sürecinde, sahnede rolü, sesi ve sözü ile kapsayan sanat camiasının duayeni, bu vesile ile rahmet ve saygıyla andığımız, sevgili Müşfik KENTER ile o ilk anlamlı karşılaşma anını yayınımızda dile getirdi sevgili TOKASLAN.
8 Kasım Salı günü bir araya geldiğimiz GAZETEM İZMİR TV’de Yapımı ve Moderatörlüğünü yürüttüğüm RUH&BEDEN&ZİHİN adlı programımızın değerli yayın konuğu oldu TOKASLAN. “ÇOCUK VE SANAT” konumuzdu. Yaratıcı düşüncenin ve hayal gücünün geliştirici ve iyileştiriciliğinin önemini ele aldık. Dijital çağa ayak uydururken bireylerin hazır materyal sunan sanal gerçeklik içinde gerçek yaşamdaki nesnelerle olan ilişkisinin kaybolmaması için önemli araçlar kuklalarla yaratım sürecinin etkisini, çocukların gelişim sürecine katkılarını; ebeveynlere çocuklarının yaratıcılıklarını desteklemek için doğru yaklaşımları konuştuk.
Yayın sırasında sevgili TOKASLAN’a yönelttiğim, “Kukla tiyatrosu sözlü olarak uygulana gelmiş, sözsüz olarak bir ilkine imza attığınız AT oyununda amaç neydi, sözün karşısında  ‘sözsüz’lüğün anlamı nedir?” sorusuna; çocuk tiyatrolarındaki, oyuncunun söyleyip seyirciye onaylattığı soru-cevap şeklindeki yaklaşımı yerine çocuğu sözsüz olandan mesaj çıkarmaya, düşündürtmeye, sorgulamaya sevk etmesi açısından sözsüz olan kurguların çocuğun gelişimi açısından kıymetli olduğunu dile getirdi.
Günümüzde çarpı iki, çarpı dört hız ile akıp giden ekranlar, aynı anda yetiştirilmesi gereken işler, aynı güne sığdırılmaya çalışılan görevler, okul programı sonrasına sıkıştırılmış kurslar, ana odaklanarak, görsel okumayı, insanı, duyguyu, jest-mimikleri yani sözsüz olanı okuma becerisini  sekteye uğrattığı apaçık. Yapılacak tüm işler tanımlı, açık-uçlu değil seçenekli; düşünmeye, sorgulamaya zaman kalmıyor. Sözsüzlüğü okuma, sessizliği yönetme bilişsel ve ruhsal gelişim açısından çok değerli bir yerde duruyor.
AT kukla oyununun hedef kitlesi, 7den 70’e; büyüklere de mesajlar içeriyor; hatta ebeveynleri ile çocukları birlikte izlemeye, düşünmeye, sorgulamaya davet ediyor TOKASLAN. Ve oyunda verilmek istenen mesaj, teknolojiyi reddetmeden, dijital süreçlerle uzlaşarak, ekran kullanımını yönetmenin, hayal gücünün, yaratıcılık, bireyi özü ve değerleri ile buluşması ile mümkün olduğu dile getiriyor.
MEB ve YEŞİLAY ile işbirlikli Teknoloji Bağımlılığı ile mücadele programlarımda, bireyin teknoloji ile kesintisiz olarak süren ilişkinin düzenlenmesi için bireyin hayatın akışı olmasının önemini vurguluyor. Beceri, hobi ve ilgi alanlarını arttırma; hareketli ve sportif; izole olunmayan yaşam; sosyal destek mekanizmalarının arttırılmasını öneriyor.
Oyunun Dramaturg’u Dilek TEKİNTAŞ’ın perspektifinden, AT, bireyin izleme, koordinasyon vb. günlük yaşam becerilerine katkı sağlarken, izleyicinin, diğerinin bakış açısını, duygusunu algılama yeteneğini geliştirir. Günümüzde kültürel değerlerin kaybı karşısında, geleneksel ve kültürel anlatımların ön plana çıkarılmasının önemine vurguyu önemsediklerinin altını çizmektedir.
Kahramanımız Gülendam da zamanının büyük çoğunluğunu belki de diğer akranları gibi ekran başında geçiren bir çocuk. Ancak ekran olmadığında boş zamanlarını değerlendirmek için teknoloji yerine ne koyacağını bilemeyen akranları için resim çizmek, dans etmek, enstrüman çalmak vb. yetenekleri ile olumlu rol model olarak karşımıza çıkmakta.



Ekranda hazır sunulan içeriklerle, teknolojiyi tüketen değil fikir, algoritma, oyun, uygulamalar vb. üreten nesillerin; yine günümüzün en önemli sorunsallarından rehbersiz kalan çocuk ve gençlere yol gösterecek, vizyon ve misyon sağlayacak ebeveynler, eğitimciler vb. rol modellere duyduğu ihtiyaçlar vurgulamaktadır.
Diğer yandan bireyin kurallar ve değerler sistemini içselleştirmesi için ‘iyi ben’ ve ‘kötü ben’in ayrışması; ardından gölgelerini farkederek, bu farkındalığın rehberliği ile bütünleşmesi gerekmektedir. Oyunda bireyin içindeki gölgelerin temsili yaşlı kadın; çocuğun içselleştirdiği iyi, sevgi değerinin dönüştürücü gücünü içeri aldığı anlamına gelirken iyi olanın, yıkıcı, yok edici yani kötü olana hakim geldiğini de göstermektedir.


           
Sanat terapisi perspektifinden baktığımızda, seyirci, kahramanın yolculuğuna şahitlik ederek, özdeşimler yoluyla kendi yolculuğuna çıkar. Kahramanın hedefine ulaşmasında, çatışmaları ile mücadele etmesinde yaşadığı olumsuz duyguların dışavurumunu sağlarken, dürtüler ve istendik hedefler arasındaki çatışmaların çözümlenmesinde baş etme süreçleri devreye girer. Hedefine ulaşırken rehberin yol göstericiliğinden yararlanması, kendi beni ü ve olumlu duyguları ile kucaklaşması sağaltım sürecinin bir parçasıdır.
   
       
Söz konusu insana dokunuş olduğunda, dilimizdeki ortaklık ve duygudaşlığımızla, eylem ile, söz ile, yazı ile, bilim ve sanatın rehberliğinde nice karelerde yeniden buluşmayı diliyorum.

YORUMLAR

  • 0 Yorum