Binalar, İnsanlar ve Kış Çıkmazı
Reklam
Merve Yiğit

Merve Yiğit

Binalar, İnsanlar ve Kış Çıkmazı

30 Kasım 2022 - 19:20

Binalara benziyoruz artık... Ön cephesi badana boya, arka cephesi kırık dökük... Hayata dönük yüzümüz cilalı... Kendimize dönük yüzümüz paramparça...

  Tuhaf bir ilişki var aslında binalarla insanlar arasında. Binaların caddeye, sokağa, pazarlamaya bakan yüzleri pırıl pırıl. Ama arsaya, otoparka; sıkışmış, dar, çıkmaz sokaklara bakan yüzleri darmadağın... İki cephenin de aynı binaya ait olduğunu anlamak çok zor. Ama öyle işte; binalar da ikiyüzlü... Binalar da insanlar gibi bir yanıyla Polyanna olmak zorundalar sanki... Kendilerini “diğerlerine” beğeniye sunabilmek adına... Bir nevi pazarlama taktiği işte... Kandırmaca... Eşyadan mı bize geçiyor ikiyüzlülük yoksa bizler tüm riyamızı eşyaya da mı sindiriyoruz? Ve bir süre sonra yıkandıkça bir türlü çıkmayan kan kokusuna mı dönüyor bu sinmişlik? Birbirimize dayattığımız ikiyüzlülük yetmezmiş gibi, eşyayla aramıza da riya sokuyoruz. Varlığımızı kandırmaca üzerine kuruyoruz. Ve zamanla görmüyoruz arka cepheleri; önceleri bilinçli bir tercihken arka cephenin haraplığını görmemek, zamanla unutuyoruz arka cephenin varlığını... Binaların ön yüzü bizi kandırmaya yetiyor. Gerisi önemli değil. Önemli olan bize sunulan... Eğer diğeri önemli olsaydı, onu getirirlerdi önümüze... Eşyaya dairlik, eşyadan farksızlaşmayan insana da sıçrıyor gittikçe... Her geçen gün ön cephemizi daha bir renkli boyamaya çalışıyoruz. Çünkü her geçen gün ön cepheden de sızmaya çalışıyor içimizin haraplığı... Ve biz, bunu her anlayışımızda gittikçe renkleniyoruz, yakışmayan renkleri çalıyoruz yüzümüze... Yakıştığını düşünmek istiyoruz, aksini bile bile... Yine kandırıyoruz kendimizi... Diğerleri de kandırıyor bizi, kimse gerçekleri söylemiyor. O rengin o yüze yakışmadığını, olmamışlığı dile getirmiyor kimse. Herkes halinden memnun. Çünkü herkes duymak istediğini duyuyor, görmek istediğini görüyor. Körler, sağırlar birbirini ağırlıyor. Dünya yalan, demeye sığınıyor herkes... Ama kendi içimizde başlayan yalanı, diğerlerimize, diğerlerimizden eşyaya ve sonra tüm dünyaya biz salıveriyoruz. Sonra da dünya yalan deyip her zaman yaptığımız gibi kendi günahımızdan hemen sıyrılıveriyoruz...
***
 Ve mevsimsel döngüler başlıyor binalarda da insanlarda da; her riya her mevsimde farklı boyuyor cepheleri... Baharın coşkusuyla daha mı az fark ediliyor sanki bu çelişki yoksa kışın karanlığı kapatıyor mu tüm çelişkileri?.. Ne aldığınıza endeksli aslında o mevsimden... Aşk ağacı baharda meyve vermez mi, peki niye kar romantikliktir gören göz için?.. Çelişki de, görece de büyür kendi içinde ve olmadık bir kısır döngü yaratır 365 günün 6 saate arttığı zamanlarda...
 Binalar da insanlar da değişiyor her mevsimde. Her mevsimde bir şeyler daha eksiliyor ve eskiyor... Ve bunu en çok, nedense, kar karanlığında, aydınlığın geceye çabucak teslim olduğu zamanlarda, içinizi donduran soğukta hissediyorsunuz. Kar kapıya yaklaşırken, dalıp gitmeler de gözlerde yerini almaya başlıyor...
 Ve bir bakıyorsunuz kış ortasında, hiç beklenmedik bir anda –kış ortasında olsanız bile yine hazırlıksız olunur her zaman- kar kaplıyor binaları ve bizi... Bembeyaz, tertemiz... Anlık manzaralar oluşuyor zihnimizde... Dilimize hemen kar manzaralı betimler dolanıyor. İşte o zaman binaların cepheleri arasındaki karmaşa son buluyor sanki, beyazın içinde her yan beyazmış gibi... Şehre kar erken geliyor ve sorguluyoruz “neden” diye... Keyfini çıkaramıyoruz artık bir şeylerin. Keyif çıkarılacak şeyler de artık lüks statüsüne giriyor çünkü. Ocağın yanıyorsa, ayağını saracak varsa bir kabın ve sırtın da karnın da pek ve toksa keyif lambadaki cinin olsun!.. Aksi takdirde sürülürsün nefes almayı öğrendiğin yerlerden, bilmediğin nefeslerin yanına...
 Binalar, insanlar ve kış... Bir süre sonra kar süzülüp gidecek binalardan ve insanlardan... Yine ortaya çıkacak cephelerin gerçek yüzü... Ve bu sefer durum daha vahim serilecek gözler önüne... Binaların içi de çürümeye başlayacak, sinsice sızan kar suları yüzünden. İçimize sızan kar soğuğu yüzünden zaten nanemolla bedenimiz iyice serecek kendini mevsimsel nöbetine... Ve yaşadıkları yerlerden sürülmüşler yeni yer edinme telaşıyla, geri dönme umutlarına gün geçtikçe toprak atacaklar. Hem bedenleri hem de yürekleri vurgun yemiş olacak tam da kışın ortasında!.. Tam da şöyle sıcacık battaniyenin altına girip elde kahve, kar manzaralı cephesinden evimizin romantik hayaller kurma ironisi tüm dalga geçerliğiyle bize sırıtırken!..
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum