Doğarak Çoğalmıyorsak Dünyaya, Ölerek de Eksilmiyoruz...
Reklam
Nalan Yılmaz

Nalan Yılmaz

Esintiler...

Doğarak Çoğalmıyorsak Dünyaya, Ölerek de Eksilmiyoruz Özümüzün Mükemmelliğinde...‏

31 Mayıs 2016 - 08:25

Hangi doğumların ölümlerini yaşıyoruz ki; o ölümlerin başlangıçlarını yaşamayalım yeniden ve yeniden dönüşerek şekillendiğimiz bu madde aleminin ilâhi iradesinde...

Ayrılsak da parçalara, koptuğumuzu sandığımız hayat ağacımızdan, ne çoğalırız toplanınca üst üste; ne de eksiliriz ne kadar uzaklara gitsek de Hakk'ın ilmeklerinden...

Her daim diri ve ölümsüz olan şu kâinat sonsuzluğunda, bağlanmışlığımıza uyanırız İlâhi Aşk'ın düğümleriyle eftal olmuş özlerimize "Zihinlerimizin sönmüş gerdanlığıdır "doğmanın fazlalaşmayı, ölmeninse eksilmeyi getirdiği kavrayışları Ehâd sıfatınının bilgisizliğinde, sadece bilincimizde ürettiğimiz...

Yaratıldığından bu yana tüm kâinat, ne bir zerre eksildi parçalanmalarla bölünmelerinde ya da ölümlerle;

Ne de ürese de doğumlarla, çoğalarak yayılsa da, en ufak bir artış olmadı alemlerinde. Anladığımız an bilincimizle yanılgıyı, kıvrandığımız zanlarımızla,

Kurtuluveririz bir anda içremizde çakan kıvılcımlarla çıkıverir nuru açığa İlâhi cevherin, O'nda eridiğimiz Ben'liğimizle...

Rahman ve Rahim esmaları yağarken üzerimize bereketiyle rahmetinin,

En hafif dokunuşların yada oluşların dahi, en derin tesirlerini yaşarız her birimiz bir diğerimizden, her olay ve her nesneden..

İşte o vakit bilmek ister yarattıklarının fıtratındaki sırrı, en derin arzularındayken Can'larının ayrılarak parçalarına tattıkları acılarıyla,

Bir halden, bir hale dönüşümlerini seyreyler paylaştığı aynı acılarla,

Aşk 'mıdır çıldırtan deliliğin sınırlarında, yoksa Ben' midir söyleten Sen' imi ilmek ilmek dokurken,

Tanımayı isterken bendeki Sen'i Müdebbir'liğinde Azizliğinin, görmeyi diledin eksikliğimle kusurlarımı , Rıza makamını bilirmiyiz ki Sana teslimiyetiyle ruhumuzun!..

Özümsemek istedin yaşamı Aşk'la yarattığın varlıklarında.

Anlarız ki en derin kavrayışlarla;

Ben de seni eğitirim ilahi planlarına verdiğim cevaplarımla

Ve Sen ile Ben aramdaki yegâne engelim Ben kaygılarımın tutsaklığında..

Meğer ne zor imiş sevmek, sever gibi yapanların çokluğunda,

"Elest-i Bezmi"nden beri ben O'nda Aşk kumsuz çöllerinde nuruyla parlayan,

O Ben de Aşk ! En koyu yanlızlıklarda ararken behlül misâli vuslatını bekleyen...

Biliriz ki Musavvir esmasının seli üzerimizdedir, O'nu her arayanın tükenmeyen sabrıyla en kıymetlisidir Şâh damarından da yakînliğiyle,rehaveti çökmeyen derin uykusuzluğumuzda..

Varlığımızla dönüşürken bir halden bir hale , nasıl da hizmet ederiz diğer anlarımızın da Aşk ile yaratılışına; dokuduğumuz ilmeklerimizle büründüğümüz hâllerimizin atlas kumaşlarında ruhumuzun, tekrar tekrar tazeleniriz...

Gönül evlerimizin sahibi binbir eliyle hamule ederken varoluşunu yaratımının; en güzel eli değilmidir Aşk !

Kuş dilini bilenin en derin zikirlerindeyken can kuşunun; parıldarken Aden cennetlerinin dallarında, ki onlar pür-i aşk, Aşk! Aşk! Diye şakıyarak öterler.

"Görmedin mi, göklerde ve yerde bulunanlar, dizi dizi uçan kuşlar hep Onu tesbih ederler.Her biri kendi duasını ve tesbihini öğrenmiş.Allah onların işlediklerini tastamam bilir" Nur/41

Yeter ki uyandırmaya geç kalmayalım en derin uykulardan kendimizi..

İlâhi dalgalanmanın mükemmel dengesinde esaslarının; Aşk ile feda ederek bağrından kopardığı bizleri , bebeğinden seyreyleyen gözlerimizle, görünmeyen hakikatimizdir O! usulca nazar eyleyen...

Yansa da en acı hasretlerinde sırladığı sevgisinin; bilmek istiyor, öğrenmek yinede, Hakkıyla Erdem sıfatlarının,

Ebrar olan en güzel kadehlerinde bedenlerimizin, Aşikâr oluyor, yaşarken ab-ı hayatı en güzel lezzetlerinde ölümsüzlüğün ,

Tadabilmek için ölümü; kendinden geçerek kâfur içeceğiyle, bedenlenmiş kafeslerinde gönül evlerimizin, Aşk ile sırlarıyla tecelli buyuruyor

Tüm kâinatın secde ettiği ancak, kendinden olmayan insan-ı kâmil in en güzel hâl sanatlarında, kendini bulmaya çalışıyor...

Yol alırken karanlık dehlizlerinde insan nefsinin, unuttuğu hakikatiyle fedalarında gönül erbablarının, aşağıların en aşağısında toprağın,

Bulacaktı kendi hakikatini kudretli bir sıçramayla gücünün ...

Kendinde olmayan bilmezliğinde birer birer açılan zerreleriyle müşahadesinin, tekrar aşikâr olacaktı Aşk!

En yüce erdem sevgi dalgalanmasında ilâhiliğin,

KENDİNDEN,

İçinde sevginin tek zerresi olmayan dünya çamuruna yani yine KENDİNE akarak nuruyla tanıyor varlığını,

Bedenini onurlandırdığı sürece , gönlü sevgiyle dolu ruhlar; sevgisizliğin koynunda olan bedenlerle örtüşerek kafes olmaktan çıkıp da en güzel cemaliyle;

Sırrı vakıf olarak hakikatinin; her an farklı, her an ayrı bir tecellide var olarak özünü özümsüyor hayatımızın...

İnsan denen bedene, görünür kılınmak için indiğinde unutmuşluğuyla her bir şeyi, yeniden buldu Sevgi Erdemi batınında kendini;

O , miski amber kokusuyla cezbe dalmış gönüllerdeydi bedenliğinden beri,

Aşkıyla Şems' ine bilmediklerinin nidasıyla Sen! Yanlız Sen her yerdeliğinle ! Diye haykırıyordu...

YORUMLAR

  • 0 Yorum