Hangi Denizlere Okyanus Sığmış ki, Biz Gönlümüze...
Reklam
Nalan Yılmaz

Nalan Yılmaz

Esintiler...

Hangi Denizlere Okyanus Sığmış ki, Biz Gönlümüze Sığalım...‏

23 Şubat 2015 - 10:41

Gönlümüzün mor güvercinleriyse sözlerimiz, masmavi bir akvaryumunda hayatın,

Ruhumuzun sesi değilmidir düşüncelerimiz, bedenimizle bağlantısında tezahür eden...

Suretlerimizde şekillenen asıl manâmızı, giyinmeye çalıştığımızla doğruluk giysisini bedensizliğimizin tenine

Kimbilir hangi harab gönüllerin incisinin tanesindesin, kana kana içmeyi bekleyen Aşkının ilâhi iksirini

Unutarak kendini kendinde

Sana uyanmak isteyen yüreğinin kış vurmuş yapraklarında, budanmışlığıyla zehirli çiçeklerinden

Öyle bir doğmuşuz ki arza, maddeyle kuşatılan bedenlerimiz, arzularının sarhoşluğunda,

Bulunduğumuz her bir mekanında an'larımızın Hakkın bahçesindeki ayak seslerimizle,

Ateşler bizim için, ellerimize sakladığımız yüzümüzle; duru sular bizim için, deli mavisinde gözlerimizin,

Yada perçemleri düşmüş aşkının mısralarıma, özlemlerin en derininde, sırra sır olmak bizim için...

Örtüşmüşlüğümüzle içimizdeki yoklukları buz tutmuş güvertesinde güvenimizin,

Öyle bir dokunursun ki ruhumuzun yorgun serzenişlerine

Kırık dökük yıkıntılarımızın arasındaki şaşkınlığımızla ancak, en güzel huzmeleriyle besleniriz sonsuz ışığının ve beslenirken de besleriz usul usul...

Varlığının berrak dokunuşlarıyla nasıl da öğreniriz kimsesizlerin kimsesi olduğunu

Kurumuş topraklar gibiydik, tanımadan önce Aşkını

Yıkandık diri sularında saflığının, toprağa olan özlemiyle her an kıvranan şu aciz bedenimizin kafeslerinde,

En bereketli manâlarında kaynaştık...

Tesadüf olmayan tesadüflerle öyle planlar hazırlarsın ki,

Ruhumuzda, benzersiz ruhlarının kesiştiği anda, ancak izninle ne devrimler yaşanır..

Aşkın sevinç halini tattığımızda, doğarken görevli olduğumuz dünyaya,

Ezelden razı olduğumuz bu görevin, yoktan varolmanın tek gayesi olduğunun bilinciyle, ahde vefayla gönüllü sürdürmeye..

Çünki biliriz ki tüm varlıklar beslenir kainatta sadece aşk ile,

Akıtmak isteriz nurunun aşkını bir gönülden bir gönüle, her bir varlığa

Gürül gürül akışında nefes alabilmemizin yegane sebebini...

Nur ve şevhetten yaratılmışlığımızla beşerliğimizin, nasıl bir nur ki; her türlü şevheti barındırırken, kıvranırız edebin acı veren sancılarında,

Nasıl bir şevhet ki, arınmışlığımızla zaaflarımızdan, en güçlü nurlarınla ne ferhatların dağlarını deleriz yüreğimizle, ne mecnunların çöllerinde tutuşuruz ateşsiz alevlerinde,

Israrla isteselerde kavrulmamızı en yakıcı sakarlarında hırslarının esaretiyle,

Nekadar altüst ederlerse etsinler, ancak dirayetimizi yükseltirken, bir kat daha arınmamıza bilmeden yardım ederler...

Biraz daha yanıp, biraz daha kavrulmamızla, en derin yanlızlıklarda en güçlü Aşka kor olduğumuzdan bi haber " insan hiç yanlız bırakılmadı" ayetinden bi haber

Hayatı sadece yaşamaya değil, ışık saçmaya gelen bir seyyah olduğumuzun eksikliğinde, boş yere kinayeli bakışlarla gezerler...

Bizi ne ileriye ne de geriye götüren, sadece geliştiren, bize bizi öğreten seçimlerimizle,

Her bitişin yada vermeye çalıştıkları acının aslında bir son değil; bir tamamlanma, yeni bir başlangıç olduğunu ne yazıkki bir türlü kabullenemezler...

Alaşağı olduğumuz her bir durumda Rabbin plânlarla tertiplediği,

Her saniyemizin sabrımıza bir sınama nefsimize bir terbiye olduğunun bilinciyle ,

Bu bedende olduğumuz sürece, hiç bitmeyecek başlangıçları tekrar tekrar yaşarız...

Ve sürekli herşeyin sonunu merak edip dururuz ya, oysa hiç bilmediğimiz başlangıçların sonunu nasıl bilebiliriz ki?

Yenilenen ruhumuzla biz ancak yaşadığımız dönüşümlerin en diri yaratımlarını sonsuz kere tadarız....

Hem hayatta hayatın içindeyken sefaatinin; hemde bir sınav yeri olduğunun bu hayatın,

Unutulmaması için sürekli gelgitlerle kulaç atarken olaylar denizinde,

En lezzetli huzurlarında dinginliğin, özgürleştikçe ruhumuzun bütün hücreleri

Özendiğimiz içi boş makamları mevkileri içimizden söküp söküp atarız..

Her ne yöne dönsek aldığımız tesirlerle, beslenme kaynağımız olan " hayat planımızı" gerçekleştirmiş oluruz.

O Kevser ki bize verilen;

Sadece kendini besleyen değil, diğer ruhlara da diri sularıyla akan billur bir kaynaktır taşıdığımız...

Öyle zor ki onca farklı ruhla, aynı ritmi yakalayıp, aynı tınıyı duyumsamak

Kimi sürekli mutsuzluğu yayarken bitmeyen şikayetleriyle yakınmalarının

Kimileri şüphe içinde kırgınlıklarıyla uğraşır,

Kimi aşkla coşup, sevgiyle bakarken şükürünün heyecanıyla,

Kimileri kıskançlığın kör odalarında boş yere dolanır durur...

Öyle zor ki kıvranırken sıkıntının pençelerinde üretebilmek ve üretken olmaya ısrarla çırpınmak, anlayışsız bakışların zavallılığında...

Ne kadar hata yaparsak yapalım, vardığımız an hata yaptığımızın farkına

Kendimizden uzaklaşıp da gözlemlediğimiz an kendimizi;

En doğru şey sakin kalabilmektir sabrımızın eşiğinde

Ve ince ince analiz edebilmektir düşüncelerimizi en doğru kararların arefesinde,

Sindirirken o deneyimlerimizi içimize, derin anlayışlarla aktarırken ruhumuza,

Kırsa da kalbimizi en tatlı yerinden, her bir deneyimin yüreğimizi nasıl da zenginleştirdiğini ve her seferinde nasıl da yenilendiğimizi memnuniyetle hissederiz..

Gelmeden uçurumun kenarlarına, bir türlü bize ne olduğunu bu bilginin bize neden verildiğini anlayamayız lâyıkıyla...

Çünki kayıtsız şartsız ne olduğunun bilinciyle hayatın, kendi mânâmızın kavrayışlarında olurken;

Göremediğimiz bir değere görmeden sahip çıkabiliyorsak eğer, tüm kalbimiz ve benliğimizle O'na, kudretine inanabiliyorsak eğer şuurlu bir inancın içindeyizdir...

Artık ne sözcükler kırabilir bizi, ne yaşanan acılar yakabilir...

Biz en güzel ateşin kavuruculuğunda çalışırken aydınlanmaya,

Arınırken, boş yere taşıdığımız kirlenmiş ağırlıklarımızdan,

Yakalarken varlığımızla hiçliğimizi, ruhumuzun en harika hafifliklerinde adeta kanatsız uçarız...

Çünki ; kölemiz yaptığımız, bizi biz yapan nefsimizle her fırsatta ve herkoşulda

Nefes alabileceğimizi sürekli hatırlarız...

YORUMLAR

  • 0 Yorum